Son sözü direnenler söyleyecek!
Şu günlerde Türkiyede olduğu kadar dünyada
en çok tartışılan güncel konulardan biri, rejimin devrimcilere karşı
vahşete varan bu acımasızlığıdır. Hiç kimse bunu rejimin gücü olarak
algılamıyor; tam tersine, hemen herkes bunu onun zayıflığına ve aczine
bir gösterge sayıyor. Güç ve kararlılık gösterisi haline getirilen davranışları
gerisin geri rejimi vuruyor; onu daha çok teşhir ediyor, izlediği tecrit
ve izolasyon politikasında giderek daha çok yalnızlaştırıyor. Bu direniş
payına şimdiden büyük bir siyasal kazanım sayılmalıdır. Direnişin daha bugünden kesinleşmiş ikinci temel
siyasal kazanımı, devrimci inancın ve iradenin, bunun ürünü olan mücadele
ve direnme kararlılığının gücü ve yenilmezliğidir. Direniş süreci içinde
bunun ilk sarsıcı örneği, katliama karşı sergilen yiğitlik ve katliama
rağmen hücrelerde sürdürülen direniş olmuştu. Aynı olgu, birbirini izleyen
ölümlerin ardından bugün bir kez daha bütün açıklığıyla gözler önündedir.
Ne katliamların, ne de hücrelerde uygulanan sistematik baskı ve işkencenin
devrimcileri teslimiyete ve siyasal ölüme razı edemeyeceği, gelinen
yerde dost düşman herkes tarafından görülüp anlaşılmıştır. Bu olgu,
emek ve özgürlük davasına yakınlık duyanlara güç ve umut aşılarken,
ülkeyi yöneten işbirlikçi uşak takımını ise kahretmektedir. Üçüncü ve asıl kazanım ise, bizzat hücre saldırısının
püskürtülmesi, faşist rejimin sonunda dize gelmesi olacaktır. Bunu da
çok geçmeden herkes görecektir, bundan kimsenin en ufak kuşkusu olmasın. Devlet bugün direnişin ezici ağırlığı altında çaresizce
kıvranıp duruyor. Yeni manevralarla işin içinden sıyrılacağını sanıyor.
16. madde ile oynayarak, tecriti kaldırıyoruz adı altında
tecriti ve ona dayalı emellerini kurumlaştırarak, kamuoyu ile adeta
alay ediyor. Ama kanlı katiller çetesinin yönettiği bu devlet
bir kez daha yanıldığını anlayacak. Devrimci tutsakları böyle gülünç
manevralarla aldatmanın zaten bir olanağı yok. Bu manevralarla asıl
olarak kamuoyu ve emekçiler aldatılmak, direniş lehine oluşan ve günden
güne güç kazanan destek boş çıkarılmak isteniyor. Fakat rejimin bu konuda
da fazla bir şansı yok. O bu oyunu 19 Aralık katliamı öncesinde oynadı
ve bizzat katliamın kendisi, benzer bir oyunla ilerici kamuoyunu aldatma
olanaklarına en ağır darbeyi vurdu. Bu nedenledir ki şu günlerde sergilenen
manevralar beyhude bir çabanın ifadesidir. Tüm bu çabalar devrimci direnişin
kararlılık duvarına çarpacak ve bir kez daha boşa çıkacaktır. Bu çok
sayıda devrimcinin hayatına ve yüzlerce devrimcinin dönülmez sakatlıklarına
mal olsa bile. Nitekim direniş sürecinde kaybedilen çok sayıda
devrimciye her gün yenileri eklenmektedir. Direnişçi tutsaklardan Sibel
Sürücü ve partimizin üyesi Hatice Yüreklinin yanısıra dışarda
direnişi sürdüren Şenay Hanoğlu, bugün kaybedilen üç direnişçi devrimci
olmuştur. Böylece, hücre saldırısının püskürtülmesi uğruna ölümü yiğitlikle
karşılayanların sayısı 17ye yükselmiştir. 19 Aralık katliamında
kaybedilen 28 devrimciyle birlikte şehit devrimcilerin toplam sayısı
ise halihazırda 45i bulmuştur. Her yeni gün bu kayıplara yenileri eklenecektir.
Bu çok ağır bir bedeldir; fakat komünistler ve devrimciler bu bedeli
tereddütsüz ödeyeceklerdir. Zira onlar hücre saldırısının işçi sınıfı
ve emekçilerin davası için ne anlama geldiğini çok iyi bilmektedirler.
Emekçilere yönelik olarak ardı arkası kesilmeyen sosyal yıkım programları
uygulayanlar, ülkeyi emperyalist tekellerin ve bir avuç yerli asalağın
ağır sömürü ve yağmasına ardına kadar açanlar, bunun yaratacağı sosyal
ve siyasal sonuçlara karşı da yıllardır çok yönlü olarak hazırlanmaktadırlar.
Hücre saldırısı bunun bir parçası ve temel bir boyutudur. İşçi ve emekçi
hareketini dizginlemek, etkisizleştirmek, çaresizlik duygusu içerisinde
olup bitene boyun eğer duruma düşürmek isteyenler, bunun yolunun öncü
bilinçli kesimleri acımasızca ezmekten ve buna dayalı olarak ehlileştirmekten
geçtiğini düşünmektedirler. Hücre saldırısı, buna dayalı tecrit ve izolasyon
politikası, bu hesabın bir parçasıdır. İşte devrimci tutsakların çok
kimseye akıl almaz gibi gelen hayranlık uyandıcı direncinin gerisinde,
tam da bunun bilincinde olmak vardır. Devletle devrimciler arasında
sürüyor gibi görünen bu sert çatışmanın gerçek tarafları, bir yanda
emperyaliz ve işbirlikçi burjuvazi, öte tarafta işçi sınıfı ve tüm emekçilerdir.
Hücre saldırısının başarısına dayalı olarak kırılmak, ezilmek ve teslim
alınmak istenen, bizzat işçi sınıfı ve emekçilerin mücadele istek ve
iradesidir. ABD emperyalizmine, İMF ve Dünya Bankasına
kölece boyun eğmeyi bir davranış çizgisi haline getirenler, bunca devrimcinin
ölümüne karşın bugün hala kararlılık gösterilerini sürdürüyorlar.
Emperyalistlerin ve asalak sermaye sınıfının bir dediğini iki etmeyenler,
onların her isteği karşısında kölece eğilenler, direnci emekçilerin
ve onların devrimci öncülerinin en haklı, meşru ve insani taleplerine
karşı gösteriyorlar. Ama yineliyoruz; devrimci direnişin yenilmez gücüyle
bu gerici direnç bir kez daha kırılacaktır. Partimiz, 19 Aralık katliamının
daha ilk saatlerinde yayınlanan bildirisinde, aynen şunları dile getirmişti:
Faşist rejim katliam operasyonunu F tipine geçiş için bir vesileye
dönüştürmüştür. Adalet bakanı nakillerin başlatıldığını bildirmektedir.
Bunlar beyhude çabalardır. Devrimci tutsaklar izolasyon ve ölüm demek
olan o hücreleri hiçbir durumda kabul etmeyeceklerdir. Oldu-bitti yaptığını
sananlar ne kadar yanıldıklarını göreceklerdir. Aynen de dediğimiz gibi oldu; oldu-bitti
yaptığını sananlar ne kadar yanıldıklarını çok geçmeden görüp
anladılar. Bu onlar payına kahredici bir yenilgiydi. Bundan daha ağır
olanını ise hücre saldırısında başarı kazanmak heveslerini bir yana
bırakarak yaşayacaklardır. Son sözü direnenler söyleyecek! Türkiye Komünist İşçi Partisi Yıllar boyu işkenceler içinde Umudun öyküsünü yazmak bize düştü |
|||||