İçindekiler:

7 Eylül 2022
Sayı: KB 2022/29

Bu pisliği devrim temizler
Mafyatik rejimde tedirginlik başladı
20 yıllık gemi batıyor!
"Yandaşların gemisi" kimleri taşıyor?
"Sarayın yargısı"tın "adli yılı" açılışı
Suriye ile "normalleşme"mi başlıyor?
Suriye itirafları...
Yıkımların altından çıkmak için...
Kapitalistlere vergi affı
Petrol-İş İzmir Şubesi Genel Kurulu
SUNNY'de saldırılar sürüyor!
LM işçilerinin mücadele arayışı
Cumhuriyet, laiklik ve dinsel gericilik
AB'nin "liberal değerler" efsanesi
Kolombiya'da yeni dönem...
Nükleer kıtlık araştırması
Kıtlık ticareti
Şili'de referandumun reddi
Gorbaçov: Lekeli bir figür
Uluslarası Kadın Konferansı sürüyor
"Örgütlenmekten başka çaremiz yok"
6-7 Eylül saldırılarının 67. yılı
Anlattıkça insan...
İnsanca yaşamaya yetecek...
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

İnsanca yaşamaya yetecek ücret istiyoruz!

 

Metal işçisi kardeşler!

Ekonomik kriz yüzünden hepimiz mutfağımızdan, günlük ihtiyaçlarımızdan, sosyal yaşamımızdan kısarak hayatımızı sürdürmeye çalışıyoruz. Sadece temel gıda ürünlerine ve ulaşıma gelen zamlar son bir yılda %250’yi buldu. Çoğumuz bir borç batağının içine çoktan saplanmış durumdayız. Kendimizin ve ailemizin ihtiyaçlarını karşılamaktan her geçen gün biraz daha uzaklaşmaktayız.

Sorunlarımızı çözmesi gereken ama sadece sermaye sınıfına hizmet eden sermaye iktidarı adeta bizimle alay edercesine “dünyada da kriz var”, “aynı gemideyiz batarsak birlikte batarız, “dış güçler bizi kıskanıyor, üzerimize oyunlar oynuyor” söylemleri ile bizi aldatmaya/kandırmaya çalışıyor. Bu sırada açgözlü kapitalist patronlar ise kârlarına kâr, zenginliklerine zenginlik katmaya devam ediyor. Sermayenin hizmetindeki maliye bakanı ise ara ara itiraf ettiği gibi “bu sistem zengini seviyor, alta kalanın ise canı çıksın” diyor.

Kâra doymayan açgözlü asalak patronlarımıza bakarsak görünürde onlar da bizim kadar dertli. Sanırsınız hepsi batmak üzere, onlar da bizim gibi çocuklarına verecek harçlık bulamıyorlar. Oysaki sadece bölgemizde bulunan Kardemir, Habaş, Kocaer, İDÇ, CMS gibi fabrikalara bakıldığında dahi, kapitalistlerin kriz dönemini fırsatta çevirdiği, kâr oranlarının istikrarlı olarak arttığı, yükselen döviz kurları ile birlikte iyice ucuz işgücü cenneti haline gelen ülkenin nimetlerinden daha fazla faydalanmak için birçoğunun yeni çelikhaneler ve ek fabrikalar açtıkları görünüyor. Kapitalistlere sorsanız istidam yaratıyorlar. Bunun adı istihdam değil, ucuz iş gücüyle daha da zenginleşmek için bizleri birer köle haline getiriyorlar.

Sevgili kardeşler, eylül ayında MESS sözleşmesinden dolayı 3. dilim enflasyon farkları ücretlere yansıtılacak. Mevcut haliyle oynanmış enflasyon rakamları üzerinden alacağımız ücret artışının bizim sorunlarımızı çözmeyeceği açık olmalıdır. Üstelik TÜİK’in sahte enflasyon rakamları ile alacağımız zam yükselen vergi dilimi nedeniyle zaten baştan hiç olacaktır. Bu durumda yapmamız gereken her bir fabrikada ek zam talebini yükseltmektir. Kapitalistlerin artan kârlarından hakkımız olanı almak için mücadele etmektir.

*  Tüm ücretlere TÜİK sahte enflasyon rakamları üzerinden değil gerçek yoksulluk sınırı esas alınarak zam yapılmalıdır.

* Yükselen vergi dilimleri asalak patronlar tarafından karşılanmalıdır.

* Fazla mesai adı altında 12 saat çalışma ya da 8+8 aynı günde toplam 16 saat çalışma gibi yasadışı çalışma düzenine son verilmelidir.

* Ekonomik kriz ve sürekli yükselen enflasyonla uyuşmayan toplu sözleşmeler yenilenmelidir.

Metal işçisi kardeşler!

Bütün işçi arkadaşlar bu taleplerimizi sahiplenmeli, sendikalarımızı mücadeleye zorlamalı, bunu başarmak için fabrikalarda bölüm bölüm sözcülerini seçmeli, bu sözcüler vasıtasıyla diğer fabrikalarla ortak bir kurul oluşturmalı ve gerektiğinde iş durdurma da dâhil olmak üzere her türlü mücadeleye bugünden hazırlanmalıdır.

Bu kavga geleceğimiz içindir. Bu kavga daha iyi yaşam ve çalışma koşulları içindir. Ya bu kavgayı vererek kâra doyamayan aç gözlü patronlara bunları kabul ettireceğiz ya da kendimizi ve ailemizi sefalete ve yoksulluğa mahkûm edeceğiz.

Geçtiğimiz günlerde TPI işçileri dayatılan sefalet zammını kabul etmeyerek mücadele ettiler ve kazandılar. 2015’te metal işçileri olarak Metal Fırtına’yı yarattık. Daha güçlü ve örgütlü davranır ve birliğimiz etrafında kenetlenerek mücadele edersek kazanabiliriz. Güçlü olan biziz, kazanan biz olacağız.

İzmir’den bir metal işçisi

 

 

 

Tepeden inme sendikacılık!

 

Çalıştığım yerde zorla mesaiye bırakılıyoruz. Mesai ücretleri düşük. Bağırıp çağırma, hakaret çok. Fabrikanın çoğu kadın. Kadınlar zor koşullara daha “dayanıklı”, aslında itiraz etmemeye, susmaya alıştırıldıkları için bu fabrika için de daha fazla tercih edilen işçiler.

Fabrikamızda yemekler, kadınların dahi isyan edeceği kadar kötü. Pek çok kadın yemek molasında bu duruma lanet edip yemek yemiyor, yemekhaneye bile çıkmıyordu. Giderek artan oranda işçi yemek yememeye başladı, önce kadınlar daha soran erkekler yemek yemedi. Gittikçe kalabalıklaşan bu pasif protestomuz bir-iki hafta sürdü. Fabrika yemek şirketine verdiği paranın boşa gitmemesi ve çalışma veriminin düşmemesi için olaya el attı, yemek şirketi değiştirildi. Şirket değişti değişmesine ama yemekler hala kötü ve sağlıksız.

Ücretlere gelince, usta konumundakilerin ücreti dahi asgari ücretin bir tık üstünde. Zamlar çok çok düşük ve geçiştiriliyor. Çoğunluğu kadın olan fabrikada asgari ücret, yani açlık sınırının altında ücret alıyoruz. Suriyeliler de mevcut fabrikada, aynı ücreti alıyoruz fakat onlar kayıtsız işçi; varlar ama yok sayılıyorlar fabrikamızda.

Çalışmada üretim baskısı var. Molalar derseniz, hiçbir şey anladığımız yok. Çay içtiğimiz alan fabrikanın çıkışında ve uzak, sayımız çok, çay ocağı sınırlı. Çay molasında kuyruk beklemek insanları haliyle geriyor. Bu yüzden kavgalar da eksik olmuyor. Bu durumu da aynı pasif eylemle, çaya çıkmayarak protesto ettik, sonrasında çay ocakları artırıldı ve daha yakın mesafelere çekildi.

İçeride sorunlar bunun karşısında da tepkilerimiz vardı fakat ileriye taşınamıyordu. Bugün sendikalı çalışıyoruz; fakat nasıl sendikalı olduk biz de bilmiyoruz. Bir gün kapının önüne geldiler, bildiri dağıttılar. “Sendikaya üye olun” dediler. Bir kısmımız buradan tazminatıyla çıkmak için kendini ön plana attı. Sendikacı olduğunu söyleyenler işten atılmayacağımız, sendikanın hızla geleceğine dair çok çok iyimser konuşuyorlardı. Ben de sendikaya üye oldum, üye yaptım. İçeride sorunlarımız vardı ama sendikanın ortaya çıkışında, gelişinde de bir sıkıntı vardı. Öğrendik ki fabrika yabancı ortakla çalışmaya başlayacak, yabancı ortak işlerini garantiye almak için sendikalı bir fabrikayla anlaşmak istiyor. Bunun sonucunda Türk Metal Sendikası’ndan birkaç kişi fabrika kapısına geliyor, sendikaya davet ediyor. Bunun sonrasında ise bir gün bizleri yemekhaneye topladılar, karşımızda Türk Metal Sendikası’nı gördük. Öyle bir sendikaydı ki patrona teşekkürle başladı konuşmaya, çünkü sendikalaşma noktasında kendilerine hiç sorun çıkarılmamış.

Burada benim dikkat çekeceğim iki konu var, birincisi fabrikamızda beliren, patron teşrifiyle gelen bir sendika gerçekliği, tepeden inme sendikacılık. İkinci noktası ise, işçiler olarak, bu durumu sorgulamadığımız ve sınıf bilincimizin zayıf olduğu gerçeğidir.

Kendi adıma çıkardığım ders ise işçiler olarak bilinçlenmeliyiz. Sendikayı sadece ücret, sosyal haklar sınırında bir araç olarak görmekten vazgeçmeliyiz. Bu süreç bana bunları kattı. Ben de bilinçlenme yolunda öğrenmeye, kendimi geliştirmeye çalışacağım.

 Gebze’den bir metal İşçisi