İçindekiler:

7 Eylül 2022
Sayı: KB 2022/29

Bu pisliği devrim temizler
Mafyatik rejimde tedirginlik başladı
20 yıllık gemi batıyor!
"Yandaşların gemisi" kimleri taşıyor?
"Sarayın yargısı"tın "adli yılı" açılışı
Suriye ile "normalleşme"mi başlıyor?
Suriye itirafları...
Yıkımların altından çıkmak için...
Kapitalistlere vergi affı
Petrol-İş İzmir Şubesi Genel Kurulu
SUNNY'de saldırılar sürüyor!
LM işçilerinin mücadele arayışı
Cumhuriyet, laiklik ve dinsel gericilik
AB'nin "liberal değerler" efsanesi
Kolombiya'da yeni dönem...
Nükleer kıtlık araştırması
Kıtlık ticareti
Şili'de referandumun reddi
Gorbaçov: Lekeli bir figür
Uluslarası Kadın Konferansı sürüyor
"Örgütlenmekten başka çaremiz yok"
6-7 Eylül saldırılarının 67. yılı
Anlattıkça insan...
İnsanca yaşamaya yetecek...
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Anlattıkça insan daha bir fark ediyor halini...

 

Size bir günümü anlatsam derim ki akşam erken yatmalıyım, zira yarın erkenden işbaşı yapacağım. Sabah erkenden iş var diye kalkıyorum. Hızlıca bir kahvaltı yapmaya çalışıyorum. Kahvaltı derken, peynir, zeytin ve arada yumurta… Çeşit bol değil, karnım yarı tok, yarı aç... Bol olsa ne olur ki, sanki zaman mı var?

Yaptığım iş ağır, inşaatta çalışıyorum. Yazın çıplak güneş, kışın soğuğu felaket oluyor. Mesela üzerime giydiğim tişört sürekli ıslak, üzerime kovayla su dökülmüş gibi.

Ellerimi, kollarımı görseniz faça çeken biri sanırsınız, kesik kesik olmuş her tarafı. Arabesk meselesi değil, meslekten. Sürekli pense, demir, tahta tutmaktan da nasır bağlamış ellerim, görüntüsü de kocaman. İnşaatta demir bağlarken sürekli eğiliyoruz, kambur olduk çıktık. Bel, boyun fıtığı var. Olmaması imkansız, çünkü çok ağırlık kaldırıyoruz. Vücudumda sağlıklı bir bölüm kaldığını sanmıyorum.

İş güvenliği zaten yok. Sınırlı bir koruyucu malzeme veriyorlar fakat bu sefer de çalışmakta zorlanıyorum. O kadar yüksek sıcaklıkta çalışmayı sorun etmiyorlar ama sadece görüntüde kullanılmayan ekipmanları dert ediyorlar denetimde. Tabii koruyucu ekipman kullanmamak doğru değil ama iş alanıyla verilenler uyuşmuyor, öyle söyleyeyim.

İşe başladıktan sonra ilk beklediğimiz şey mola oluyor, bir yorgunluk çayı içmek çok iyi geliyor, kısa sürüyor ama...

Bu sektörde en ufak hatada en ağır iş kazasına geçirebilecek durumdayız. Sağlığımız zaten çok hızlı bir şekilde elden gidiyor. Hayatta kalmamız da -ne kadar farkındayızdır bilemiyorum- tesadüfi, mucize de diyebilirim. 

İnşaatta yeni yapılar yapıyoruz ama biz yıkımın içindeyiz. Üst başımızı bir görseniz toz toprak. Mezara konulup da çıkmış gibi görünüyoruz çoğunlukla. Bazen arkadaşlarla buluşma kesiyoruz, etkinliğe çağırıyorlar ama o kir pas içinde görünmek istemiyorum. Öyle bir hale gelmiş oluyorum ki insanlıktan çıkmışım, bu görüntümden bazen utanıyorum. İnsanların bakışları daha çok rahatsız ediyor. Eve gidip şöyle görüntüme bir çeki düzen verip öyle insan içine çıkmak istiyorum. Bu sefer zaman geçmiş oluyor, insanlar evine dönmüş oluyor.  Buluştuğumuz zamanlar da oluyor, onda da benim halim kalmıyor. Sohbetlere katılmakta zorlanıyorum. Bazen arkadaşların karşısında uyukluyorum ya da katıldığım bir etkinlikte yorgunluktan bir verimlilik alamıyorum.

Sosyal hayat bitiyor. Kitap okuyamıyorum çünkü yorgunum ve dinlenme ihtiyacım var. Harap oluyorsun. İnsanca bir faaliyette bulunamıyorum. Bu çalışma koşulları beni her birçok şeyden alıkoyuyor, dostluktan, arkadaşlıktan...

Karanlıkta çıkıyorum, karanlıkta dönüyorum. Anlattıkça da insan daha bir fark ediyor halini... Ben de bir şeylerin değişmesi gerektiğini düşünüyorum, kendimin, koşulların, ülkenin halini ve dünyanın... Hepsi de birbirine bağlı. İşte bu birbirine bağlı ipi bulup çekmek gerekiyor.

Gebze’den bir inşaat işçisi

 

 

 

İşçiye cehennemi yaşatan bir düzendeyiz!

 

Metal sektöründe yer alan fabrikalarda talaşlı imalat bölümü önemiyle bilinir. Talaşlı imalat makinaları (CNC, torna, freze, vb…) son derece iş bilgisi gerektiren ve kalifiyeli ustaların olduğu bölümdür. Deneyimli ustaların kontrolünde kaba metal parçalarının yüzeyinden sürtünme kuvveti ile talaş kaldırma işlemi gerçekleştirilir. Böylelikle ihtiyaç duyulan ürün ortaya çıkartılır. Bu ürünler son derece hassas ölçülere sahiptirler. Bu üretim araçlarının kaldırdıkları talaşlar sürtünmeden dolayı kaynama derecesinin çok üstünde sıcaklıklara ulaşmaktadır. Elle çalışan makinaların özellikle, talaşlarının sağa-sola fırlamasını engelleyebilecek etkili koruma aparatları bulunmamaktadır. Talaşlar çoğunlukla tezgah başındaki operatörlere denk gelmekte ve zaman zaman işçide ciddi izler bırakmaktadır. Çevrenizde özellikle torna ustası varsa eğer, başta ve ense kısmı olmak üzere vücudunun birçok yerinde yanık izlerine denk gelmişsinizdir.

Çalıştığım fabrikada da durum böyle. Bir keresinde bir işçi arkadaşın yüzüne sıcak talaş isabet etmiş, işçi arkadaşta yüzünü tokatlayarak “Etrafı pişmiş et kokusu sardı. Bu talaşlar sayesinde cehennemi daha bu taraftayken yaşıyoruz” demişti. Sadece bu örnek dahi işçiler olarak yaşadığımız vahşi koşullara ayna tutuyor.

Bizler daha ölmeden cehennemi bu dünyada yaşıyoruz; çalışma koşullarımızda yaşıyoruz, sokakta yaşıyoruz, evde yaşıyoruz, çocuğumuza insanca bir yaşam sağlayamadığımız için yaşıyoruz. Kısacası mevcut düzen, toplumsal yaşamın her alanında bizlere cehennemi yaşatıyor. Ama milyarlarca insana cehennem koşulları dayatan yine aynı düzen, sömürücü azınlık bir sınıfa cennet sunuyor. O azınlık sınıf, asalak patronlardır. Daha doğrusu bu düzenin egemenleridir. Nasıl bir denklemdir ki milyarlarca insan bir grup azınlığın emrinde ücretli köle olmuş durumda?

Cenneti var edip cehennemi yaşayanlar olarak, bu denklemi çözmek için sorular sormak, yanıtlar aramak ve çözüm için mücadele etmeliyiz. Ta ki başımızda bir avuç asalak sınıf def edinceye dek.

Gebze’den sınıf bilinçli bir metal işçisi