28 Nisan'01
Sayı: 06


  Kızıl Bayrak'tan
  Devletin oyunları bedeli arğırlaştırır fakat sonucu değiştirmez
  1 Mayıs'ta mücadele alanlarına!
  Son sözü direnenler söyleyecek!
  Zafer yakındır yoldaşlar!
  "Yaşamı köleleştirilmiş milyonlarca işçi ve emekçinin haklı davasını savunmak için direniyoruz!.."
  Devrim şehitleri ölümsüzdür!
  Hatice Yürekli Yoldaş ölümsüzdür!
  Kapitalist ölüm düzenine boyun eğmeyeceğiz! Hücreleri şehitlerimizle parçalayacağız!
  Alnı kızıl yıldızlı baş secdeye varmaz!
  Şimdi sıra 1 Mayıs'a kitlesel katılımdadır!
  Türk burjuvazisinin kaçınılmaz yükselişi ve düşüşünün resmi...
  Kamu TİS'leri tıkandı... Hesap sokakta görülecek!
  Devrim davası yenilmez!
  Herşey parti ve devrim davası için!"
  Ölüm Orucu şehidi Hatice Yürekli'nin Ankara DGM'deki ilk sorgusunda yaptığı savunma...
  Ölüm Orucu Direnişi 28. haftasında
  Ölüm Orucu Direnişi'yle dayanışma eylemleri...
  Basında Ölüm Orucu Direnişi..
  Uluslararası hareket
  Mücadele Postası


Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Kamu TİS’leri tıkandı...

Hesap sokakta görülecek!


Kamuda 500 bine yakın işçiyi ilgilendiren TİS görüşmeleri devam ediyor. Konuyla ilgili son görüşme geçtiğimiz Pazar günü Antalya’da yapıldı. Toplantı, bu yıl sendika bürokratlarının işinin çok kolay olmadığını bir kez daha gösterdi.

Aralıksız süren sermaye saldırılarının yarattığı iktisadi-sosyal kayıplar nedeniyle sınıf cephesinde bir öfke ve tepkinin biriktiği, bunun kendisine uygun bir mücadele kanalı aradığı ve ancak sendika bürokratlarının özel çabasıyla etkisizleştirildiği son yılların temel bir gerçeği. En son yaşanan krizle birlikte gündeme gelen yüklü fatura, işçi ve emekçilerdeki mücadele eğilimini daha da güçlendirdi. Tabandan sendikalara ve konfederasyonlara dönük gözle görülür bir basınç oluştu.
İşte TİS görüşmelerinde sendika bürokratlarını sıkıntıya sokan, TİS’leri kolayından bir satış sözleşmesiyle bitirmelerine engel olan birinci neden bu.

Tek mesele bu olsaydı, sınıfı satmakta ustalaşmış bürokratlar bir biçimde bunun yolunu bulabilirlerdi belki. Fakat sorun bundan ibaret değil. Sendika bürokratlarını sıkıntıya sokan bir diğer nokta ise hükümet cephesinde yaşanan sıkışmadır. Antalya’da yapılan son toplantı ve bu toplantıda Kemal Derviş’in hükümet adına söyledikleri, TİS’ler konusunda devletin manevra alanının bir hayli daralmış olduğunu göstermektedir.

Yaşanan krizin ortaya çıkardığı ağır fatura ve bu faturanın işçi ve emekçilere ödetilmesi zorunluluğu hükümetin elini kolunu bağlamaktadır. Zira hükümetçe bu konuda hem emperyalizmin sözcüsü kurumlara, hem de işbirlikçi sermayeye dönülmez sözler verilmiştir. Tüm kredi muslukları faturanın işçi ve emekçilere acımasızca ödetilmesi şartına ve bunun ifadesi olan yeni programın eksiksiz uygulanmasına bağlanmıştır. Dolayısıyla TİS görüşmelerini yürüten hükümet temsilcileri, sendika bürokratlarını rahatlatacak en ufak bir esneme dahi gösterememektedirler.

Sonuç olarak Bayram Meral herhangi bir anlaşma olmadan biten görüşmeden çıkarken şunları söylüyor: “2001’in ilk altı ayı için yüzde 18, ikinci altı ay için aylık enflasyona bağlı eşel mobil sistemiyle artış yapacaklarmış. Ama bu artışı 2002’de maaşlara kademeli olarak yansıtacaklarmış. 2002’nin başında yapacakları zammı da hiç bu artışları dikkate almadan 2001’in sonundaki ücret üzerinden uygulayacaklarmış. Bu konu da burada bitmiştir. Meydanlara iniyoruz.

Bu tescilli sermaye uşağına “meydanlara iniyoruz” dedirten, hükümetin tavizsiz tutumu ile sınıfın beklentileri ve biriken öfkesi arasında sıkışıp kalmış olmasıdır.

Bürokratların parolası:
Eylemi durduramıyorsan önünde yürü

Kamu işçileri Bayram Meral’in bu sözleri hangi koşullarda, nelerin zorlamasıyla söylediğine dikkat etmelidir. Bu sözler Meral’in insafa geldiği ve işçi sınıfının çıkarlarını savunmaya başladığı, bu yüzden de meydanları gösterdiği anlamına gelmez. Kesinlikle böyle bir yanılgıya düşmemek, ona ve onun şahsında sendika bürokratlarına boş umutlar bağlamamak gerekir.

Bayram Meral’in başını çektiği sendikal ihanet çetesi, sadece satış sözleşmeleri imzalama konusunda usta değildir. Onlar engel olamadıkları eylemlerde en önde yürümenin, işçi ve emekçilerin tepkisini bu yolla boşaltmanın, bir yolunu bulup eylemi eylemsizliğe dönüştürmenin de piridirler. Zonguldak’ta Mengen barikatlarına kadar onbinlerce kişinin en önünde yürüyen ve sonra yüzgeri dönülmesini sağlayanlar bu bürokratlardan başkası değildir. Sadece şu son on yılda bile “hava boşaltma” eylemlerinin sayısız örneği vardır.

Söz sırası kamu işçisine geliyor

TİS’lerin bir satış sözleşmesiyle oldu bittiye getirilememiş olmasını sınıf adına bir olumluluk olarak değerlendirmek gerekiyor. Çünkü bu, eğer önü yeni manevralarla kesilmezse, kamu işçisinin sokaklara, alanlara çıkması demektir. Eylemli bir süreç demektir. Kamu işçisinin TİS’lere sokakta sahip çıkması ise, kendi kabuğunu kırmakta zorlanan sınıf hareketine önemli bir dinamizm ve güç katacaktır.

Fakat bu kendi kendine olacak bir şey değildir. Ortaya çıkacak imkanların gerektiği gibi değerlendirilmesine bağlıdır. İşin en kritik yanı da zaten budur.

Öncü, devrimci kamu işçileri TİS’lere ve TİS temelinde gelişecek eylemliliklere bu gözle bakmalı ve kendilerini bekleyen görevleri omuzlamak için inisiyatifli davranmalıdır. Başta “TİS komiteleri” olmak üzere süreci karşılamaya dönük her türlü hazırlık daha fazla vakit kaybedilmeden hayata geçirilmelidir. Zira muhtemel grev ve eylemlerin her bakımdan güçlü geçmesi ve sonuç alıcı olması, önden sergilenecek hazırlık düzeyine bağlı olacaktır.

1 Mayıs büyük bir imkandır

Önümüz 1 Mayıs. Kamu işçileri açısından da TİS’lere sahip çıkmak ve sınıf hareketini kendi cephelerinden yükseltmek için büyük bir olanak anlamına gelir bu. Kamu işçisi yaygın ve güçlü bir katılım sağlayarak, TİS’lere sahip çıktığını, ortalığı sendika bürokratlarına bırakmadığını 1 Mayıs alanlarında göstermelidir. Eğer 1 Mayıs’a güçlü bir katılım örgütlenebilir, alanda politik, militan bir duruş sergilenebilirse, bunun kendisi sonraki eylemlilik dönemi açısından da çok büyük bir avantaj olacaktır. Bunun sınıf hareketini bir hayli olumlu etkileyeceğini, ona soluk katacağını da yeniden vurgulamak gerekir.

Sermayenin saldırıları işçi ve emekçi yığınların dışına taşan bir tepkinin konusu olmaktadır. Değişik eylem ve protestolarla bu ortaya konulmaktadır. Bu da sınıfın en örgütlü kesimini oluşturan kamu işçilerine hem yeni sorumluluklar yüklemekte, hem de kendi taleplerini dışındaki işçi ve emekçilere, saldırının muhatabı farklı kesimlere maletmek için yeni olanaklar yaratmaktadır. Sorumlulukları yerine getirmenin, olanakları kullanmanın yolu ise, kamu işçisinin kendi dışındaki mücadeleye duyarlılık göstermeyi başarmasından geçmektedir. “Kurtuluş yok tek başına, ya hep beraber ya da hiç birimiz” şiarı ve birleşik mücadeleyi örme perspektifi kamu işçisinin mücadele kılavuzu olmalıdır.

Kamu işçisinin sahip olduğu mücadele birikimi ve yeteneğini kullanmasının, üzerindeki pası silip atmasının, sermayeye ve sendika bürokratlarına kolay lokma olmadığını göstermesinin zamanı gelmiştir.