16 Kasım 2007 Sayı: 2007/01(44)

  Kızıl Bayrak'tan
   Egemenlerin “ümit kırmak” dışında
bir çözümü yok!
  Sosyal yıkım saldırısında perde yeniden açılıyor...
2008-2010 arası özelleştirme yağması açıklandı...
İşçi ve emekçi eylemlerinden...
Telekom işçileriyle dayanışma eylemlerinden...
“Düşük yoğunluklu” sıkıyönetim (mi?)
Yüksel Akkaya
  Kızıl Bayrak hakkında toplatma ve yayın yasağı!..
  “Aydınlığın en yakın olduğu an, karanlığın en koyu olduğu andır...”
Haluk Gerger
  “İnsanlık tarihine sahip çıkmak, kapitalizme karşı çıkmaktan geçiyor!”
Yüksel Akkaya
  Şanlı Ekim Devrimi’nin 90., Komünist Hareket’in 20. yılı coşkuyla kutlandı...
  Ankara’da Ekim Devrimi ve Parti etkinliği...
  Tersane İşçileri Birliği Derneği Yönetim Kurulu üyesi Cahit Atalay ile 2. Tersane İşçileri
Kurultayı üzerine konuştuk…
  Dünyadan...
  Irkçı-siyonistlerin Filistin topraklarını
gaspetme pervasızlığı sürüyor!
  Alman Devrimi ve Rosa Luxemburg
Volkan Yaraşır
  Neden birleşik mücadele?
M. Can Yüce
  Ekim Devrimi ve kadın sorunu
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Düşük yoğunluklu” sıkıyönetim (mi?)

Yüksel Akkaya

1990’lı yılların başında dönemin Genelkurmay Başkanı, yaşanan durumu, “resmi” dile tercüme ederken “düşük yoğunluklu” kavramını kullanmıştı. 1990’lı yılların başında yaşananlar ile son iki haftada yaşananlar karşılaştırıldığında Türkiye’de yaşanan ortamı açıklamak için başvurulacak en önemli kavram “düşük yoğunluklu sıkıyönetim” olsa gerek.

Sıkıyönetimler iç savaşın eşiğinde olunduğunun kabulü veya itirafıdır. “Düşük yoğunluklu” bir sıkıyönetim ilanını da yeni bir iç savaşın eşiği olarak kabul etmek mümkün.

Son iki-üç haftada arka arkaya yaşanan ve her seferinde ölü sayısının 12-13’ü bulduğu “olaylar” Türkiye’yi oldukça farklı bir ortama sürükledi. İlk “olay”da ölenler sivillerdi ve Türkiye’nin genelini de çok ilgilendirmeyen bir kimliğe sahiptiler. Bir sonraki haftaki “olayda” ölenler askerler idi, ancak onların da önemli bir bölümünün kökeninin “tartışılır” olması infial için “yeterli” olmadı. Üçüncü olay ise tam isabet idi. Ölenlerin kökeni çok tartışılır olmasa da kaçırılan askerlerin kökeni tartışılır idi. Bu üç olayın açıklanmasında tesadüf olduğu düşünülebilir. Kuşkusuz, bu bir olasılıktır, bilimsel açıdan reddetmek de kolay değildir. Ancak, Stalin’in yanıtı çoğunlukla belli olan meşhur sorusu ile sorulacak olursa, “Bu bir tesadüf müdür?” Sorunun üzerine düşünmekte yarar var.

Son üç haftadır, Türkiye Cumhuriyeti’nin seçim yasaları sürecine uygun olarak seçilip mecliste milletvekili olarak yerlerini alan DTP milletvekilleri üzerinde tartışılan konular “düşük yoğunluklu” bir sıkıyönetimin yaşanmakta olduğunu gösteren önemli verilerden biri olarak karşımızda duruyor. Bunu bir kenara not ederek devam edelim.

Sıkıyönetim dönemleri sermaye cephesi ile emekçilerin karşılaştığı dönemler olarak da çok özel uygulamalara örnek olur. Ne tesadüftür ki, MHP’nin kalesi olan bir sendikada, “Türk” Telekom işletmesinde grev yaşanmakta ve bu grev sürecinde işçilere yönelik bir kampanya ve terör estirilmektedir. Çalışma mevzuatına göre grev kırıcılığının önüne geçilmesi gerekirken, tersine grev kırıcılarına yönelik grev hakkına sahip çıkan işçiler ve yandaşları soruşturulmakta, sert önlemlerle etkisiz kılınmaya çalışılmaktadır. AKP yandaşı islamcı basın grevci işçileri ve sendikaları karalayacak haberlerini sayfalarına taşımakta, gerçeğe aykırı haber yapmakta hiçbir ahlaksız, imansız durum görmemektedir. “Sevdiğimin dini var, imanı yok” türündeki halk türküsünün bir “kubbesini” haklı çıkarmak için elinden geleni yapmaktadır. O kadar ahlaksız ve pervasız olarak yapmaktadırlar ki, bu ilişkinin kokusunu duymamak olanaksız. Örneğin, iktidarın yalakası Star gazetesi promosyon olarak verdiği kitapları “Türk” Telekom ile finanse etmekte, bunu da gazetenin bu promosyon ile ilgili tanıtımında sponsor olarak “Türk” Telekom’u göstermektedir. İç sayfalardaki haberlerde ise grevci işçilere yönelik aleyhte, saldırgan haberler yapmaktadır. Zaman, Yeni Şafak, Bugün gibi aynı yolun yolcusu gazeteler de benzeri tutumu grevin başından beri göstermektedirler. Ancak, son birkaç gündür, Diyarbakır’daki grevci sendikalı işçilere yönelik başlatılan kampanya, işin boyutunun da değiştiğini göstermektedir. Bu durumu, açık bir “düşük yoğunluklu” sıkıyönetim olarak kabul etmek gerekir.

DTP milletvekillerine, MHP’nin kalesi olan bir sendikanın grevine yönelik tutumlar “düşük yoğunluklu” bir sıkıyönetim değerlendirmesi için abartılı görülebilir. Bu durumda yeni verilere bakmak, başka gözlemlerden yararlanmak gerekir. Devrimci, sosyalist basına karşı olan tutumlar ihmal edilmemesi gereken gözlem alanlarından biridir. En son örnek olarak Kızıl Bayrak’ın iki hafta yasaklanması bu çerçevede değerlendirilebilir.

Kuşkusuz, devrimci, sosyalist gençlik ve bunların etkinliklerine yönelik tutum da bir veri olarak değerlendirilebilir. Ankara ve İstanbul’daki son gözaltı ve tutuklama furyası bu açıdan anlamlı verilerdir.

Velhasıl, nereden bakılırsa bakılsın bir “düşük yoğunluklu” sıkıyönetim ilanının yapıldığı görülmektedir. Bunu anlamak için sadece son iki haftanın “ulusal” renkli-fosforlu basınına bakmak yeterlidir.

Gerilimlerin düzeyine bakarak, “düşük yoğunluklu” sıkıyönetimlerin zamanla resmi sıkıyönetimlere döndüğünü, Türkiye Cumhuriyeti’nin muhtasar tarihinden biliyoruz. Kuşkusuz bu resmi sıkıyönetimlerin bir kısmının da darbelerle sonuçlandığını biliyoruz. Son darbelerin en şiddetli ve uzun süren darbeler olduğunu unutmak da mümkün olmadığına göre, Türkiye’yi bir başka gözle izlemekte yarar var.

Telekom işçilerinden sermaye medyasına ve valiye öfke!..

“Direne direne kazanacağız!”

Telekom şebekelerinde grev sebebiyle oluşan arızaları yasalarda dahi yeri olmayan bir şekilde taşeron firmalar eliyle onarmak isteyen Telekom patronu, kolluk güçlerinin de desteğiyle grev kırıcılık yapmaya devam ediyor. Grev ilerledikçe 26.500 Telekom işçisinin devam ettiği greve sermayenin gösterdiği tahammülsüzlük daha da artıyor. Son günlerde Diyarbakır, Antep, Ankara ve İstanbul’da grev kırıcılara engel olmak isteyen grevci işçiler gözaltına alınıyor, çeşitli baskılarla karşı karşıya kalıyor.

Telekom işçileri artan saldırı ve baskıları protesto etmek için 14 Kasım günü Beyazıt Meydanı’nda toplanarak Sultanahmet Adliyesi’ne yürüdüler. 6 Kasım’da öğrenci gençliğin doldurduğu Beyazıt Meydanı Telekom işçilerinin direniş sloganlarıyla yankılandı.

Grevci işçilere dönük baskı ve terörü görmezden gelerek destekleyen İstanbul Valisi Muammer Güler’e yönelik tepkinin öne çıktığı eylemde işçiler “sabotaj” haberleriyle patronların sözcülüğünü yapan burjuva basına da öfkelerini haykırdılar.

Saat 11.00’de Beyazıt Meydanı’nda toplanan yüzlerce Telekom işçisi “İşçi düşmanı Vali istifa!”, “Grev düşmanı Vali istifa!”, “Zafer direnen emekçinin olacak!”, “Oger zammını al başına çal!”, “Yılgınlık yok direniş var!”, “Bakan istifa!”, “Direne direne kazanacağız!”, “Sabotaj yok direniş var!” sloganlarını attılar. Haber-İş üyeleri “İşçinin gücü sendikal birlik ve beraberliktir!”, “Sendika yoksa gelecek de yok!”, “Örgütlü gücümüzle geleceğimize sahip çıkacağız!” pankartlarını açtılar.

İşçiler, grevin başladığı günden itibaren grevlerini boğmak için elinden geleni yapan burjuva basına biriken tepkilerini dile getirdiler. Eylemde burjuva basın çalışanlarıyla işçiler arasında çıkan kısa süreli gerginlik sendika yöneticileri tarafından yatıştırıldı. Ardından Sultanahmet’e doğru pankart ve sloganlarla yürüyüşe geçildi. Coşkulu geçen yürüyüşün ardından Adliye önünde sendika yöneticileri basın açıklaması yaptılar.

Telekom grevini karalama kampanyasının baş aktörü Doğan Medya Grubu sahibi Aydın Doğan Adliye önünde devam eden eylemde ana hedefti. Sendika adına konuşan Haber-İş 1 No’lu Şube Başkanı Levent Dokuyucu, İkitelli Organize Sanayi Bölgesi’nde geçtiğimiz Cuma günü Metro inşaatı sırasında kabloları kesen Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı taşeron firmanın hatasının Telekom işçisine yüklendiğini, asıl amacın grevi karalamak olduğunu söyledi. Pazar günü Zaman gazetesinde çıkan patron yanlısı habere de tepki gösterdi. Valiliğin sendika düşmanlığı yaptığını ifade eden Dokuyucu, Türk-İş İstanbul Şubeleri’nin Telekom greviyle dayanışmak için planladığı “Telekom greviyle 5 liranı paylaş!” kampanyasının 17 Kasım günü yapılacak kitlesel yürüyüşle hayata geçirileceğini duyurdu.

1500’e yakın Telekom işçisinin katıldığı eylemin ardından sendika yöneticileri ve avukatlar Telekom Avcılar Müdürü Müjdat Demirkesen, Telekom İstanbul İl Müdürü Mehmet Beytur ve İstanbul Valisi Muammer Güler hakkında suç duyurusunda bulunmak üzere Adliye’ye girdiler.

“Yaşasın örgütlü mücadelemiz!”, “Üreten bizsek yöneten de biz olacağız!”, “Esnek çalışmaya hayır!”, “Yaşasın örgütlü mücadelemiz!”, “Boyalı basına hayır!” dövizlerinin yer aldığı eyleme İstanbul Üniversitesi öğrencileri, Türk-İş’e bağlı sendikaların bazı şubeleri, Çağdaş Hukukçular Derneği de destek verdi.

Kızıl Bayrak/İstanbul