İçindekiler:

7 Eylül 2022
Sayı: KB 2022/29

Bu pisliği devrim temizler
Mafyatik rejimde tedirginlik başladı
20 yıllık gemi batıyor!
"Yandaşların gemisi" kimleri taşıyor?
"Sarayın yargısı"tın "adli yılı" açılışı
Suriye ile "normalleşme"mi başlıyor?
Suriye itirafları...
Yıkımların altından çıkmak için...
Kapitalistlere vergi affı
Petrol-İş İzmir Şubesi Genel Kurulu
SUNNY'de saldırılar sürüyor!
LM işçilerinin mücadele arayışı
Cumhuriyet, laiklik ve dinsel gericilik
AB'nin "liberal değerler" efsanesi
Kolombiya'da yeni dönem...
Nükleer kıtlık araştırması
Kıtlık ticareti
Şili'de referandumun reddi
Gorbaçov: Lekeli bir figür
Uluslarası Kadın Konferansı sürüyor
"Örgütlenmekten başka çaremiz yok"
6-7 Eylül saldırılarının 67. yılı
Anlattıkça insan...
İnsanca yaşamaya yetecek...
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Suriye ile “normalle?me”mi başlıyor?

 

İran’ın yarı resmi Tesnim Haber Ajansı’na dayandırılan haberlere göre Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Tayyip Erdoğan ile Beşşar Esad’ı 15-16 Eylül’de Şangay İşbirliği Örgütü’nün Semerkant Zirvesi’nde buluşturmayı planlıyor. Suriye Dışişleri Bakanı Faysal Mikdad’ın 23 Ağustos’ta gerçekleştireceği Moskova ziyaretinde görüşme için ön hazırlıklar yapılacak.

Bu haber, AKP şefi Tayyip Erdoğan ile Mevlüt Çavuşoğlu, Numan Kurtulmuş gibi müritleri tarafından yapılan açıklamaların ardından gündeme geldi. Saray rejimi iddialara dair bir açıklama yapmadı. Esad yönetimi ise ne AKP şeflerinin açıklamalarına ne Tesnim Haber Ajansı’nın iddialarına açıklama yaptı. Esad yönetimi AKP şefi gibi bir adama güvenilmeyeceğini, yaşadığı acı deneyimlerden biliyor. Türkiye ile barışmayı çok istemelerine rağmen, yapılan açıklamalara ihtiyatla yaklaşmaları doğaldır. Zira karşılarında Suriye’ye ve halklarına karşı tarifi mümkün olmayan büyük suçlar işlemiş birileri var.

Suriye ile barışmak, suç ortaklarıyla barışmaya benzemiyor

AKP şefi ile onun gibi dinci-gericilik çizgisinde olan burjuva siyasetçiler için U dönüşü yapmak ‘sıradan bir şey’ sayılır. Elbette diğer düzen siyasetçileri de U dönüşü yaparlar. Ancak din istismarcıları bu konuda emsallerini fersah fersah geride bırakıyorlar. Tayyip Erdoğan bunu sayısız kez yaparak açık arayla başı çektiğini çoktan kanıtladı. İç politikada müttefiklerini kullanıp atarken, dış politikada önüne gelenle ağız dalaşına girdi. Ancak devran dönüp kavga ettiği ülkelere muhtaç olunca yalvar yakar kapılarını çalmakta hiçbir sakınca görmedi.

Belirtmek gerekiyor ki, AKP şefinin U dönüşü yaparak yeniden arayı düzelttiği gerici devletlerin tümü Amerikancıdır. Tümü bir dönem Suriye’ye düşmanlık yaparken Siyonist İsrail’le arası iyi olan rejimlerdir. Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Mısır gibi ülkelerle barışan Tayyip Erdoğan, elbette İsrail’le de yeniden kucaklaşmanın heyecanını yaşıyor. Ne de olsa Siyonist rejimden “Cesaret ödülü” almaya muvaffak olan “tek Müslüman” kişi kendisidir.

Adı geçen ülkelerle yeniden anlaşmak zor olmadı. Elbette ki taraflar birbirine güvenmiyor, ancak çıkarları için ikiyüzlü bir şekilde kucaklaşıyorlar. Mısır halen kapıları açmasa da ilişkileri eskisi kadar kopuk değil. Bu örnekler üzerinden yapılan bazı değerlendirmelerde Suriye ile barışma da bu sürecin devam sayılıyor. Oysa Suriye’de durum çok farklıdır. Zira saray rejimi Suriye’yi yakıp yıkan emperyalist/Siyonist saldırının en azgın icraatçısı oldu. Halen de öyledir. Körfez şeyhleri belli bir aşamadan sonra Suriye politikalarını değiştirmeye başladılar. Cihatçı terörist şebekeler Türk sermaye devletine, yani saray rejimine kaldı. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi AKP şefi TSK’yi de savaşa sürerek Suriye topraklarını işgal etti. Sayısız vahşi kıyım gerçekleştiren cihatçı sürülere kalkan oldu. Onları besledi, rant alanları açtı. 100 binden fazlasını “maaşlı asker” olarak kullanıyor. Onları pazarlık masasına bir ‘koz’ olarak sürüyor. Dolayısıyla Suriye ile barışmak için şu ana kadar işlediği suçların hesabını vermese de bu tutumunu değiştirmesi gerekiyor. Ancak dinci-faşist rejimin bunu yapacağına dair henüz ortada hiçbir veri bulunmuyor.

Öte yandan emperyalist/Siyonist güçlerin tutumu açısında da farklı bir durum var. Daha önce barışılan devletler, AKP-MHP rejimi gibi ABD-İsrail işbirlikçisiydi. Oysa ABD-İsrail ikilisi Suriye’nin en büyük düşmanları. Körfez şeyhleriyle saray rejiminin yeniden kucaklaşmasını desteklerken, Suriye ile yapılacak her ciddi barış girişimini baltalamaya çalışacakları kesindir. 

Saldırgan küstahlık elden bırakılmıyor

AKP şefleri Şam yönetimiyle barışmaktan söz ederken TSK her gün Suriye topraklarına bomba yağdırarak ölüm saçıyor. Barıştan söz ederken Suriye işledikleri suçların lafını bile etmiyorlar. Bu yetmiyormuş gibi, Suriye’de yönetimine kendi koşullarını dayatmaya çalışıyorlar. Türkiye’de anayasayı paçavraya çevirenler, yargıyı ve kolluk kuvvetlerini sarayın tetikçisi olarak kullananlar, biat etmeyen medyaya her gün saldıranlar, son yıllarda yapılan tüm seçimlere hile karıştıranlar utanıp sıkılmadan Suriye’ye yeni bir anayasanın gerekli olduğundan, yönetimin demokratikleştirilmesinden dem vuruyorlar. Bundan kastettikleri ise, ‘ılımlı muhalefet’ etiketi yapıştırdıkları cihatçıları Suriye yönetimine ortak etmek. Yani savaşla başaramadıklarını bu manevra ile gerçekleştirmeye hevesleniyorlar. 

AKP şefinin bir diğer küstahça dayatması, Suriye yönetimi ile PYD/YPG’yi savaştırma çabasıdır. Ülkesinde Kürt sorununu kangrenleştiren rejim, Suriyeli Kürtleri Şam yönetimiyle savaştırmak isteyecek kadar da gözü dönmüş bir zihniyet taşıyor. Bu arada bir dönemin Has Parti kurucusu ve başkanı iken sarayın soytarıları arasına katılan Numan Kurtulmuş, Türkiye ile Suriye arasında bir sorun olmadığını, sorunun Şam yönetimi ile Suriye halkı arasında olduğunu savunan pişkin açıklamalar yapıyor.  

Suriye topraklarına bomba yağdırırken bu ve benzer küstahça talepleri dile getiren ve pişkince açıklamalar yapan saray rejiminin Suriye ile gerçekten barışmak gibi derdi olabilir mi?

İşgalci/ilhakçı zihniyet terk mi ediliyor?

AKP şefi ile saraydaki suç ortaklarının tek dertleri var; o da kokuşmuş mafyatik rejimi ayakta tutmak, böylece hesap vermekten kurtulmak ve yağmaya/talana devam etmektir. Suriye ile ilişkilerde politika değişikliği laflarının Soçi’de yapılan Putin-Erdoğan görüşmesinden sonra gündeme gelmesi tesadüf değil elbet. AKP şefine bazı ‘kıyaklar’ yapan Putin’in isteği üzerine Suriye yönetimiyle görüşme lafları edilmeye başladı. Ancak saray rejiminin devam eden icraatları da AKP şeflerinin yaptığı açıklamalar da zerre kadar bir samimiyetleri olmadığına işaret ediyor.

Suriye yönetiminin ilişkileri düzeltmek için net iki temel talebi öne çıkıyor: İşgalci Türk ordusu Suriye topraklarında tüm güçlerini çekmeli. Cihatçı terör örgütlerine verilen destek kesilmelidir…

Suriye yönetiminin bu iki temel talebi haklı ve meşrudur. Zira bunlar yerine getirilmeden İdlib ve çevresinde toplanmış azılı cihatçılarla baş etmek çok güç. Oysa halen TSK koruması altında bulunan bu cihatçı bataklığın kurutulması Suriye başta olmak üzere tüm Ortadoğu halkları için büyük önem taşıyor. 

Putin-Erdoğan arasındaki pazarlıklara rağmen saray rejiminin bu iki önemli adımı atması hiç de kolay değil. Bu rejim ne saldırgan politikalarından ne ilhakçı heveslerinden vazgeçti. Suriye topraklarını bombalarken 32 kilometre derinliğinde bir ‘güvenlik koridoru’ hevesinden de vazgeçmiş değil. İşgal ettiği Suriye kentlerinde yaptığı her icraat, ilhaka hazırlık niteliğindedir. Rejim, bu histerik dış politikasında bir değişiklik yamadan Suriye ile kalıcı bir anlaşmanın sağlanması ise mümkün değil.

Üçlü görüşme yapılsa bile…

Putin-Esad-Erdoğan katılımıyla üçlü görüşme yapılacağı İran medyasının ortaya attığı bir iddiadır. Yarı resmi bir ajansın bu yönde haber yapmasının geçerli sebepleri olmalı. Putin’in böyle bir görüşmeyi istemesinin önünde bir engel görünmüyor. Burada esas mesele Beşşar Esad’ın buna ikna edilmesidir. Zira AKP şefine zerre kadar güven duymayan Esad’ın, ülkesine ve halkına karşı bu kadar ağır suçlar işleyen, kişisel olarak kendisine defalarca ilkel bir kinle saldıran bu adamla görüşmesi için ciddi sebeplerin olması gerekiyor. Elbette bunlar saray rejiminin Suriye politikasında ciddi bir değişikliğe gideceğine dair ikna edici adımlar olmalı.

Her şeye rağmen üçlü görüşme yapılsa bile, verili koşullarda kayda değer bir sonuç yaratması olası görünmüyor. Ancak Putin’in AKP şefine ciddi bir baskı uygulaması durumunda böyle bir şey olabilir. Ki bu yönde söz verse bile, Ankara’ya ulaşınca Erdoğan’ın 180 derece dönmeyeceğinin hiçbir garantisi yoktur.

Bu arada Tayyip Erdoğan’ın İdlib ve çevresinde ABD ile İsrail’i gerçekten rahatsız edecek bir adım atma ihtimali düşüktür. Hatta farklı sinsi planlar yapıyor olma ihtimali de göz ardı edilemez. Zira Erdoğan, aksi yönde laflar etmesine rağmen Suriye topraklarının bir kısmını ilhak etme hevesinden vazgeçmiş değil. Bu arada dikkat çekici olan bir başka nokta ise, AKP şefinin Suriye ile ilişkileri düzeltmekten söz etmesinden hemen sonra, Siyonist şeflerle telefon görüşmesi gerçekleştirmesidir. Her gün Filistinli gençleri, çocukları katleden Siyonist rejimin şeflerine Suriye’ye dair sinsi planları anlatmış olması da ihtimal dahilindedir.

Vurgulamak gerekiyor ki ne ABD ne İsrail ne İngiltere TSK’nin İdlib ve çevresinden çekilmesini ister. Tayyip Erdoğan’la müritlerinin Siyonistlerle işbirliğini daha da geliştirmek için taklalar attığı dikkate alındığında, Suriye’de İsrail’i rahatsız edecek bir adım atma ihtimali düşüktür. Verilerin toplamına bakıldığında, Suriye ile ilişkilerin normalleştirilmesinin önünde saray rejiminden kaynaklanan ciddi engeller olduğu görülüyor.