TKİP kurucu üyesi/Ölüm
Orucu şehidi Hatice Yürekli yoldaşla
direnişin 46. gününde yaptığımız röportaj...
Herşey parti ve devrim davası
için!..
- Tarihin sayfalarında yerini alacak olan bu
görkemli direnişte tereddütsüz yer aldın. Zaferin, her direnişte olduğu
gibi bu büyük direnişte de kaçınılmazlığı ortada. Bir Ölüm Orucu direnişçisi
olarak duygu ve düşüncelerini öğrenmek istiyoruz... Hatice Yürekli: Tahmin edilebileceği gibi,
direniş sürecinde bambaşka bir duygu ve düşünce yoğunluğu içinde bulunuyorsunuz.
Çünkü biz, gönüllü olarak yer aldığımız devrim mücadelesinin bir sıra
neferi olarak, sert geçecek bir çatışmada barikatın en önünde yer alma
şansını yakalamışız. Bu bir devrimci için büyük bir onurdur. Canımızı
ortaya koyarak, baştan tam bir inançla kazanacağımızı bildiğimiz bir
zaferi, sadece yoldaşlarımıza/partimize değil, ezilen ve sömürülen milyonlarca
işçi ve emekçiye armağan edeceğiz. Çünkü biz, sınıfa karşı sınıfı,
düzene karşı devrimi, kapitalizme karşı sosyalizmi en önde temsil
ediyor, devrim davasının güncel ve tarihsel haklılığını ölümüne bir
direnişle ortaya koyuyoruz. Kazanma ruhu ve zafer tutkusuyla inanıyoruz ki,
içeride ve dışarıda tüm yoldaşlarımız aynı bilinç ve kararlılıkla savaşıyorlar.
Bundan dolayı diyoruz ki, biz zaferi daha en başta kazandık. Bunu bugün,
Ölüm Orucunun 46. gününde söylüyorum. Direnişimiz gün gün, ilmek
ilmek örülerek, yoğun bir emek ve çabayla bugüne kadar geldi. Başta
da söyledim, duygularım hiç bu kadar yoğun, kafam hiç bu kadar açık
olmamıştı. Hani arınma ve güçlenme denilir ya, bunu somut
olarak bedenimizde, yüreğimizde, bilincimizde ve tüm benliğimizde yaşıyoruz.
Devrim ve sosyalizmin haklılığına olan inançtan besleniyor bu. Ek olarak,
yoldaşlarımı çok derin duygularla, yüreğe sığdırılamaz bir yoğunlukla
sevdiğimi söylemeliyim. Emekçilerin öfkesinin devrimci eylem ve politikayla - Sermaye iktidarının F tipi saldırısı ile işçi
ve emekçilere yönelik kapsamlı saldırıları aynı süreçte yoğunlaştı.
İşçi ve emekçiler cephesinden saldırılara karşı gelişen tepkileri nasıl
değerlendiriyorsun? Hatice Yürekli: F tipi hücre sistemi bir
proje olarak dünyada yeni değil. Belki uygulama planında bu kapsamıyla
ilk defa karşımıza çıkıyor. Yoksa gelişmiş kapitalist ülkelerde daha
önce denenmiş, kiminde vazgeçilmiş, kiminde de sonuçları değerlendirilerek
yeni düzenlemelerle süreklileştirilmiş. Türkiyeli devrimciler hücre
uygulamasıyla daha önce de karşılaşmışlardı. Olağanüstü dönemlerde (12
Eylül gibi) gündeme getirilen bu uygulama, bugün cezaevlerinde bir sistem
olarak yerleştirilmeye çalışılıyor. Amaç ve hedef, devrimci tutsakların devrimci siyasal
kişiliklerinin ezilmesiyle sınırlı değil kuşkusuz. Sermayenin iktisadi-mali
krizi dışa yansıyan düzeyinden çok daha boyutlu. Son günlerde borsada
yaşananlar, devalüasyon söylentileri, bankalar krizi vb. bir dizi belirtiden
bunu görmek mümkün. Nitekim İMFden alınan kredilerle bu tablo
biraz rahatlatılmaya çalışıldı. Faturanın ise işçi ve emekçilere çıkarılacağı,
onların yaşamını daha da yıkıma götüreceği açıktır. Son bir ayın kitle hareketliliğine dönüp baktığımızda,
faşist rejimin korkusunun asıl kaynağının ne olduğu daha rahat görülebilir.
İşçi ve emekçilerde birikmiş öfke ve tepkinin devrimci eylem ve politikayla
birleşmesinden duyduğu korkudur, onu öncelikli olarak biz devrimci tutsakları
ezmeye iten. Bizleri ezmek üzerinden işçi ve emekçilere gözdağı vermeyi
hedeflemektedir. Bu yönteme hep başvurmuştur, ama bugün krizinin derinliğine
denk düşen azgın bir saldırı projesini yaşama geçirmeye çalışıyor. İşçi
ve emekçiler sömürü ve soygun politikalarına tepki ve öfkelerini ortaya
koyuyorlar, ama bu halihazırda sınıf hareketinin parçalı tablosunu değiştirmeye
yeterli değil. Devletin af taktiği de sonuçsuz - Bir de düzenin af saldırısı var. Uzun zamandır
konuşulan, ama bir türlü hayata geçirilemeyen bu saldırı tam da devrimci
tutsaklarının direnişinin başladığı süreçte gündeme geldi. Bu konuda
ne düşünüyorsun? Hatice Yürekli: Bu af saldırısını biz komünistler
kirli af olarak tanımladık. Bu birçok yanıyla böyle. Yıllara varan bir
oyalamayla adli tutuklular hep af beklentisi içinde bırakıldı. Bugün
ise af yasası tam da direnişimizin etkinliğinin toplum çapında önemli
bir düzeye ulaştığı bir sırada çıkarıldı. Bu, F tipi cezaevlerine geçişi
kolaylaştıracak bir adım olarak atıldı. Dışarıdaki beklentiye yanıt
verilerek toplumsal hoşnutsuzluk giderilecek, cezaevlerinin belli oranda
boşaltılmasıyla hücrelere geçiş için kolaylık sağlanacak. Diğer yandan
ise Ölüm Orucu Direnişimizin toplum üzerinde yarattığı etki ve
verilen destek zayıflatılmaya çalışılacak. Ama biz direnişe başlarken, dışarıdaki kitle desteğinin
önemini vurgulamakla birlikte, asıl olarak kendi özgücümüze güvenerek
yola çıktık. Bu yanıyla, devletin bu taktiği de boşa düşmeye, sonuçsuz
kalmaya mahkumdur. - ÖO Direnişi 50li günlere gelmiş bulunuyor.
Dışarıda günden güne artan bir kitlesellikle çeşitli eylemlilikler yapılıyor.
Toplumun çok çeşitli kesimlerinden tepkiler yükseliyor. Sence dışarıda
neler yapılması gerekiyor, nasıl bir hat izlenmeli? Hatice Yürekli: Hücre karşıtı muhalefetin
diri kesimi muğlak bir platformda değil. Ölüm Orucu Direnişi ve onun
en temel talebi olan F tipi cezaevleri kapatılsın! talebi
öne çıkıyor eylemlerde. Bunun böyle olması doğal. Mücadele somut talep
ve araçlarla yürütülür. Öte yandan, bugün biz bedenlerimizi ölüme yatırmamış
olsaydık, hücre karşıtı muhalefetin bu kadar güçlenmesi mümkün değildi.
Artık Galatasaray-Taksim eylemine yüzlerce insan katılıyor. Kitle mücadelesi
önemli bir ivme kaydetmiş durumda. Bunun öznesi ağırlıklı olarak analarımız
olmakla birlikte, esasta bu kitle gücünü harekete geçirenin, direnişin
içinde olan üç devrimci yapının yoğunlaşmış politik çalışması olduğunu
düşünüyorum. Öncü konumda olanlar misyonlarına uygun davrandıkları koşullarda,
edilgen kitleler üzerinde ileri çekici bir etkide bulunmalarının olanaklı
olduğunu gösteriyor bu. Daha yapılacak çok şey var kuşkusuz. Çünkü yolun
henüz başında sayılırız. Bilinmelidir ki, Osmanlıda oyun
çoktur. Dolayısıyla, hücre karşıtı mücadelenin sağlam poliikalarla
ve doğru bir hatta yürütülmesi, kalıcı kazanımların elde edilmesi açısından
zorunludur. - Bugün aydınlardan oluşan bir heyet Bayrampaşa
Cezaevinde görüşme yapıyor. Bir yandan bu tür görüşmeler yapılırken,
bir yandan da Ecevit ve Adalet Bakanının açıklamaları var... Devletin
tavrını nasıl değerlendiriyorsun? Hatice Yürekli: Devrimci tutsaklarla yapılan
görüşme, nihayetinde direnişimizin (içerideki ve dışarıdaki toplam direniş
sürecinin) sonuçlarından biridir sadece. Bunda belirleyici güç, hiç
de devletin yansıttığı gibi kendileri değil, başta ölüme yatmış devrimci
tutsaklar olmak üzere, direniş cephesinin kendisidir. Direnişimizin
gücü ve etkisidir. Onun için, heyetler cezaevlerine gönderiliyor, uluslararası
işkenceyi izleme komitesi Türkiyeye davet ediliyor, ailelere çağrılar
yapılıyor, yanısıra tehditkar söylemler kullanılıyor... Devlet kendi
aleyhine işleyen bu sürecin önünü kesmek istiyor. Bunun için kısmi tavizler
vermeye eğilimli gibi görünüyor, ama kendilerinin de ifade ettiği gibi,
güçlü devlet imajının sarsılmaması koşuluyla... Devrim cephesi bu süreçten arınarak ve - Son olarak ne söylemek istersin? Hatice Yürekli: Şu çok açık ki, tam bir
inanç ve kararlılıkla başlattığımız direnişimiz zaferle sonuçlanacak.
Bundan en küçük bir kuşku duymuyorum. Direnişimizin kazanımlarının zaferin
elde edilmesiyle sınırlı olmadığını düşünüyorum. Zengin bir öğreticiliği
ve deneyimi de barındıran bir süreç bu. Devrimci konumda olanlar bu
süreçten daha da güçlenerek çıkacaklardır. Zira, siyasal mücadele alanındaki
tüm konum ve tutumların yerli yerine oturacağı, demek oluyor ki, gerçek
konum ve kimliklerin daha açık olarak görüleceği bir süreçtir bu. Zorlu
süreçlerde ideolojik-sınıfsal konumlar sınanır. Ara sınıfların zayıf
karakteri böyle süreçlerde dışa vurur. Bu açıdan, bizim temel değerlendirmelerimizde
yeralan ana akımlar tespiti, süreci sürükleyen akımlar şahsında da kendini
ortaya kouyor. Sonuç olarak, bu dönem aynı zamanda bir ayrışma-saflaşma
ve netleşme dönemidir. Devrim cephesinin bu süreçten arınarak ve güçlenerek
çıkacağına inanıyorum. Direnişimizin, başta işçi sınıfı olmak üzere ezilenlerin
politikleşmesi açısından da bir olanak olacağını düşünüyorum. Tam da
bundan dolayı sınıfın öncü kesimlerinin direnişimize sahip çıkması büyük
bir önem taşıyor. Ve kuşkusuz, öncelikle de sınıf devrimcilerine önemli
görevler düşüyor. Unutulmamalıdır ki, herşey parti ve devrim davası
için!..
Tekstil işçisi sınıf kardeşlerime
merhaba! Yaşamak direnmektir! Hatice Yürekli Toplumun tüm ezilen-sömürülen kesimleri
bu saldırının hedefi durumundadır. F tipi tabutluk saldırısını geri
püskürtmek için devrimci ve komünist tutsakları sahiplenmek, aynı zamanda
geleceğimize sahip çıkmak anlamına gelecektir. Öncelikle içinizden biri olarak sizleri selamlıyorum.
Ben bir tekstil işçisi, aynı zamanda da bir sınıf devrimcisiyim. Bugün
devrimci politik kimliğimden dolayı tutsak edilmiş bulunmaktayım. Devrimcileşme
sürecim, bir işçi olarak doğallığında sınıfsal baskıya, insanın insan
tarafından sömürülmesine karşı gelişen tepkimin sınıfsal-siyasal bir
ifade bulmasıyla olmuştur. Tekstil sektörü, çok iyi bildiğiniz gibi, bıktırıcı
uzun mesailerin olduğu, gerici bir disiplinle sömürü çarkları arasında
öğütüldüğümüz, hiçbir sosyal hakkımızın olmadığı ve hiçbir derdimize
çözüm olmayan sefalet ücretleriyle aslında birer ücretli köle durumuna
getirildiğimiz bir çalışma alanı. Tüm diğer sermayedarlar gibi tekstil
patronlarının da tek derdi, emeğimizi azgınca sömürerek, bizleri birer
makina gibi kullanarak, sermayelerini büyütmek ve sefahat içinde yaşamaktır.
Bizim sefaletimiz onları ilgilendirmez. Ayakta durmaya yetecek kadar
karnımızın doyması onlar için kafidir. Sabahın erken saatlerinden gecenin
geç saatlerine kadar, hatta günlerce üstüste çalıştırılırız, buna rağmen
sefalet içinde yaşarız. Bu bir yazgı değil! Ama çoğunluğumuz bir yazgı
olarak düşündüğü için katlanıyor bunca zorluğa. Sınıf bilinçli başka
işçi kardeşlerim gibi ben de, bu sömürü ve zorbalığın bir kader olmadığını
kavradığım andan itibaren onun karşısında yer aldım. Bu sömürü düzeninin
gerçekliğinin farkına vararak devrimcileştim ve ona karşı mücadele etmeye
başladım. Bu çürümüş düzene ve onun çeteleşmiş devletine
karşı olduğum ve devrimci mücadeleyi seçtiğim için bugün zindanda tutsak
edilmiş bulunuyorum. Cezaevlerinde yaşam koşulları her geçen
gün kötüleşiyor, saldırılar yoğunlaşıyor. Bu saldırılara karşı mücadelede
onlarca devrimciyi şehit vermiş bulunuyoruz. 12 Eylül faşist darbesinden sonraki süreçte bütün
cezaevleri birer ölüm makineleri haline getirilmişti. Devrimcilere
siyasal kimliklerini ve onurlarını teslim etmeleri dayatılmıştı. 84e
gelindiğinde, devrimci tutsaklar, bu onursuzluk dayatmasına bedenlerini
ölüme yatırarak açlık grevleriyle karşılık verdiler. Dört devrimci şehit
düştü. Süreç boyunca cezaevlerindeki kötü yaşam koşullarından
dolayı onlarca devrimci yaşamını yitirdi. 91de Eskişehir
tabutluklarına girmek istemeyen devrimcilerden ikisi devlet tarafından
katledildi. 96ya gelindiğinde, zindanlardaki koşullar iyice
kötüleşmiş ve geri çekilen tabutluk cezaevleri yeniden gündeme getirilmişti.
Bu saldırıyı da geri püskürtmek için tutsak devrimciler yine bedenlerini
ölüme yatırdılar. Bu Ölüm Orucu ve Süresiz Açlık Grevi eyemlerinde 12
devrimciyi daha şehit verdik. Saldırılar devam etti, süreç içinde değişik
cezaevlerinde buna yeni ölümler eklendi. Bugün de F tipi denilen tabutluk cezaevleri gündeme
getirilmiş bulunuyor. Devrimci sınıf mücadelesinin önünü almaya dönük
hesapların bir uzantısı olan zindanlara yönelik bu saldırılar, ancak
işçi ve emekçilerin gerçek bir sahiplenmesiyle geri püskürtülebilir.
Bu açıdan siz sınıf kardeşlerimize önemli sorumluluklar düşmektedir.
Sizi kölece çalışma koşullarına mahkum ederek yaşamınızı yıkıma uğratan
sermaye sınıfı ve devleti, aynı zamanda bize zindanlarda ölümü dayatmaktadır.
Bu dayatmalara sessiz kalmamanız geleceğinize sahip çıkmanız anlamına
gelecektir. Tüm baskı ve adaletsizliklerin ortadan kalkmasının
yolu bu düzenin değişmesinden geçmektedir. Bu haklı mücadelede bize
gerçek ve doğru yolu gösterecek, biz işçi sınıfını kendi iktidarına
taşıyacak partimiz kurulmuş bulunuyor. Türkiye Komünist İşçi Partisi
sömürüye karşı mücadelede yolumuzu aydınlatmayı önüne bir görev ve sorumluluk
olarak koymuştur. Ben de TKİPye inanmış bir devrimci olarak bu
onurlu mücadelede üzerime düşeni yapacağım. Ama bu mücadelede belirleyici
güç sizin gücünüzdür, işçi sınıfının üretimden gelen gücüdür. Bu güce
dayanarak, tüm güçlerimizi birleştirerek, bu saldırıları geri püskürtelim
ve faşist sermaye devletine gereken cevabı verelim. Toplumun tüm ezilen-sömürülen
kesimleri bu saldırının hedefi durumundadır. Bu nedenle, F tipi tabutluk
salırısını geri püskürtmek için devrimci ve komünist tutsakları sahiplenmek,
aynı zamanda geleceğimize sahip çıkmak anlamına gelecektir. Öyleyse sermayenin faşist devletinin saldırılarına
karşı gücümüzü birleştirelim, örgütlenelim, savaşalım. O zaman kazanan
biz olacağız. F tipi tabutluklara girmeyeceğiz! Direneceğiz! Ulucanlar Cezaevi/Ankara
Genç bir yoldaşından Hatice Yürekliye... Sizlere layık olabilmek gerekiyor Merhaba yoldaş, Bugün ölümsüzleştiğinin haberini aldık. Partinin
ilk kadın ve ölüm orucu şehidi olmak sana nasip oldu. Ümit yoldaşın kullandığı bir söz varmış. Hapşıranlara
Çok yaşa! yerine Savaşarak öl! dermiş yoldaş,
neşeyle takılarak. Ama o da dahil sizler gerçek yaşamda gerçekten bunu
yaptınız, yapıyorsunuz. Siz Ölüm Orucu direnişçileri savaşarak ölmenin
en güzel örneklerini veriyorsunuz. Biz genç komünist militanların da
sizin gittiğiniz bu yoldan yürüyeceğimizden hiç kuşkunuz olmasın. Ümit ve Habip yoldaşları tanıyamadığım, onları
artık hiç göremeyeceğim için çok üzülmüştüm. Seninle ise az da olsa
paylaştığımız anlar oldu. Senin çok rahat olabilmene şaşmıştım. Sana
bunu söylediğimde, devrimciliğin bir yaşam tarzı olduğunu söylemiştin.
Yaptığımız herşey sıradan ve doğal şeylerdi. Bunu içselleştirebildiğin
içindir ki bugün Ölüm Orucu şehidi olma onurunu taşıyorsun zaten. Bir
de mektup yollamıştım sana, 19 Aralıktan önce. Karşılığını almak
ne kadar çok sevindirmişti beni. Geçen hafta Düzgün yoldaşla görüşmeye gitmiştim.
Geç kaldığımdan onu ancak sevk ederlerken görebildim. Konuşsaydım ne
iyi olurdu. Ama onu öyle görmek bile bana yetti. Görüşten sonra kendi
kendimle yüzleştim. Senin ölümün bunu daha da derinleştiriyor. Bu kadar
görkemli bir ölümüne direnişe karşılık ben neler yapabiliyorum, yapının
yükselmesine ne kadar katkım olabiliyor diye soruyorum kendi kendime.
Bir şeyler yapılıyor, ama bu o kadar yetersiz ki.
Sizlere layık olabilmek gerekiyor. Sözlerle değil yalnız, yaşamın her
alanında böyle olması gerekiyor. Sizlerin bizden beklediği de budur.
Tabii bu düzenin bu kadar katliamcı ve baskıcı olmasının nedeni de bu.
Sizleri teslim alarak, dışardaki bizlerin mücadele ve moral gücünü dağıtıp,
örgütlülüklerimizi yok etmek istiyorlar. Sana hoşçakal demiyoruz. Hep yanıbaşımızda olacaksın
çünkü. Ve biz hep bunun bilincinde olarak davranacağız, sizlere layık
olabilmenin uğraşını vereceğiz. Devrim şehitleri ölümsüzdür! Genç bir yoldaşın/İstanbulsaldırısını
Seni asla unutmayacağız Partimizin kurucu üyesi Hatice Yürekli yoldaş Ölüm
Orucu Direnişinin 182.gününde ölümsüzleşti. Ardından yas tutmayacağız.
Parti bayrağını en yükseklerde dalgalandıran, davası uğruna ölümü tereddütsüzce
en önde göğüsleyen, başeğmez yiğit yoldaşımızın ve bu uğurda şehit düşen
diğer siper yoldaşlarımızın anısı önünde saygıyla eğiliyoruz. Seni asla unutmayacağız Hatice yoldaş! TKİP taraftarları/Berlin |
|||||