“İnsanlık tarihine sahip çıkmak, kapitalizme karşı çıkmaktan geçiyor!”
Yüksel Akkaya
Değerli dostlar,
Marksist teorinin önemli kurucularından biri olan Engels’in kentinde sizlerle birlikte olmaktan mutluyum, hepinizi sevgiyle selamlıyorum...
İnsanlık tarihi, kendi tarihinin en acımasız, en kirlenmiş, en çürümüş zaman dilimlerinden bir tanesini yaşamaktadır.
Kapitalizmin tarihi, insanlık tarihine savaşın açıldığı, insanlığın ortadan kaldırılmaya çalışıldığı bir tarihtir. Bir avuç kapitalistin daha fazla kâr elde etmek için fabrikalarda, imalathanelerde emeği azgınca sömürdüğü, emeği tüketirken insanlığı tükettiği ve dünyayı yağmalamadığı bir çağın en acımasız zaman dilimini yaşıyoruz.
Dolayısıyla, tarihin böyle bir döneminde devrimci olmak, sosyalist olmak, komünist olmak insanlık tarihinin en önemli görev ve sorumluluklarından bir tanesi olarak karşımızda duruyor. Bu nedenle bu onuru paylaşmak, insan olmanın belki de en önemli değerlerinden bir tanesidir.
Kapitalizme karşı mücadele tarihi uzun sürmüş kanlı isyanlarla dolu, devrimlerle dolu, acılarla dolu, mutluluklarla dolu bir tarihtir.
Kapitalizmin sırlarını tam bundan 140 yıl önce çözmeye çalışan Karl Marks’ın en önemli yapıtını, Kapital’i, bir devrimle taçlandırmış olan Ekim Devrimi 90. yılını geride bırakmış bulunuyor. Ve kapitalizmin bugünkü aşaması, insanlığın Yeni Ekim Devrimleri’ne muhtaç olduğunu gösteriyor.
Bundan 200 yıl önce kapitalist hayat tarzına karşı şiddetli bir mücadele sürdürmüş olan Ludistler, makina kırıcıları olarak bilinen Ludistler, insanlık tarihinin belki de en önemli savaşlarından bir tanesini vermişler, ancak 19. yüzyılın başında çok acımasız şekilde bir yenilgiye uğratılmışlardır.
Bugün dönüp baktığımızda, ikiyüz yıl öncesinin o acımasız tarihiyle karşı karşıya bulunduğumuzu görüyoruz. Ludistlerin o dönem karşılaştığı kapitalist yaşam tarzı, bugün çok daha acımasız olarak insanlığa büyük bir zulüm, büyük bir zalimlik olarak kendini göstermektedir.
Kapitalizmin bu tarihi aynı zamanda, cezaların tarihidir, hapishanelerin tarihidir. Ne zaman ki sınıf mücadelesi şiddetlenmiştir, ne zaman ki bu gidiş önemli bir doruğa ulaşmıştır, cezalar daha da ağırlaştırılmış, hapishanelerin duvarları daha da kalınlaştırılmış, hücrelerin pencereleri daha da daraltılmış, demirleri daha da kalınlaştırılmıştır.
Dolayısıyla dünden bugüne, bu mücadelelerin içinde yer almış olanların tarihi bizim onurumuzdur, önlerinde saygıyla eğilmekten başka yapacak şeyimiz olduğunu düşünmüyorum.
Bugün uygarlık açısından baktığımızda, kitapları okuduğumuzda, teknolojisine baktığımıza, yararlandığımız alet-edevatına baktığımızda, uygarlığın en doruk noktasında olduğumuz söylenebilir. Oysa insanlığın kendi açısından baktığımızda, insan olmanın kriterleri açısından baktığımızda, insanlık tarihinin en çöküntülü, en kirlenmiş dönemlerinden birinde olduğumuzu da söyleyebiliriz.
Bir parça ekmek uğruna kapitalizme teslim olmuş, kapitalizmin kendi işleyiş mekanizmalarına başkaldırmaktan korkmuş, çürütülmüş, korkutulmuş, kaygı içinde yaşatılan bir toplumla karşı karşıyayız.
Bu toplumu tekrar ayağa kaldırabilmek, insanlığı diriltebilmek için devrimci olmaktan, sosyalist olmaktan, aynı anlama gelmek üzere komünist olmaktan başka çaremiz yoktur.
Bugün fabrikalarında saatlerce çalıştırılıp karın tokluğuna evine gönderilen, yaşamın bir parçasına bile tutunamayan insanların bulunduğu bu dünyada, bu korkuyu, bu kaygıyı yenebilmek için, hepimizin yeniden insanlık tarihine sahip çıkmamız gerekiyor.
İnsanlık tarihine sahip çıkmak, kapitalizme karşı çıkmaktan başka bir anlam taşımıyor olsa gerek. Bu nedenle hepimizin bu onurlu mücadelede dünden bugüne kalan mirasa sahip çıkması gerekiyor.
Yakın zamanda verilen mücedeleler bize göstermektedir ki, hapishanelerin tarihi, devrimci mücadelelerin tarihidir, dolayısıyla hapishanelerin burçlarında kızıl bayrakların dalgalandığı günleri görmek, hepimizin dileği olmaktan başka bir şey olmasa gerek.
Hapishane duvarlarında kızıl bayrakların dalgalandığı günlerde buluşmak üzere, hoşça kalın, esence kalın...
(20. Yıl Gecesi’nde yapılan konuşma..., 3 Kasım 2007)
|