bölgeye karşı onbinlerce kişi eylemdeydi
Küba dışında tüm kıtanın temsil edildiği toplantının
gündemini, Ateş Adalarından Alaskaya kadar uzanan bölgede
düşünülen ortak serbest ticari bölge oluşturuyordu. Yıllardır tartışılan
bu anlaşma Quebecte yeni bir atılım kazanmalı ve 2005 yılına değin
bu serbest ticari bölge (FTAA) oluşmalıydı. 1994 yılından beri süren
görüşmelerde halen geçiş süresi ve sübvansiyonların kaldırılması ile
ilgili anlaşmazlıklar sürüyor. Kapalı kapılar ardında Quebecde,
1999 yılında MAInin gerçekleştiremediği, tekellerin olağanüstü
korunmaya alınması kararlaştırılmak isteniyordu. FTAAda, NAFTA (Kuzey Amerika Serbest Ticari
Anlaşması) ile yıllardır biriktirilen tecrübelerden yararlanılacaktı.
NAFTA 7 yıldan beri Kanada, Meksika ve ABDyi
bağlayan bir pazar. Meksikada sayısız küçük köylü Kuzeydeki
tarım endüstrisi ile rekabet edemediği için yok oldu, aynı şey küçük
işletmelerde de yaşandı. Ülkenin kuzeyinde Amerikan sınırında mantar
gibi biten çifliklerde Meksikalılar, kuzeyin ve Doğu Asyanın tekellerine
posaları çıkana değin çok düşük ücret karşılığı çalışıyorlar. Buralara
sendikalar sokulmadığı gibi, hiçbir sağlık ve doğayı koruma önlemlerinin
de alınmadığı biliniyor. Bu toplantı bu nedenle toplumun tüm kesimlerinin
katıldığı protestolara neden oldu. Sendikalardan çevrecilere, insan
hakları savunucularına kadar... Toplantı öncesi ve esnasında Quebecte sayısız
protesto eylemi düzenlendi. Haftanın başından itibaren, böylesi zirve toplantılarında
gelenekselleştiği gibi, bir karşı zirve düzenlendi. 3 bin kişinin katıldığı
alternatif zirvede, eğitimde özelleştirme ve serbest ticaretin, insan
hakları, işçiler, kadınlar ve küçük köylüler üzerinde yolaçacağı sonuçlar
tartışıldı. Perşembe günü binlerce kişinin katıldığı bir yürüyüş
gerçekleştirildi. Cuma ve Cumartesi günleri 2 binin üzerinde eylemci
kongre salonuna girmek istediler. Burada eylemciler polisin su ve gözyaşartıcı
bombalar kullanmasına rağmen militanca çatıştılar. Eylemleri örgütleyen komite kentte 3 bölge oluşturdu.
Kırmızı bölgede çitleri birçok yerinden delen eylemciler militan eylemler
gerçekleştirdiler. Sarı bölgedekiler sadece barikat oluşturdular. Yeşil
bölgede ise, kendilerini fazla riske sokmak istemeyenler buluşarak protesto
ettiler. Eylemler sadece Quebecte değil, Amerika ve
Kanadadaki birçok büyük kentte gerçekleşti. Ayrıca Amerika-Kanada
sınırındaki birçok noktada da eylemler yapıldı. Brezilyada Sao
Paola kentinde bankaların bulunduğu semtte gerçekleştirilen eylemlerde
de polisle çatışmalar yaşandı. Quebecin militan ruhu Cumartesi günü İsveçteki
Malmöde de yaşandı. Malmöde Avrupa Birliği maliye bakanlarının
toplantısı 1500 kişinin katıldığı eylemle protesto edildi. Eylemde Avrupa
Birliği ve birliğin İsveçte yolaçacağı yıkıcı sonuçlara dikkat
çeklidi. Avrupa Birliğine aday ülkelerin de katıldığı
toplantıda, en iyi adaylardan Polonya, Macaristan ve Çek Cumhuriyetinin
2004 yılında tam üyeliğe kabul edileceği, şu an ağır bir ekonomik kriz
içinde debelenen Türkiyeye ekonomik destek sunulacağı, ama şu
an üyelik için kesin bir şey söylenemeyeceği vurgulandı. Fransa: Değişik sektörlerde eylemler Fransa haftaya ülke çapında ulaşım sektöründeki
grevlerle başladı. Birçok işverenin işten atma planlarını protesto etmek
için, çeşitli sektörlere ait sendikaların çağrısıyla tüm haftaya yayılan
eylemlilikler planlandı. Pazartesi günü Parisin dışında 50 kentte
gerçekleştirilen grev nedeniyle otobüsler ve metrolar çalışmadı, tüm
ülkede ulaşım felce uğradı. Bu, son bir ay içinde yaşanan otobüs ve
tren sürücülerinin üçüncü greviydi. İşçiler emeklilik yaş uygulamasının
55 olmasını talep ediyorlar. Pariste otobüs ve metro sürücüleri 13. aylık
talebi için çarşamba günü iş bırakma kararı aldılar. Tüm hafta boyunca, hava ulaşım sektöründe bazı
şirketlerin çalışanları, alışveriş sektöründe çalışan işçiler ve ebeler
daha fazla ücret talebiyle sokaklara çıkacaklar.
Alman devletinin kabusu bu yıl da gerçekleşecek
Anti-faşist grupların Prusya her zaman kötüydü
şiarı altında düzenleyecekleri yürüyüş, Berlin senatörü Werthebach tarafından
yapılan basın açıklamasıyla yasaklandı. Açıklamada; niyetlerinin
yürüyüş hakkının engellenmesi veya yasaklanması değil, aksine hukuk
devletinin korunması ve yıpratılmamasına yönelik bir tedbir olarak
algılanması istendi. Senatörün açıkladığı bir diğer yasaklama gerekçesi
ise, yürüyüşe katılan grupların asıl amaçlarının şiddet uygulamak, iç
huzuru bozmak olduğu, eylemin politik bir muhteva taşımadığı oldu. Senatör
bu kadarla da yetinmedi; Sovyet-sosyalist blokun çoktan çöktüğünü ve
dolayısıyla uğruna mücadele edilecek herhangi bir sebebin kalmadığını,
yapılan bu türden eylemliklerle asıl hedeflenenin ise hukuk devletine
ırk¸ılık ve faşizm yaftası takmak olduğunu ekledi açıklamasına. Berlin polis şefi Saberschinsky de, senatörün açıklamasını,
eş zamanlı olarak yaptığı açıklamayla destekledi. Sonuçları ne
olursa olsun bu yasağı hayata geçireceklerini, bunun için
7500 polisi görevlendirdiğini (geçen seneye oranla 1000 polis arttırıldı!)
beyan ederek, yürüyüşü organize eden ve yürüyüşte ön plana çıkan tanınmış
50 kişiye şimdiden gözdağı vereceklerini ilan etti. Topluma şirin ve yardımsever insanlar olarak gösterilen
polisler, bu sefer gerektiğinde 1 Mayıs akşamı gözünü kırpmadan yürüyüşcülere
müdahale edecek. Berlin polis şefi, biraraya gelen en ufak grupları
bile anında dağıtacaklarını, buna rağmen dağılmadıkları taktirde ise
devlet otoritesine karşı gelmekten gözaltında alınıp tutuklanacaklarını
ifade etti. Yürüyüşe katılım sayısını düşürmek için de, Berlin dışından
gelebilecek olanlara medya aracılığıyla Berline gelmenizin
bir nedeni yoktur mesajı verilecek. Diğer taraftan, anayasa mahkemesinin kararına bağlı
olarak NPDnin (faşist Alman Milliyetci Parti) 1 Mayıs günü planladığı
yürüyüşün yasaklanmaması durumunda, tabii ki polisin yasalar çerçevesinde
NPDyi koruyacağını, yürüyüşte güvenliği sağlayacağını da bildirdi
aynı polis yetkilisi. Alman devletinin korkuları boşuna değil. Berlin
senatörünün ve polis şefinin yaptığı açıklamaların bir mantığı var.
Bir tarafta her geçen gün çeşitli sosyal, ekonomik ve kültürel kısıtlamalarla
karşı karşıya kalan ve bununla bağlantılı olarak kurulu düzene karşı
öfke ve nefret duyan emekçiler yığını, diğer taraftan kârlarına kâr
katmak için her türlü yolu mübah sayan, insanı, toplumu, toplumsal yaşamı
her gün daha da köleleştiren, yozlaştıran bir kapitalist sistem, onu
ayakta tutmaya çalışan ve bir avuç asalaktan oluşan emperyalist burjuvazi.
Bu iki sınıfsal gücün çatışması son derece doğal
ve mantıklı. Korkunun asıl kaynağı her geçen gün çatışanların çoğalması
ve radikalleşmesidir. Seattlede, Davosta, Nice ve son olarak
da Quebecte gerçekleşen enternasyonal nitelikte eylemlerde olduğu
gibi. Alman burjuvazisi ve devleti, çatışmalara sahne
olan, iç huzuru bozulan bir Berlin istemiyor. Bu nedenle
otoritesini korumak için politik içerik taşıyan eylemliklere yığınak
yaparak yasaklama yoluna gidiyor. Her yıl olduğu gibi Alman devletinin kabusları
bu yıl da gerçekleşecek, kapitalizme olan öfke yaşanacak çatışmalarda
kendini bir kez daha dışa vuracak. Sevinç Bahar/Berlin |
|||||