İçindekiler:

10 Şubat 2023
Sayı: KB 2023/03

Çöken kapitalizm ve sermaye devletinin enkazıdır!
Utanmazlar halen propaganda halinde!
Yardımlara ve gazetecilere OHAL engeli
EİB: Her türlü önlem alınmalıdır!
Deprem bölgelerinden gözlemler...
Sermaye kodamanları ve demokrasi talebi
HDP'yi kapatma davası
Sermaye iktidarı yolsuzluk batağına gömüldü
Metal fabrikalarındaki hareketlilik
Kavel'den Greif'e kazanmak için ileri!
İşçi sınıfı sendika hakkından yoksun!
LC Waikiki direnişi üzerine
Greif Direnişi işçi sınıfı hareketinin devrimci geleceğidir!
Çin hezeyanı ve "casus balonu"
"Çin'le savaşmaya hazır ol!"
"Ukrayna ABD'nin jeopolitik çıkarları"...
"Peru'nun açık damarları!"
NATO ve müttefiklerinin Rammstein Zirvesi
Hitler'in iktidara gelişinin 90. Yılı
"Ukrayna savaşı ve işçi sınıfı" gündemli toplantı
BİR-KAR'ın deprem açıklaması
İEKK'nin 8 Mart çağrısı
Erdoğan neden bu kadar korkuyor?
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Erdoğan neden, kimden bu kadar korkuyor?

 

Attığı her adımda onlarca araçlık konvoy ve yüzlerce kişiden oluşan koruma ordusu ile hareket eden dinci şef neyden veya kimden bu kadar çok korkuyor?

İşçi ve emekçileri açlık sınırının altında ücretlere mahkum ederek sefalet koşullarında yaşamasına neden olanların başında gelen gerici-faşist iktidarın şefi kendisine oy vermeyen, uyguladığı politikalara karşı en ufak bir eleştiride bulunanları dahi ötekileştirerek “terörist” ilan ederek polisiyle, yargısıyla, basınıyla toplumu zapturapt altında tutmaya çalışıyor.

Kendisi ve yandaşları zevkusefa içerisinde bir yaşam sürerken toplumun geri kalanı ise her gün aslanın midesine kadar inmiş olan ekmeklerini kazanmak için sömürü çarkları arasında ömürlerini tüketmeye devam ediyorlar.

Bin odalı kaçak sarayı kendisine yetmeyen gerici şef, yeni saraylar yaptırırken şu anda içinde bulunduğu saraydaki gösterişinin 2023 yılındaki maliyetinin 3 milyar 822 milyon TL olacağı açıklandı. Tabii bu miktara personel giderleri olarak ayrılan 940 milyon 334 bin TL dahil değil.

Böylesi bir ‘israf’ içerisinde yaşayan Erdoğan, kendisini korumak için oluşturulan koruma ordusu ve zırhlı araçlarına ise 2022 yılı içerisinde 526,1 milyon TL harcamış. Koruma giderleri 2020’de 263,1 milyon TL iken, 2021’de ise 306 milyon TL olmuştu. Yani Erdoğan’ın koruma ordusu için 2022 yılında sadece bir günde 1,4 milyon TL harcanmış oldu.

2022 yılında 3,8 milyar TL’den 5,8 milyar TL’ye çıkarılan Cumhurbaşkanlığı ödeneğinin 2023 yılı toplamında ise 6 milyar 637 milyon lira olacağı açıklandı.

Kendisinden olmayan herkese yabancı ve düşman

Ağzını her açtığında “milli irade” demagojisini eksik etmeyen Erdoğan, bu söylemle bahsettiği toplumun geniş kesiminin içinde bulunduğu derin yoksulluk krizine rağmen hiçbir dönem kendi lüks yaşantısından taviz vermemiştir. O her yıl kendisine ayrılan bütçeleri çok erkenden tüketmiş ve ek ödeneklerle şatafatlı hayatını sürdürmeye devam etmiştir. Tabii bu lüksten ailesinin diğer bireyleri de payını almaktadır. Öyle ki topluma “porsiyonlarınızı küçültün” çağrısında bulunan Emine Erdoğan 70-80 bin dolarlık çantaları birçok kez gündem olurken taktığı saatin ise 30 bin Euro olduğu anlaşılmıştı.

Tüm bu tablo Erdoğan ve ailesinin asgari ücret ve ona yakın ücretlerle çalışan, sefaleti ve yoksulluğu iliklerine kadar hisseden işçi ve emekçilerden ne kadar kopuk olduklarını anlamak için yeter de artar bile.

Ekonomik açıdan böyle bir tablo önümüzde dururken bu tablonun arka yüzünde de ötekileştirilme gerçeği yer alıyor. Kendisi aylık 100 bin TL maaş alan Erdoğan, asgari ücretle çalışan insanları açlık sınırının altında kalan 8 bin 506 TL’ye mahkum etti. Burjuvaziye hizmette sınır tanımayarak onlarca grevi daha başlamadan yasakladı. ‘FETÖ’ bahanesiyle kamu emekçilerini ihraç ederken geride kalanların ise birçok hakkını tırpanlamanın yolunu düzledi. Eğitimi her geçen gün ulaşılması daha güç bir meta haline dönüştüren gerici şef, kendisine biat etmeyen akademisyenleri de ihraç etti. Öğrencilerin barınabilecek bir yurt bulmaları dahi çok zor bir hal aldı. Kürt halkına yönelik saldırı ve katliamlarını aralıksız sürdüren gerici şef, 25 Kasım ve 8 Mart protestolarında saldırdığı kadınlara birtakım haklar tanınan ve kendi imzaladığı İstanbul Sözleşmesi’ni dahi iptal etti. Diğer inançları ve kültürleri de yok saydı.

Tarihin çöp sepetine atılmaktan kurtulamayacak!

Kuşkusuz siyasal alanda yaşanan saldırılar listesi çok daha detaylı bir şekilde uzatılabilir. Ancak bu özet dahi gerici iktidarın ve şefinin “benden olan ve olmayan” bakışıyla hareket ettiğini ortaya koymak için yeterlidir.

İşte tam da böylesi bir tablonun sonucudur ki gerici şef her an ölüm korkusunu ensesinde hissetmekte ve tam bir paranoya içerisinde attığı her adımda kendisine koruma ordusu eşlik etmektedir. Ancak tarihin hiçbir evresinde zapturapt altında bir toplumu yöneten, onların yarattığı değerlerle kendisi lüks içinde yaşarken milyonları açlığa mahkum eden bütün yönetici ve diktatörler tarihin çöplüğüne atılmaktan kurtulamamıştır. Bunca sömürü ve zulmün dolaysız bir parçası olan Erdoğan da elindeki bütün güce, koruma ordularına karşın işçi ve emekçiler tarafından tarihin çöp sepetine atılmaktan kurtulamayacaktır.

 

Kokuşmuş rejimin “afet uzmanı” böyle olur

 

Halkı ölüme sürükleyen AKP-MHP rejiminin şefleri yıkımın olduğu bölgelere gidip utanmadan propaganda amaçlı konuşmalar yapıyor. AKP’li politikacıların kitlelerde tiksinti yaratan bu tutumlarından daha beterini, bu rejimden beslenen birtakım ucube tipler sergiliyor.

Sermaye iktidarının “uzmanlık” ya da “akademik kariyer” bahşettiği bu kişilerin açıklamaları, “hilkat garibeleri” denebilecek bir “türün” yaratıldığına işaret ediyor. Zira böyleleri, kendilerine makam bahşeden rejime yaranmak için öyle sözler sarf ediyorlar ki, bu tutumlarını tanımlamak için sözcük bulmak mümkün olmuyor.

İlkin Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi “Fizik” Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali İhsan Göker rejimin hilkat garibelerinden biri olduğunu ispatlayan şu sözleri sarf etti:

“Deprem veya binalar öldürmez, Allah öldürür. O da eceli geleni. Depremde ölenler aynı anda Mars›ta bile olsalar yine öleceklerdi.”

Bu tiplerden bir diğer ise, Kocaeli Üniversitesi “Afet Yönetimi Uzmanı” Doç. Dr. Serpil Gerdan’dır. Uzman kılıklı bu “akademisyen” de en az önceki kadar pişkin biri olduğunu gösteren şu sözleri sarf etti:

“İlk 72 saatte vatandaşın, hiç kimseden yardım beklemeden, devlete yük yerine katkı olması gerekir. Afetzede olabilir, ama enkaz altında değilse kendi başının çaresine bakmalı.”

Bu kokuşmuş zihniyete göre, 72 saat geçince, yani enkaz altında kalanlar da öldükten sonra “vatandaş devletten yardım isteyebilir.”

İşte sermayenin temsilcisi olan Saray rejimi, yetiştirdiği bu hilkat garibelerine “uzman/akademisyen” etiketi yapıştırıp onları kurumların başına yerleştiriyor. Bu zihniyettekilerin yönettiği bir ülkede «felaketler» de kaçınılmaz oluyor. Emekçiler böylelerinin ürediği bataklığı kurutana kadar yazık ki büyük acılar da son bulmayacaktır.