İçindekiler:

3 Temmuz 2022
Sayı: KB 2022/24

NATO'nun "yeni" savaş konsepti ve Türkiye
NATO'daki kirli pazarlıkta anlaşma...
Saray rejiminin sahte vaatleri
Dinci-gericiler arası kapışma
Altı ayın sonunda uyanma vakti
Gerici rejimin trol gerçeği
Tek adam rejiminin kaybedeni işçiler
Sefalet ücreti açıklandı!
Yavuz hırsız ev sahibini bastırırmış!
Gemi sökümde ahlaksızlık
Emperyalist zirvelerin savaş çığırtkanlığı
NATO gücünü 300 bine çıkartacak!
G7 Çin ile rekabeti...
Sri Lanka iflas ilan etti!
Zürih'te inşaat işçileri yürüdü
Köln Ford'da Pressan'la dayanışma!
İktidar ve aparatları meydan okuyor
DGB: Barınma haktır!
Meslek liselerinde yeni sömürü hamlesi
Sivas Katliamı 29. yılında...
Çorum Katliamı 42. yılında...
Ahlaki çöküntü
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Dinci-gericiler arası kapışma

E. Bahri

 

Geçenlerde ölen Nakşibendi Tarikatı’na bağlı İsmailağa Cemaati’nin şefi Mahmut Ustaosmanoğlu’nun cenazesinde devlet erkanı ön sırada saf tuttu. Tayyip Erdoğan başta olmak üzere, burjuva siyaset sahnesinin birçok figürü saf tutunlar arasındaydı. Görüntü, düzen siyaseti ile dinci-gericiliğin karanlık yuvaları olan tarikatların nasıl da iç-içe olduklarını gözler önüne sergi. Sermaye sınıfının siyasi alandaki temsilcilerinin bir ultra gericinin tabutu etrafında toplanmaları, bu siyasi kastla temsil ettiği kapitalistlerin toplumu nasıl bir koyu gericilik içinde boğmak istediklerini bir kez daha açığa çıkarttı. 

Türkiye’de devlet erkanı ve siyasi figürler ya bir mafya babasının ya ultra-gerici bir tarikat şeyhinin cenazesinde buluşuyor. Bu kepazelik son olarak Mahmut Ustaosmanoğlu’nun cenazesinde görüldü. Ölen bu tarikat şeyhinin ettiği laflar arasında şunlar da var: “Ne zaman hasta olmuşsam, bilin ki hanımlarınızdan biri çarşafını çıkarmıştır…”, “Kadın sokağa çıkacak bir şey değildir…”, “Kızlar katiyen orta, lise, üniversiteye gitmez, avanaklık etmeyin…”

Devletin tepesinde oturan AKP şefi işte bu zihniyeti taşıyan adama ‘önderimiz’, ‘üstadımız’ diye hitap ediyor. Deva Partisi, Gelecek Partisi şefleri peşinde saf tutuyor. İyi Parti’den, CHP’den birileri de bu gericilik seremonisinde yer alıyor. Bu aynı kişiler utanıp sıkılmadan “Türkiye laik, demokratik, sosyal bir hukuk devlettir” tekerlemesini tekrarlıyorlar.

***

Düzen siyasetinin arkasında saf tuttuğu cemaatte olup bitenler, ‘manevi önder’ diye ilan edilen tiplerin rant/mevki kavgasına tutuştukları görülüyor. İsmailağa Cemaati’nde yaşananları Cumhuriyet’teki köşesine taşıyan Barış Terkoğlu, Mahmut Ustaosmanoğlu yönetme vasfını yitirdiğinden beri cemaatin paramparça olduğunu ve çeşitli hocalar etrafında toplanmış grupların birbirinden hazzetmediğini belirtiyor.

Her hocanın bir mescit, vakıf, dernek veya yayınevi etrafında halkalar kurduğunu belirten Terkoğlu, ölen şefe yakın birinin Fatih Çarşamba’da bıçaklı saldırıya uğradığına, Mekke’de karşılaşan Kıyam-Der ile Fatih Medreseleri taraftarlarının birbirlerine saldırdığı ve çok sayıda kişinin yaralandığına dikkat çekiyor.

 ‘Milletin manevi önderleri’ gibi sıfatlar vehmedilen bu kişilerin çıkarlar, mevkiler için nasıl birbirine saldırdığı, Mekke’de bile kavga edecek kadar hırslı olmalarından da anlaşılıyor. Gericiliği topluma yayan bu insanlar kişisel çıkar ve ilkel hırslarını takke ve cüppe ile örtme çalışıyorlar. Ancak büyük şefleri ölünce takkeler düşüyor çirkin keller görünüyor. Düzen siyasetinin figürleri gibi bunlar da yozlaşmış, yaptıkları hizmetler karşılığında düzenin sömürü ve yağma çarkından kendilerine verilen pay için kavga edip duruyorlar. Böyle olunca takkeler, cüppeler, sakallar ‘dünyevi’ çıkarlar için hırsla yaptıkları kavgaları örtemiyor. Vaazları/görüntüleri ile icraatlarının toplamına bakıldığında ‘kapitalizmin yarattığı ucube bir tür’den başka bir şey görünmüyor.

***

Son günlerde gündeme gelen dinci-gericiler arasındaki bir diğer çatışma ise, AKP’li Bülten Arınç ile AKP’li Mehmet Metinler/Melih Gökçek ikilisi arasında patlak verdi. İkili, AKP’yi eleştiren Bülent Arınç’a saldırırken, Arınç ise, onlara ağır ithamlar yöneltti. Her zaman riyakâr, her zaman ikiyüzlü olan dinci-gericiliğin bu önde gelen figürleri, ancak kendi aralarında kavga ettikleri zaman gerçeğin bir kısmını dile getiriyorlar. Ayrıntıları açıklamasalar da yaptıkları imalar, her iki tarafın da bir çirkef bataklığında yüzdüğünü göstermeye yetiyor.

***

Bu aralar AKP’nin bazı figürleriyle kavgaya tutuşan bir diğer isim ise, dinci-gerici medyanın en berbat temsilcisi olan Yeni Akit yazarı Abdurrahman Dilipak’tır. Gericiliğin fikir babalarından biri olan Dilipak, kendisi hakkında dava açan bazı AKP’lilere kızmış görünüyor. Aksi halde ‘din kardeşi’ olmalarına rağmen birbirleri hakkında bu kadar ağır ithamlarda bulunmazlardı. 

AKP’ye yakın bir isme ait olduğu iddia edilen cinsel içerikli bir kasetin sosyal medyada yayınlanmasının ardından yorum yapan Dilipak’ın iddiaları dikkat çekicidir. Farklı konumlarda bulunan birçok AKP’li hakkında kasetler olduğunu öne süren Dilipak, saray rejiminden pis kokuların yükselmeye devam edeceğini ima etti. 

Bazı AKP’lilerin kendisi hakkında dava açmalarına kızgınlığını dile getiren Yeni Akit’çi Dilipak, Cumhuriyet’in aktardığı şu iddiaları ortaya atıyor: “Bakın bunun arkası gelecek. VIP ve CIP listeler yolda, siyasetçi, bürokrat, iş adamı, STK’lı, akademisyen, gazeteci, sanatçı, liste kabarık. Adnanilerin, FETÖ’cülerin, Sauna çetesinin ve daha nicelerinin  ellerindeki kasetler patladı patlayacak gibi sanki.

İş dünyasının büyüğü ortancası, yeşili, moru, kırmızı, sarısı, karası, beyazı, her renk ve her rengin her tonundan  birileri var diyorlar...” 

Uzun yıllar boyunca ülkenin kaynaklarını birlikte talan eden, devletin kurumlarını aralarında paylaşan dinci-gericilik odaklarının, çürümüş saray rejiminin beka sorunu derinleştikçe birbirlerine düşmeye başladıkları anlaşılıyor. Bu ise onların nasıl bir çirkef bataklık içinde yüzdüklerinin daha iyi görünmesini sağlıyor.

 

Gerici rejimin aparatlarına milyarlar akıtılıyor

 

Din istismarı ile şoven ırkçılık üzerinden politika yaparak sermaye sınıfına hizmet eden AKP Diyaneti, besleme medyayı ve sistemin diğer kurumlarını kullanarak gerici ideolojisini topluma dayatıyor. Bu orta çağ artığı ideolojiyle toplumu zehirlemek için yüzlerce ‘sivil aracı/aparatı’ da pervasızca kullanıyor. Dernekler, vakıflar, yurtlar, kulüpler, şirketler, ‘sivil toplum örgütleri’, araştırma merkezleri ve daha birçok farklı isimle anılan yüzlerce araç/aparat kullanıyor.

Saray rejiminin kullandığı bu aparatların bir kısmı ‘kirli işlerle ünlü’ oldukları için tanınıyor. Onlarca çocuğun tecavüze uğradığı Ensar Vakfı, AKP şefinin oğlunun adıyla anılan devletten ‘bağış’ adı altında sızdırdığı milyonlarca lire ile gündeme gelen TÜRGEV Vakfı, Okçular Vakfı vb…

AKP’nin bir tür ‘yan kuruluşu’ olan bu aparatlar hem dinci-gerici ideolojiyi yaymak için kullanılıyor hem büyük rant transferlerine kılıf işlevi görüyor. Bu tür aparatların faaliyetleri hem yerel yönetimlerin kaynaklarından hem devletin genel bütçesinden finanse ediliyor. Bu kurumlardan şu veya bu şekilde nemalanan ‘AKP militanlarından’ oluşan bir kesim var. Bunların sayısı bilinmiyor. Ancak aparat kurumların yaygınlığı buradan beslenip dinci-gericiliğe hizmet edenlerin azımsanmayacak sayıda olduklarını gösteriyor.

AKP rejimi aracılığıyla bu aparatlara transfer edilen paranın miktarı saklanıyor. Hangi aparatın ne kadar pay aldığı belli değil. Ancak kurum/aparat adı anılmadan genel olarak bu alanda harcanan paraya dair bazı bilgiler var. Birgün gazetesinden Hüseyin Şimşek’in ‘Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı 2021 Yılı Genel Faaliyet Raporu’ndan aktardığı veriler, bu aparatlara devasa bir servetin transfer edildiğini gözler önüne seriyor.

Raporda vakıf ve derneklere 2020 yılında 1 milyar 97 milyon 513 bin TL aktarıldığı belirtiliyor. Son iki yılda aktarılan tutarın 1 milyar 962 milyon 513 bin TL’ye ulaştığı belirtiliyor. Hangi dernek ya da vakfa ne kadar para aktarıldığı, neden aktarıldığı, emekçilerin sırtından sızdırılan bu devasa kaynakların kimler tarafından nerede harcandığına dair ise herhangi bir bilgi verilmiyor. Bu bilgilerin toplumdan gizlenmesi, dernek/vakıf adı altında faaliyet gösteren saray rejiminin aparatlarının kirli işler çevirdikleri anlamına geliyor. Zira böyle olmasaydı hangi aparata ne kadar para aktarıldığı anlatılır, bu para ne için harcadığı ‘iftiharla’ açıklanırdı.

Rejimdeki kokuşma öyle bir noktaya varmış ki, ülke ekonomisinin çöküşe sürüklendiği, milyonların açlık sınırı altında bir ücrete mahkûm edildiği, toplumun geniş emekçi kesimlerinin insanca geçinebilme olanağından yoksun bırakıldığı koşullarda bile aparatlara servet transferi dolu-dizgin devam ediyor.