|
|
1 Mayıs günü alanları zapt etmeliyiz!
İMF-TÜSİAD hükümeti yıkım programını 14 aydır kesintisiz olarak uyguluyordu.
Bu süreçte özelleştirmelerle binlerce işçi işinden oldu. Tahkim yasasını
17 Ağustos depreminde onbinlerce insan enkaz altındayken geçirdi. Ülke
tam anlamıyla emperyalizme satıldı. Ve ardı arkası kesilmeyen zamlar
getirdiler. Bu uygulamaların tümü enflasyonun düşürülmesi, ülkenin refaha
çıkması için yapılıyor diyerek, işçi ve emekçileri kandırmaya çalıştılar,
kemerlerimizi sıkmamızı istediler. Bu sefer, sıktığımız kemer de, ekonomik
program da patladı.
Yıllardır uygulanan tüm programlar gibi bu program da, gerçekte emperyalistlerin,
Koçların, Sabancıların çıkarları için yapılmıştı. Kara çarşamba
adı verilen 22 Şubat günü kriz patlak verdi. Döviz kurunun serbest bırakılmasıyla
Türk lirası %40 değer kaybetti. Aldığı maaş yetmeyen ve borçlarla yaşamını
sürdüren emekçiler yarı yarıya fakirleşti. İyicene dayanılmaz bir durumun
içerisine girdik. Krizin yaşandığı ilk günlerde hükümet İMFyi
eleştiriyor ve onların dediği herşeyi yapmak zorunda değiliz diyordu.
Ama kulu kölesi olunan İMFnin kapısı yine çalındı. Ve ekonomi
bakanlığına Dünya Bankası başkan yardımcılarından Kemal Derviş getirildi.
Dervişin hazırlayacağı ekonomik programa destek aramak için gittiği
Avrupa gezisinde ilk durağı İMF şefi oldu.
Krizden bu yana yaklaşık iki ay geçti. Geçtiğimiz günlerde ulusal adı
verilen bir ekonomik program, gerçekte emekçiler için yıkım programı
hazırlandı. Bu program da bizzat Dünya Bankası ve İMF eliyle hazırlandı.
Program işçi ve emekçilerin tam bir yıkımı anlamına geliyor. İki ayda
çaya, şekere, elektriğe, mutfak tüpüne gelen zam %100e yaklaştı
ve hala devam ediyor. Krizin tüm yükünü bir kez daha bizim sırtımıza
yıkmaya çalışıyorlar. Krizin gerçek sorumluları, finans kurumları, Koçlar,
Sabancılar kendi çıkarları için, daha da zenginleşmek için emekçileri
derin bir yoksulluğun içine itmek istiyorlar. Hep bizler işsiz kalıyor,
aç geziyor, çocuklarımızı parasızlıktan okula gönderemiyoruz.
Krizin faturasını bu kez kabul etmemeliyiz. Süreç bizlere birlikte hareket
etmeyi dayatıyor. Önümüzde 1 Mayıs süreci var ve bunu en iyi bir şekilde
değerlendirmeliyiz. 1 Mayıs günü alanları zapt etmeliyiz! Grevler, direnişler,
fabrika işgalleri, sokak gösterilerimizle krizin faturasını gerçek sorumlularına,
kapitalistlere ödetmeliyiz.
Bir metal işçisi
Evimizi başımıza yıkmaya hazırlanıyorlar
Sermayenin kriz gündeminin hemen arkasından yoğunlaştırdığı
saldırıların hangi sınıfa yönelik olduğu ortadadır. Ben Pendik Kurtköy
bölgesinde yaşayan bir işçi olarak, devletin burada gecekonduda yaşayan
halka yönelik saldırısının boyutuna değinmek istiyorum.
Düşünün, bu nasıl bir devlettir ki ekonominin iflas etmesiyle birlikte
birbiri ardına tüketim maddelerine zam yapıyor. Şekerinden tutun da
benzinine kadar... Bu zamlar yetmiyormuş gibi, bir de burada yaşayan
halkın evini başına yıkmaya hazırlanıyor. Gerçi bu planı devlet, kriz
öncesinde düşünmüştü, fakat bir takım yasal prosedüre takılmıştı.
Kriz bahanesiyle birlikte yıkım sorunu devletin bir üst sorumlusu tarafından
(Ekonomi Bakanımız Amerikalı Derviş!) ifade edilmiştir. Ekonomi Bakanının
hazine arazilerini bir an önce devletin kontrolüne sokmak için ifade
ettiği sözler, tam da gecekonduların yıkılmasını an meselesi haline
getirmiştir. Krizle birlikte başlayan yeni saldırının yanısıra, Kurtköy
bölgesinde oturan biz işçi ve emekçiler, evlerimizin yıkım saldırısıyla
karşı karşıyayız şimdi. Nerede ve nasıl yaşayacağımıza ise tamamen bizim
sorunumuz. Çünkü devlet arazisini işgal etmişiz, bundan dolayı suçluyuz.
Bu sistem varolduğu sürece yıkım saldırılarının ardı arkası kesilmeyecektir.
Bir avuç azınlığın çıkarına hizmet etmeyi vatani bir borç bilen bu sistem,
bizim sırtımıza binerek ayakta durmaktadır. Yıkım saldırılarının önüne
geçip, krizi kendi lehimize çevirmenin yolu örgütlenmekten geçmektedir.
Ancak o zaman insan gibi yaşayabileceğimiz koşullara ulaşırız. Hak
verilmez alınır sözünün sınıf mücadelesi tarihindeki örnekleri
karşımızda durmaktadır. Öyleyse bizler de yaşama hakkımız için mücadeleye
sarılmalı, bunu örgütlü bir tarzda hayata geçirmeliyiz.
Herkese sağlığa ve ihtiyaca uygun ucuz konut!
Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya hiçbirimiz!
Kurtköyden SY Kızıl Bayrak okuru bir işçi
Ben ve Nevzat dayı...
(Habip Güle...)
Şafak vakti gardiyanlar dizildi
Yiğitler için kara yazı yazıldı
Dost yürekler zulme kurban gitti
Tan ağarmıştı az kaldı kıyamete
Artık yolları açılmıştı cennete
Ortalığa ölüm kokusu yayıldı
Yiğitler teker teker sayıldı
Yiğitler kucak açtı ölüme
Aldırmadılar zulme
Ulucanlar için ölüm bayrak gibi sallandı
bayrak rengi biraz daha allandı
bütün insanlar tanırlardı yiğidin hasını
Ana bacı gardaş gelin tutsun yasını
Kürdistanın oydu asıl evladı
Zaman geçse de unutulmaz adı
Başı dimdik korkusuzdu
bu yiğitlik atalarından armağandı
Yiğitler ser verir de sır vermez
Zaten bu ölüm işine pek akıl erdirilmez
Cümle alem işitti onların şanını
Gece gündüz düşünürler de canlarını
Gözünde tütüyorlardı ev halkı
İnsan gibi yaşamaktı amacı
Özgürlüktü dilindeki şarkısı
Yiğitler der ki adım kalsın yadigar
Üzülmeyin bize yoksa bir mezar
Bize destan yazılmasa ne çıkar
Ulucanlar üstünde gezinen bayrağım
Elbet bir gün azad olur toprağım
Ulucanlar lanetinde ölmez dost yürekler;
Bir gülü kapatırsın ama kokusu kalır ve unutulmaz
Yiğitlik bir bayraktır elden ele geçer
Ancak hedefler birdir ve değişmez
Düşünmek bir özgürlük suçu ise işkence bir insanlık ayıbıdır
Beni kötü bilseniz de ben kötü gün dostuyum
Dersimli Orhan
|
|
|