TKİPnin
işçi sınıfına ve emekçilere 1 Mayıs çağrısı:
İşçiler, emekçi kardeşler! İşçi sınıfının uluslararası birlik, dayanışma ve
mücadele günü olan 1 Mayısın öngünlerindeyiz. Karşı karşıya bulunduğumuz
Türkiye tablosu, bu yılın 1 Mayısına ayrı bir anlam ve önem kazandırıyor.
Bugün işçilerin ve emekçilerin birliğe ve dayanışmaya her zamankinden
çok ihtiyacı var. Koşullar sizleri her zamankinden daha yakıcı bir biçimde
birlik ve dayanışma içinde mücadele yolunu tutmaya çağırıyor. Bu yılın 1 Mayısı, ağır ekonomik krizin hemen
sonrasına denk geliyor. İMF programının çöküşünü belgeleyen bu yeni
kriz, sizlerin, tüm işçilerin ve emekçilerin zaten çekilmez olan yaşam
koşullarına ağır bir yeni darbe oldu. Kriz ülkeyi ve emekçileri bir
anda yarı yarıya fakirleştirmekle kalmadı; işsizliğe yeni boyutlar ekledi,
emekçi köylünün, zanaatçının ve esnafın yıkımını hızlandırdı. Haftalardır
zamların ve bir soygun mekanizması olarak kullanılan dolaylı vergilerin
ardı arkası kesilmiyor. Bunlar patlak veren yeni krizin ilk dolaysız
sonuçlarıdır. Asıl saldırının hazırlanmakta olduğunu ise hepimiz biliyoruz. Emekçilerin yaşamını allak bullak eden bu sosyal
yıkımı, Türkiye üzerindeki emperyalist kölelik zincirlerinin pekişmesi
tamamlıyor. Amerikan emperyalizmi artık maaşlı memurlarını ülkemize
ekonominin patronu ve fiili başbakan olarak atayacak duruma
gelmiştir. ABD, 15 günde 15 yasa diyerek, şu günlerde ulusal
egemenliğin simgesi olarak şaşaalı kutlamalara konu edilen meclisin
gündemini ve çalışma hızını bizzat saptıyor. ABDnin, İMFnin
ve Dünya Bankasının bir dediğini iki etmeyen işbirlikçi sermaye
iktidarı ise tüm bu dayatmalara kölece boyun eğiyor. Krizin ağırlığı
altında bunalan emekçilerin en sıradan istemlerine bile kulak tıkayanlar,
emperyalist odakların her isteğini vakit yitirmeksizin yerine getiriyorlar.
DSPsinden MHPsine, Ecevitinden Bahçelisine şoven-milliyetçiliği
bayrak edinerek oy toayanlar, hükümet olalı beri ABDye hizmette
birbirleriyle yarışıyorlar ve uşaklıkta bütün sınırları aşıyorlar. Sermaye
iktidarlarının emperyalizme bu gönüllü uşaklığı elbette nedensiz değil.
Bu iktidarların dayandığı asalak sermaye sınıfı göbekten emperyalizme
bağlıdır; tüm kaderini emperyalist dünyanın kaderi ile birleştirmiş
durumdadır. Emekçilerin sosyal yıkımı ile ülkenin köleleşmesinin
bu birbirini tamamlaması gerçeği, emekçilerin davası ile ülkenin geleceğinin
birbirine sıkı sıkıya bağlı olması anlamına gelmektedir. Sosyal yıkıma
karşı direnmek emperyalist köleliğe karşı direnmek demektir. Yaşadığımız
krizin gözler önüne serdiği gerçekler ve ortaya çıkardığı sonuçlar,
bunu her zamankinden daha açık hale getirmiştir. Bugün güya krizi aşmak
için emperyalistlerden üç kuruş kredi dilenenler, bunu elde edebilmek
için yeni bir saldırı programı uygulamak ve emperyalistlerin yeni dayatmalarını
kabullenmek zorundadırlar. 14 ay boyunca ülkeyi düze çıkarmak
yalanıyla emekçileri aldatan ve onlara ağır bir ekonomik-sosyal fatura
dayatan sermaye sınıfı, onun adına ve hesabına ülkeyi yönetenler, şimdilerde
aynı yalanı yineleyerek emekçilere daha ağır bir fatura ödetmeye hazırlanıyorlar.
15 günde 15 yasa bu ağır faturanın yalnızca bir önhazırlığıdır.
Bununla işçi sınıfına ve emekçilere yönelik yeni saldırıların zemini
düzleniyor. Türkiyenin kapıları emperyalizmin sömürü ve yağmasına
sonuna kadar açılıyor. Saldırı başarıya ulaşırsa eğer, yalnızca emekçiler
açlığın, sefaletin ve işsizliğin daha derin çukurlarına itilmekle kalmayacaklar.
Tekelinden THYsine, Telekomundan enerji kuruluşlarına
kadar ülkemizin tüm stratejik işletmeleri de emperyalist tekellere peşkeş
çekilmiş olacak. Türkiyeyi köleleştirip bugünkü iflasa sürükleyenler,
emekçiler için yaşamı cehenneme çevirenler, bütün bunlara rağmen ayakta
kalabilmek içinse, faşist baskı, terör ve yasaklamalar yolunu tutuyorlar.
Bunu günden güne daha ağır ve sistemli hale getiriyorlar. Bugünün Türkiyesinde
devlet yasal ve fiili tedbirlerle tüm hak arama yollarını tıkamıştır.
Hakkını aramak isteyen emekçilerin karşısına yasak ve engellemelerle
çıkılmakta, buna rağmen hak aramakta ısrar edenlerin kafasına polis
copu ve jandarma dipçiği inmektedir. Aradan 20 küsur yıl geçtiği halde bugünün Türkiyesi
hala askeri faşist rejimin dayatması olan 12 Eylül Anayasası ile yönetilmektedir.
Bu, 20 küsur yıldır uygulanan tüm reçetelere rağmen hala kriz batağından
çıkamamanın siyasal yüzüdür. Mevcut anayasanın hiçbir temel demokratik
özgürlüğe yer vermediğini, baştan başa bir yasaklar manzumesi olduğunu
biliyoruz. Zaman içerisinde Anti-Terör Yasası, İller
İdaresi Yasası, Kriz Yönetim Merkezi vb. düzenlemelerle,
12 Eylülden kalma yasakçı rejim gevşetilmek bir yana iyice pekiştirilmiştir.
Şu günlerde çok tartışılan ve devletin yaptığı katliamlar sonucunda
şimdiden onlarca devrimcinin hayatına malolan F tipi hücreler de bunun
bir parçasıdır. Tüm bu yasal ve kurumsal düzenlemeler doğrudan işçilerine
emekçilerin mücadelesini hedef almaktadır. Ankara esnaf eyleminin ardından
İller İdaresi Yasası çerçevesinde valinin yasaklamalara giderek Emek
Platformunun 14 Nisan eylemini engellemesi, bunun en taze örneği
olarak önümüzde durmaktadır. F tipi hücrelere de buradan bakmak durumundayız.
Mücadele etmek isteyen işçi ve emekçilerin karşısında çıkarılmış yıldırıcı
bir tehdit, bunda ısrar edenlerin ise götürüp tıkılacakları işkence
mekanlarıdır F tipi hücreler. Tek suçları sermayenin ve emperyalizmin
köleliğine karşı çıkmak ve emekçilerin davası için mücadele etmek olan
devrimci tutsakların F tipi saldırısına karşı gösterdiği kararlı direnişin
gerisinde de bunun bilincinde olmak vardır. Hücrelerde boğulmak istenen
gerçekte işçi sınıfının ve emekçilerin sermaye köleliğine karşı mücadele
isteği ve iradesidir. Bu isteği ve iradeyi yaşatmak ve büyütmek isteyen
her emekçi, F tipi hücrelerde yiğitçe ve büyük bedeller ödeyerek direnen
devrimci tutsaklara tam destek vermek, onların davasını ve mücadelesini
kendi davası ve mücadesi bilmek zorundadır. 1 Mayısa çok az bir süre kaldı. Sermaye sınıfı,
yaşadığımız günleri size yeni yıkımlar yaratacak, geçmiştekinden daha
ağır acılar tattıracak bir yeni saldırı programının son hazırlıklarını
yapmakla geçiriyor. . Yaklaşmakta olan 1 Mayısı sermayeyi bu konuda
uyarmak, bu kez krizin faturasını ödemeyi öyle kolay kabul etmeyeceğimizi
somut olarak göstermek için etkili bir fırsat olarak değerlendirmesini
bilelim. Üretimi durdurarak geniş kitleler halinde 1 Mayıs alanlarına
çıkalım. Sosyal yıkım saldırısına, devlet terörüne ve emperyalist köleliğe
karşı birliğimizi ve kararlılığımızı sergileyelim. Sonu gelmeyen krizlerin
bitmek bilmeyen faturalarını ödemeyi reddedelim. Kriz onların, kapitalist
düzenin kendi krizi. O halde faturayı da onlar ödemek zorundadırlar.
Bu bilinçle 1 Mayıs alanlarında Krizin faturası kapitalistlere!
şiarını yükseltim. İşçiler ve emekçiler ya dünden beter sefil ve kölece
bir yaşama razı olacaklar, ya da birlik ve dayanışmalarını güçlendirerek
zorlu mücadele yolunu tutacaklar. Zengin bir mücadele birikiminin ürünü
olan tarihsel ve siyasal anlamıyla 1 Mayıs, sorunu ve ikilemi önümüze
böyle koymaktadır. Emekçiler olarak 1 Mayısta ortaya koyacağımız
tutum bu soruna ve ikileme verdiğimiz yanıtın da bir göstergesi olacaktır.
Saldırıya hazırlanan burjuvazi de bunu böyle algılayacaktır. 1 Mayısın
toplam tablosu, şu günlerde kotarılmaya çalışılan sıfır zamdan hazırlığı
yapılan toplu tensikatlara, hızlandırılmak istenen özelleştirmelerden
çökertilmek istenen tarıma kadar, tüm güncel saldırıların akibetini
yakından etkileyecektir. 1 Mayıs kutlamalarının omuzlarımıza yüklediği
sorumluluğun büyüklüğüne ve hayati öneminee buradan yaklaşmalıyız. Bugünkü koşullarda bu sorumluluğun hakkını gereğince
verebilmek, tabandan ortaya koymayı başaracağımız örgütlü inisiyatiflere
sıkı sıkıya bağlıdır. 1 Mayıs kutlamalarında inisiyatifi hiçbir biçimde
sendika bürokratlarına bırakamayız. Bugüne kadarki tüm deneyimlerin
yanısıra son kriz patlak verdiğinden beri sergilenen tavırlar, onların
ikiyüzlü ve samimiyetsiz sermaye uşakları olduklarını bir kez daha bütün
açıklığıyla ortaya koymuştur. Tüm bunların bilinciyle, devrimci taban inisiyatifini
hızla geliştirip örgütleyelim. 1 Mayıs komiteleri ya da inisiyatifleri
kurarak, fabrikalarda işçileri, semtlerde emekçileri, okullarda öğrencileri
bunlar etrafında birleştirerek, 1 Mayıs hazırlıklarını yoğunlaştıralım.
1 Mayısta üretimi durdurarak geniş kitleler halinde ve militan
bir tutumla alanlara çıkalım. Bulunduğumuz her yeri 1 Mayısın
kutlandığı alanlara çevirelim. Türkiye Komünist İşçi Partisi |
|||||