28 Nisan'01
Sayı: 06


  Kızıl Bayrak'tan
  Devletin oyunları bedeli arğırlaştırır fakat sonucu değiştirmez
  1 Mayıs'ta mücadele alanlarına!
  Son sözü direnenler söyleyecek!
  Zafer yakındır yoldaşlar!
  "Yaşamı köleleştirilmiş milyonlarca işçi ve emekçinin haklı davasını savunmak için direniyoruz!.."
  Devrim şehitleri ölümsüzdür!
  Hatice Yürekli Yoldaş ölümsüzdür!
  Kapitalist ölüm düzenine boyun eğmeyeceğiz! Hücreleri şehitlerimizle parçalayacağız!
  Alnı kızıl yıldızlı baş secdeye varmaz!
  Şimdi sıra 1 Mayıs'a kitlesel katılımdadır!
  Türk burjuvazisinin kaçınılmaz yükselişi ve düşüşünün resmi...
  Kamu TİS'leri tıkandı... Hesap sokakta görülecek!
  Devrim davası yenilmez!
  Herşey parti ve devrim davası için!"
  Ölüm Orucu şehidi Hatice Yürekli'nin Ankara DGM'deki ilk sorgusunda yaptığı savunma...
  Ölüm Orucu Direnişi 28. haftasında
  Ölüm Orucu Direnişi'yle dayanışma eylemleri...
  Basında Ölüm Orucu Direnişi..
  Uluslararası hareket
  Mücadele Postası


Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Devletin oyunları bedeli ağırlaştırır
fakat sonucu değiştirmez

Sosyalizm Yolunda Kızıl Bayrak’ın bu sayısında Ölüm Orucu direnişiyle ilgili olarak son iki hafta içerisinde günlük basında yeralmış çok sayıda köşe yazısının bellirli parçalarından oluşan bir derleme sunuyoruz. Buna dört sayfamızı ayırdığımız halde, bu haliyle bu derleme, konuya ilişkin çok sayıdaki görüş ve değerlendirmenin ancak bir bölümünden belli sınırlı kesitler yansıtabilmektedir. Buna rağmen, en sağdan ılımlı sola kadar geniş bir siyasal yelpazeden alınmış bu görüşlerin birarada sunduğu toplam tablo, son derece anlamlı ve açıklayıcıdır.

Konuya ilişkin olarak düşüncelerini kaleme alan her görüşten yazarlar, altı aydır devam eden ve devletin tüm çabalarına rağmen kırılamayan direniş karşısında şaşkınlıklarını, sempatilerini, yer yer hayranlıklarını gizleyememektedirler. İçlerinden bazıları, birçok durumda yavan ve iğreti kaçan dengeleyici ya da karşıt ifadelerle bunu gizlemeye, hiç değilse hafifletmeye çalışsalar da bunu başaramamaktadırlar. Hemen tümünün ortak görüşü, devletin “cezaevleri sorunu”nu çözmek adına bugüne kadar tüm yaptıklarının F tipi hücreleri dayatmaya yetmediğidir. Dahası, birbirini izleyen ölümlerle kanıtlanan direnme kararlılığının ezici ağırlığı altında bu çabanın artık iflas ettiğidir. Devrimciler ve direniş hakkındaki yaklaşımları ne olursa olsun, konuya ilişkin kalem oynatanların ezici bir bölümü; kanl katliamlara ve aylardır süren sistematik işkenceye rağmen, devletin bu işten sonuç almak bir yana eline yüzüne bulaştırdığı, üstüne üstlük bir de ağır bir siyasal faturayla karşı karşıya kaldığı ortak görüşünde birleşmektedir.

Şimdi içerde ve dışarda devletin katliamları, işkenceleri ve sözüne güvenilmezliği tartışılmaktadır. Genel koşulların tüm elverişsizliğine, tüm dezavantajlara rağmen, direniş sonuçta bunu başarmıştır. Bu bizi zerre kadar şaşırtmamaktadır. Zira katliam gününden itibaren yaptığımız tüm değerlendirmelerde, bu sonuç, berrak bir bilinç ve kesin bir inançla ortaya konulmuştur. Katliam sayesinde gerçekleştirilen F tipi oldu-bittisinin ödenecek bedeli öncesiyle kıyaslanmaz ölçüde ağırlaştırdığını, fakat sonucun değişmeyeceğini, ağırlaşmış biçimde bu bedelin ödeneceğini ve bu teslim alma saldırısının mutlaka püskürtüleceğini açık biçimde dile getirmiştik. Bugün sonuç gözler önündedir; oldu-bittiyle sorunu çözdüklerini zannedenler bunda ne kadar anıldıklarını çoktan anladılar.

Devrimcilerin ödemekte olduğu bedel gerçekten ağırdır; daha şimdiden 19 devrimci hayatını kaybetmiştir. Süreç uzadıkça bu bedelin daha da ağırlaşacağı, çok sayıda yeni devrimcinin hayatını kaybedeceği, onlarcasının sakat kalacağı da kesindir. Bu herkesten çok bizzat direnişçi devrimciler tarafından bilinmektedir. Buna rağmen bu bedel onlar tarafından tereddütsüzce ödeniyorsa, bunun gerisinde, şu sıralar basında çokça spekülasyonu yapıldığı gibi, fanatizm ya da sağduyu yoksunluğu değil, fakat devletin hücre saldırısının hangi amaca dayalı olduğu açık bilinci yatmaktadır. Devlet bu topraklarda devrimci kimliği kesin bir biçimde ezmek, devrimcilik adına geride ehlileşmiş bir soldan öte bir şey bırakmamak istemektedir. Bu hedef devletin gizli ama gerçek anayasası olan Siyaset Belgesi’nde açık&ccedl;a dile de getirilmiştir.

Ama bu heves kursaklarında kalacaktır. Bu ülkede devrimci kimlik onyılları bulan bir emekle ve çok ağır bedeller pahasına yaratılmıştır. Yeni bedeller ödenerek de korunacaktır. Kimsenin bundan bir kuşkusu olmamalıdır. Gelinen yerde birçok kesimde gizli bir hayranlıkla karışık açık bir şaşkınlık yaratan direniş, bu tür kuşkulara ağır bir darbe olmaktadır. Devrimcilerin ne yaptığını, neden bu kadar ağır ve ürkütücü bedellere bilerek katlandığını hala anlayamayanlar, bunu şaşkınlıkla karşılayanlar, eğer gerçekten bu tutumlarında samimilerse, hücre saldırısıyla devletin ne yaptığını, ne yapmak istediğini anlamaya çalışmalıdırlar. O zaman devrimcileri de, onların akıllara durgunluk veren direnişini de çok iyi anlayacaklardır.

Devlet bir kez daha baltayı taşa vurmuştur. Yıllardır kanına doymadığı devrimcileri iyi tanıyamadığını, onların dayanma ve direnme gücünü iyi tartamadığını ortaya koymuştur. Şu günlerde kimi yandaşları arasında bile tepki ve alay konusu olması da bunu göstermektedir.

Bugün Türkiye’yi yönetenler hala “devlet teröristle pazarlık etmez” kabadayılığı ile avunup oyalanıyorlar. Ama bunun olanakları da giderek tükenmektedir. Devlet istese de istemese de devrimcilerle görüşmeyi kabul edecek, pazarlığa oturacaktır. Buna istekli olmaması, bunu itibarını ve otoritesini zedeleyen ya da sarsan bir davranış sayması, sonucu değiştirmeyecektir. Zira sorun çözümünü dayatmaktadır ve direnişçi devrimcileri muhatap almaktan başka bir çözüm yolu da yoktur. Katliamlar, aylar boyu süren suskunluk fesadı, buna eşlik eden sistematik fiziki ve manevi işkence vb. tüm yollar denenmiş, hiçbirinden sonuç alınamamış, geriye kala kala direnişçilerle masaya oturmak kalmıştır.

Bunları söylerken şu günlerde 16. madde üzerinden tezgahlanmak istenen yeni oyunları küçümsüyor değiliz. Ama altı ayı aşan direniş ve bugüne kadar ödenen ağır bedel sorunu öyle hassas bir aşamaya getirmiştir ki, bu oyunların ömrü çok sürmeyeceği gibi, herhangi bir başarı şansı da yoktur. “Tecriti kaldırıyoruz” adı altında tecrit ve izolasyonu daha rafine hale getiren manevralarla direnişi yeniden tecrit etme ve yalnızlaştırma oyunu herkesçe bilinmektedir. Peki devlet bu tür oyunlarla zaman geçirerek ne kazanmış olacaktır? 19 Aralık’ta bunu başardı da ne oldu, sonuç ortada değil mi? Kaldı ki 19 Aralık’ı yeniden yaratmak ve onu izleyen yeni bir dört ay kazanmak olanağı da yoktur. Bunun olabileceğine inananlar aklını yitirmiş sayılmalıdır. Böyle hevesler devrimcilerin ödeyeceği bedeli kuşkusuz çok ağırlaştırır, ama soucu değiştirmez.
Şu günlerde sermaye medyası, özellikle de Aydın Doğan’ın Avrupa’da görevli memurları, F tipi projesinin Avrupa’nın resmi çevreleri tarafından da desteklendiği ve hücrelerdeki ölümlerin bu çevrelerde yeterli etkiyi yaratmadığıyla teselli bulmaktadırlar. 16. madde üzerinden yapılan aldatıcı düzenlemelerin Avrupa’da memnuniyetle karşılandığını ve tatmin edici bulunduğunu söyleyen hükümet de aynı teselliyi paylaşmaktadır.

Burada bir kez daha bir değerlendirme ve hesap hatası vardır. F tipi hücrelerin emperyalizmin bir projesi olduğunu ve onun tarafından açık ya da sinsi bir biçimde desteklendiğini devrimciler bugüne hep kadar söyleyegeldiler. Dolayısıyla daha en başından itibaren direniş, yalnızca işbirlikçi düzen güçlerine karşı değil, aynı zamanda onları arkalayan emperyalizme de karşıydı. Bu böyleyken, “geçmişten farklı olarak bugün dış destekleri yok”, dolayısıyla başarı şansları da yok söylemleri, kaba bir demagojiden öte bir anlam taşımaz. “İnsan hakları” demagojik silahı, emperyalizmin Türkiye’deki işbirlikçi takımını hizaya getirmek için başvurduğu araçlardan biridir. Devrimcilerin hedef olduğu katliamlar ve işkenceler karşısında Avrupa emperyalizminin yüzündeki maskeyi indirmesi, devrimciler payına zaafiyet oluşturmak bir yana, bir başkabüyük politik kazanım sayılmalıdır.

16. madde üzerinden oynanan kaba oyunun direnişçi devrimciler yönünden ciddiye alınmayacağını çok iyi bilmesine rağmen, hükümetin bu değişiklik üzerinden şu günlerde bir kampanya yürütmesi, buna dayalı kirli ve karanlık bazı hesapları olduğunu göstermektedir.

Medya üzerinden yansıyan bazı işaretlere bakılırsa, bu hesaplardan birinin direnişçi cepheyi içenden bölmek olduğu anlaşılıyor. Bu hesap, bir kesimin direnişi bırakmaya ikna edilmesinin öteki kesimi hızla yalnızlaştıracağı, başarı umutlarını kendiliğinden kıracağı inancına oturuyor olmaldır. Fakat 16. madde komedisi, geçtik devrimcileri, reformist çevrelerde bile ciddiye alınmadığına göre, bu türden bir hesabın bir karşılığı olamaz. Bu kadar kaba bir oyuna ancak bile bile gelinebilir ki, böyle bir yolu tutmak siyasal intihar ve iflasla eşanlamlıdır.

Bir ikinci hesap, izolasyon ve tecritin yasal ve mekansal altyapısını ayakta tutarak, geçici pratik tavizler vererek direnişi bitirmeye çalışmaktır. Kalıcı olacakmış gibi sunulacak bu geçici tavizler, salt altı aylık bir direnişin hızla ağırlaştırdığı siyasal faturadan kurtulmak için verilmiş olacaktır. İlk fırsatta ise bugünkü uygulamaya yeniden dönülecektir. Yasal ve “mimari” yapı tümüyle ayakta olduğu için de, mevcut uygulamaya bu yeniden dönüş fazlaca bir güçlük taşımayacaktır. 6 aylık korkunç bir direnme ve dayanma kapasitesiyle yaratılan bugünkü duruma yeniden ulaşmak devrimci tutsaklar payına kolay gerçekleşir bir iş olmayacağı için de, devlet payına istenen sonuca böylece varılmış olacaktır. Muhtemel hesap bu olabilir. Fakat bu hesabın tutubilmesi için de, devrimcilerin, ağır bedellere malolmuş 6 aylık bir direnişi boş s&oum;zlere ve vaatlere kolayca feda edebilecek kadar budala olmaları gerekir.

Son bir hesap ise, ki görünürde öne çıkan budur, devlet iyiniyetini ortaya koydu izlenimi yaratarak, direnişçileri kamuoyu önünde uzlaşmaz taraf olarak göstermek ve böylece tecrit etmek olabilir. 19 Aralık ve izleyen süreçteki tutumunun ardından (ki bugün çok kimse onu verdiği sözleri kaba bir biçimde çiğneyerek güvenilmezliğini göstermekle suçluyor) devletin iyiniyet oyununun ne kadar inandırıcı olabileceği ayrı bir sorun. Ama bu hesabın temelden çürük olan bir yanı var. Devrimci tutsaklar altı aydır direniyorlarsa, bu kamuoyu desteği sayesinde değil fakat buna rağmendir. Bugün bir parça kamuoyu desteği varsa, bu tam da katliama, yalnızlığa ve bunu tamamlayan suskunluk fesadına rağmen, direnişin inatla dayanmayı başarabilmesinden dolayıdır.

Ölümlerin kitleselleştiği bir aşamada bu tür hesapların ve oyunların başarı şansı artık kalmamıştır. Sürecin sonuna gelinmiş ve günbegün artan ölümler çözümü ertelenemez ve savsaklanamaz hale getirmiştir. Çözüm de, çözümün muhatapları da bellidir. Yeter ki devlet tecrit ve izolasyona dayalı kirli ve karanlık emellerini bir yana bırakarak çözüme yanaşsın.

SY Kızıl Bayrak