Devlet tredmanda diretiyor... Kapitalist ölüm düzenine boyun eğmeyeceğiz!
Onları, toplumsal ilerleme ve gelişmenin, insanlığın
kurtuluşunun zorunlu koşulu gördükleri devrim düşünce ve
eyleminden caydırmak. Bir gençlik hatası yaptık, pişmanız, akıllandık
dedirtmek. Kendileri gibi, ABDnin yeni dünya düzenine kölece boyun
eğen satılmış uşaklar haline getirmek. Devrimcileri kazandırmak istedikleri
toplum, ülkemizin milyonlarca işçi-emekçiden oluşan büyük çoğunluğu
değil kuşkusuz. Çünkü devrimciler, bu çoğunluğun çıkarları ve geleceği
için başlarını ortaya koymuşlar, gözlerini kırpmadan ölmeyi bildiklerini
defalarca ispat etmişlerdir. Yokoluşa sürüklenen insanlığın tek gerçek
ve kaçınılmaz kurtuluş yoludur devrimler. Kaçınılmaz olduğu kadar da
onurlu, saygın ve yüce... Genelde devrimci düşünce, özelde de işçi sınıfı
devrimciliği anlamında sosyalizm, insanlığın geleceğine ilişkin, eşitlikçi,
özgür, insancıl ve ilerlemeci bir ütopyanın bilimsel temellerde hayata
kavuşturulması projesidir. Dünyadan açlık ve yoksulluğu, savaş ve zulmü,
kin ve düşmanlığı kaldırma yüksek idealidir. Bu ideal, dünyanın tüm
ezilenlerinde bulunmakla birlikte, onların bilinçli ve örgütlü öncüleri
konumundaki devrimcilerin elinde bir savaş kılavuzu, bir yeni toplum
projesine dönüşmüş durumdadır. Tredmanla yokedilmeye çalışılan işte
bu projedir. Özgür ve eşitlikçi toplum ideali, demek oluyor ki, işçi
sınıfı ve tüm ezilenlerin geleceği, devrimciler teslim alınarak, hücrelere
gömülmeye çalışılmaktadır. Demek ki, tredmanla kastedilen toplum
küçük bir azınlığın oluşturduğu seçkinler klübü ve kanlı uşaklarından
ibaret bir oligarşidir. İşçi sınıfı ve emekçilerin gönüllü neferleri,
devrimciler, işçi sınıfı ve emekçilere ihanete, bu oligarşinin elinde
kendileri gibi aşağılık birer kukla olmaya davet edilmektedirler tredman
dedikleriyle... Ne büyük ve ne boş bir hayal!.. Tıpkı Hitlerin 1000 yıllık iktidar düşü gibi... Ne sanıyorlar onlar?.. Ölüm hücrelerine devrimcilerle birlikte işçi sınıfı
ve emekçilerin kurtuluş umudunu da gömebileceklerini mi? Oysa, tonlarca para harcayarak Amerikalarda
okutup eğittikleri toplumbilim uzmanları, bu açlık, bu zulüm sürdükçe
sosyal patlamanın kaçınılmaz olduğunu, kapitalist-emperyalist
soygun ve sömürü altındaki bir sınıfın, devrimin gür kaynağını oluşturmaya
devam edeceğini anlatıyor olmalı onlara. Öyleyse, ölümler karşısındaki bu katılıkları, bu
kanlı-katil dayatmaları hiç de boş hayallere dayanıyor olamaz. Bu, ölümcül bir sınıf kininin dışa vurumudur. Bir devrimci kuşağı biçme pahasına sınıf ve kitle
hareketini bir nebze olsun dizginleyebilme umudu, bu yolla soygun düzeninin
ömrünü uzatabilme beklentisidir. Bu, ölüm düzeni kapitalizmin, işçi ve emekçi sınıfların
genç devrimcilerinin bedenleriyle beslenerek yaşamını sürdürme hesabıdır. Bu hesabı boşa çıkarmak boynumuzun borcudur. Bedelimiz büyüktür, hesabımız da büyük olacak!..
Devrimci tutsakların talepleri
hepimizin talepleridir... Onlar işçilerin ve emekçilerin geleceği
için
Ölümler durdurulsun diye uğraşanlar, uğraşmayanlar! Devrimciler de biraz geri adım atsın diye düşünenler!.. 10u Ulucanlarda, 28i hayata
dönüş katliamında, 19u Ölüm Oruçlarında yitirilenler
ve bundan sonra yitireceklerimiz... Onların bir hiç uğruna, bir inatlaşma
yoluna ölüp gittiğini mi düşünüyorsunuz? İsteklerinin aslında üç vazgeçilebilir şey olduğunu
mu? Ya da onlara dokunanın size dokunmayacağını mı?.. 1402likler de böyle düşünüyorlardı kuşkusuz. Faşist darbenin kanlı tırpanı bir devrimci kuşağı
biçerken; sendikacılardan işyeri temsilcilerine, hatta direnişlerde
öne çıkmış işçilere kadar binlerce muhalif hapse atılıp işkencelerden
geçirilirken; dahası, kendi çalıştıkları üniversitelerde, liselerde,
ilkokullarda binlerce emekçi kıyıma uğratılırken sustuklarına göre,
onlara dokunulmayabileceğini düşünüyor/umuyordular kuşkusuz... Ancak öyle olmadığını gördüler, hepimiz gördük. Bugün Terörle Mücadele Yasası ağırlıklı olarak
devrimcileri hedefliyor; DGMlerin karşısına çoğunlukla devrimciler
çıkarılıyor; hücrelere devrimciler kapatılıyor olabilir... Fakat böyle olması yarın size de yönelmeyeceğinin
güvencesi değildir. İsmail Beşikçi, Eşber Yağmurdereli, Tuzla Deri
işçileri yeterince emsal oluşturmuyor mu? Yazarlar, çizerler, öğretim görevlileri, sinama
ve tiyatro yönetmenleri, hatta oyuncuları; hücrelerde tredmanın sizin
için anlamını hiç düşündünüz mü? Bir gün sizi de topluma kazandırmaktan
bahsedebileceklerini hesapladınız mı? Yoksa yazıp-çizdiğiniz, söylediğiniz,
resmettiğiniz, sahnelediğiniz fikirlerin halk düşmanı olduğunu mu düşünüyorsunuz? Hala bilimsel öğretimden yana olduğunu
iddia eden öğretim görevlileri! Dinci-gerici-faşist eğitimin mimarları
sizlere nasıl bir tredman uygulayabilir dersiniz? Nasıl kazandırılacaksınız acaba topluma, hiç düşündünüz
mü? Sendikacıların 12 Eylül zindanlarında tredmandan
geçirildiğini biliyoruz ve büyük oranda topluma kazandırıldıkları
icraatlarıyla ortada. Örgütlü işçi sayısı kat kat düşürülürken, işsizlikte
dünya birinciliğine yükselinirken, asgari ücret yoksulluk sınırının
6 kat altına çekilirken sesleri çıkmadığına göre, onlar için vakit çoktan
geçmiş demektir. Ama işçiler, emekçiler!.. Bir grevden, direnişten, mitingden alınıp götürüldüğünüzde,
yargılanıp kapatıldığınızda, nasıl bir tredman bekliyor sizleri dersiniz?
Nedamet getirmeniz gereken suç neyse onun üzerinden tabii
ki. Bir daha herhangi bir hak alma eylemine karışmayacağınıza ikna etmeniz
gerekiyor toplumun efendilerini... Spor salonunu kullanabilmeniz,
ailenizle görüşebilmeniz bile buna bağlı olacak. Tredman, terbiye etme,
ıslah etme, topluma kazandırma saldırısının
hedefi salt devrimci tutsaklar değil, işçiler, emekçiler, gençler, tüm
muhalif güçlerdir. Kişiliksizleştirme, sindirme, boyun eğdirme, onursuzlaştırma
saldırısının adıdır. Bugün devrimci tutsaklar bu iğrenç saldırıya karşı
sadece kendileri için değil tüm toplum için direniyorlar, bunun için
tereddütsüzce ölüyorlar. Ödenen bedelin daha da büyümemesi için gerekeni
yapmak, insanca bir yaşam mücadelesi veren, çocuklarına onurlu bir gelecek
bırakmak isteyen herkes için ertelenemez bir sorumluluktur. |
|||||