İçindekiler:

3 Temmuz 2022
Sayı: KB 2022/24

NATO'nun "yeni" savaş konsepti ve Türkiye
NATO'daki kirli pazarlıkta anlaşma...
Saray rejiminin sahte vaatleri
Dinci-gericiler arası kapışma
Altı ayın sonunda uyanma vakti
Gerici rejimin trol gerçeği
Tek adam rejiminin kaybedeni işçiler
Sefalet ücreti açıklandı!
Yavuz hırsız ev sahibini bastırırmış!
Gemi sökümde ahlaksızlık
Emperyalist zirvelerin savaş çığırtkanlığı
NATO gücünü 300 bine çıkartacak!
G7 Çin ile rekabeti...
Sri Lanka iflas ilan etti!
Zürih'te inşaat işçileri yürüdü
Köln Ford'da Pressan'la dayanışma!
İktidar ve aparatları meydan okuyor
DGB: Barınma haktır!
Meslek liselerinde yeni sömürü hamlesi
Sivas Katliamı 29. yılında...
Çorum Katliamı 42. yılında...
Ahlaki çöküntü
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Yavuz hırsız ev sahibini bastırırmış!

E. Eren Yılmaz

 

“Emekçiler örgütlenmedikleri zaman ücretler, asgari ücret düzeyinde sıkışıp kalıyor. Bunun aşılması için mutlaka örgütlenmenin önünü açmamız lazım. Sendikalaşmanın önündeki engelleri.”

“Türkiye’nin ilk 1000 şirketi ihracat yapıyor, iyi para kazanıyor. Bunların 400’ünde örgütlü değilsek burada herkesin düşünmesi lazım. Örgütsüz bir toplumda herkes asgari ücretli çalışan oluyor.”

Kameralar karşısına geçerek kamuoyuna yapılmış iki açıklamadan alıntı bunlar. İlk alıntı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Bilgin’den. İkincisi ise ülkenin en büyük işçi konfederasyonu sıfatı taşıyan Türk-İş’in başkanı Ergun Atalay’dan.

Asgari ücrete ek zam için bir süredir yürütülen hararetli tartışmalarda, Tayyip Erdoğan’ın “talimatıyla” yan yana gelen ve güya “işçi ve emekçileri enflasyona ezdirmeme” amacıyla toplanan asgari ücret görüşmeleri öncesi söylendi bunlar. Milyonlarca işçi ve emekçiyi ilgilendiren bir dizi kararda, işçilerin gıyabında hüküm kurarak yoksulluk ve sefaletin altına imza atanlar, işçilerin nasıl, hangi koşullarda yaşayacağına karar verenler, hatta işçilerin örgütlenmesinin yılmaz düşmanları anlaşılan şu sıralar ekonomik-sosyal sorunlar dışında işçi örgütlenmelerini de “kendilerine dert” etmişler. Öyle ya bu ikili işçi ve emekçilerin gıyabında, onlar adına her şeyi düşünür, tartışır ve uygularlar.  

Yıllardır kamu emekçileri için 3600 ek gösterge konusunda “üzerine çalışmalar yürüten” bakanlık, emekli milletvekilleri, bakanlar vb. için ek göstergeyi bir gecede 9000’e çıkartan “çalışmayı” tamamlayabildi. Konu emekçilere gelince “üzerinde çalışıyoruz” dışında bugüne kadar pek laf etmemiş olan bakan Vedat Bilgin, sendikal örgütlenmenin önünde engeller olduğunu, örgütlenme düzeyinin düşüklüğünü ve emekçilerin örgütlenmediğinde ücretlerin asgari ücrete sıkışıp kaldığını ifade ediyor. Sendikal örgütlenmenin önündeki engelleri kaldırmak için “çalışma yaptıkları” müjdesini paylaşıveriyor. Görünen o ki kendilerine “üzerinde çalışma yapıyoruz” diyebileceği yeni bir konu bulmuşlar.

Oturduğu koltukları işgal eden ülkenin en büyük işçi konfederasyonunun ağası, işçilerin içinde bulunduğu çok yönlü sorunlar için, “reis”inden el pençe ricada bulunmak dışında bugüne kadar pek bir meziyetini gören, duyan olmayan Ergun Atalay da bakandan sonra konunun altını bir kez daha çizmek ihtiyacı hissetmiş. Ülkenin en büyük 1000 şirketinin çok kâr ettiğini ama bu şirketlerin çok azının sendikalı olduğunu ifade etmiş.

Yapılan açıklamalarda ifade edilen cümlelerin doğruluğu-yanlışlığı bir tarafa. İşin enteresan yanı, bu tablonun sorumluluğunun kimde olduğu konusunda düğümleniyor. Sendikal örgütlenmenin önüne engel çıkartan, işçileri asgari ücrete mahkûm eden, ekonomik-sosyal yıkımı yaratan birileri olmalı. Öznesi olmayan cümlelerle ne anlatmak ya da kanıtlamak istiyorlar.

Yavuz hırsız ev sahibini bastırırmış. Bir yanda bırakın yeni fabrikalarda örgütlenmeyi, üyesi olan işçilerin dahi hak ve çıkarlarını savunmaktan aciz bir sendika bürokratı gerçeği duruyor. Diğer yanda yasal veya fiili bir dizi uygulamayla sermayenin işçi düşmanı, örgütlülük düşmanı politikalarını arkalayan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı…

Kısa zaman önce Pressan işçisinin sendikal örgütlenmesine saldıran, işçilerden zorla alınan e-devlet şifreleriyle Türk Metal çetesini fabrikaya sokan sermayedara karşı kılını kıpırdatmadı. Kısa sürede yetkiyi Türk Metal çetesine vererek, işçi ve sendika düşmanı icraatlara ortak olan bakanlığın başındakinin yaldızlı cümlelerinin hiçbir inandırıcılığı elbette yok! Demek o ki, laf kalabalığı yapacak argüman sıkıntısından, bir de sendikal örgütlülük üzerine gevezelik edelim denmiş. Yoksa aynaya baksalar, cümlelerin öznesini çok rahat bulacaklar…

 

 

 

 

PİB: Tok ve kararlı bir yanıt vermeliyiz!

 

Petrokimya İşçileri Birliği (PİB) asgari ücrete “ara zam” tartışmalarına ilişkin yaptığı paylaşımda şunları dedi:

 “Her gün gelen yeni zamlarla ücretlerimiz hızla eriyor. En temel ihtiyaçlarımıza bile ulaşamaz hale geldik. Masraflarla ancak ek iş yaparak, kredi ve borçlarla baş edebiliyoruz. Çünkü sabahın ilk saatlerinden akşama kadar çalıştığımızda elimize geçen ücretin mevcut şartlarda yaşanılabilir bir hali kalmadı. Bunun yanında üretim baskısı, işsizlik tehdidi, mobbing ve en basit hakların dahi verilmediği hatta olanın da gasp edilmek istendiği çalışma şartları da cabası. Bu koşulların sadece ekonomik değil sosyal anlamda da ağır sonuçlarıyla karşı karşıyayız. Ücretlerin yükseltilmesi zorunluluk haline gelmişken, krizin yönetilememesi bu zorunluluğu da aşan bir boyuta gelmiş durumda. Kapitalist sistemin tıpkı pandemide olduğu gibi yıkıcı sonuçlarını ağır şekilde yaşıyoruz.

Öyle ki bu durumu TÜSİAD gibi sermaye grupları dahi sıklıkla dile getirmektedir. Tabi ki bizler biliyoruz ki işçilerin insanca yaşaması sermaye sınıfının umurunda değil. Onlar her koşulda karlarını korumak ve artırmak için hareket eder. Ücretlerin artırılmasını da işyerlerindeki verimliliği, sürekliliği üzerinden düşünürler. Toplumsal huzursuzluğun yaratacağı mücadelelerin önüne geçmek için şartları belirli bir düzeyde tutmak isterler.

Sarfedilen vaatler bizi aç bırakacak ama öldürmeyecek

AKP hükümetinin bir öne çıkartıp bir geri çektiği “ara zam” bu ortamda tekrar gündeme geldi.

Enflasyonun seyri ocak ayında asgari ücrete yere göğe sığdıramadıkları yapılan %50 zammın hemen ertesi gün erimeye başladığı biçimde ilerliyor. Ancak ara zam yapmak için altı ay bekleyerek şartların iyice dibe batması gerekti. Milyonların geçinememesi umurlarında değil. Bunu da bir şova, seçim yatırımına dönüştürmek için fırsat biliyorlar. Hatta ekonomi bakanı Nebati’nin yüzü kızarmadan açıkladığı gibi ‘enflasyonu düşürmek için çok sert tedbirler alabilirdik. Büyümeyi tercih ettik. Bu sistemden dar gelirliler hariç üretici firmalar, ihracatçılar kar ediyor. Çarklar dönüyor’. Bir avuç sermaye sahibinin krizden faydalanarak zenginleşmesi en önemli şey iken bunu emekçilerin yararınaymış gibi temel bir propagandaya çevirdikleri de bizzat sermayenin büyümesi.

Yapılacak zammın da tıpkı Ocak’taki gibi insanca yaşamaya yetmeyeceği ortada. İşçi sınıfı ve emekçileri kitlelerin nezdinde hiçbir güvenilirliği kalmamış TÜİK’in belirlediği rakamlara mahkûm edeceklerinden şüphe yok. Açlık sınırının 6.391 lira, yoksulluk sınırının ise 20.818 lira olduğu koşullarda adeta yaşam savaşı veriyoruz. Mevcut tabloda sarf edilen sözler ve vaatler bizi aç bırakacak ama öldürmeyecek, eğitim-sağlık gibi masraflar için bankalara borçlandıracak, sosyal hiçbir aktiviteye bütçe ve zaman ayıramayacağımız bir yaşama işaret ediyor.

Daha tok ve kararlı yanıt

Kendilerine sarayları, lüksü ve şatafatı reva görenlerin bize kader diye pazarladıkları sefaleti ortadan kaldırmak bizim elimizde. Temmuz ayında yapılacağı konuşulan ara zammı şov malzemesi olmaktan çıkartıp insanca şartlara çekmek mümkün. Ancak ocak ayında başlayan, 150’ye yakın işyerinde üretim durdurarak elde edilen hakların sınırlarını bugün tüm sonuçlarıyla görebiliyoruz. Kazanımlar çoktan erimiş durumda ve geriye bu mücadeleyi tekrar verebilecek, büyütebilecek ve asıl muhataplarını hedefleyen bir örgütlülüğe sahip değiliz. Bu nedenle mücadelenin tek tek fabrikalardan çıkartılıp genelleştirilmesi gerekiyor. Verilecek mücadelenin muhtevası ve örgütlenme biçimi bununla uyumlu hale getirilmeli. Kölece çalışma koşullarını allayıp pullayıp tekrar tekrar önümüze çıkaran, her fırsatta milyonların açlığına karşı nasıl da sermayeyi kolladıklarının altını çizen iktidara daha tok ve kararlı bir yanıt vermemiz lazım. Ücretlerin artırılmasının yanında, zamların geri çekilmesini, yoksulluk dayatan uygulamaların son bulması talep edilmeli.”