İçindekiler:

10 Şubat 2023
Sayı: KB 2023/03

Çöken kapitalizm ve sermaye devletinin enkazıdır!
Utanmazlar halen propaganda halinde!
Yardımlara ve gazetecilere OHAL engeli
EİB: Her türlü önlem alınmalıdır!
Deprem bölgelerinden gözlemler...
Sermaye kodamanları ve demokrasi talebi
HDP'yi kapatma davası
Sermaye iktidarı yolsuzluk batağına gömüldü
Metal fabrikalarındaki hareketlilik
Kavel'den Greif'e kazanmak için ileri!
İşçi sınıfı sendika hakkından yoksun!
LC Waikiki direnişi üzerine
Greif Direnişi işçi sınıfı hareketinin devrimci geleceğidir!
Çin hezeyanı ve "casus balonu"
"Çin'le savaşmaya hazır ol!"
"Ukrayna ABD'nin jeopolitik çıkarları"...
"Peru'nun açık damarları!"
NATO ve müttefiklerinin Rammstein Zirvesi
Hitler'in iktidara gelişinin 90. Yılı
"Ukrayna savaşı ve işçi sınıfı" gündemli toplantı
BİR-KAR'ın deprem açıklaması
İEKK'nin 8 Mart çağrısı
Erdoğan neden bu kadar korkuyor?
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Depremde toplumun üzerine çöken kapitalizm ve sermaye devletinin enkazıdır!

 

Kapitalizm enkaz halinde toplumun üzerine yıkıldı

Maraş’ta ardı ardına yaşanan depremler, yakın tarihin en büyük insan kıyımına neden oldu. Çevre illeri, hatta ülkeleri doğrudan etkileyen depremlerde binlerce kişi yaşamını yitirdi, on binlerce insan yaralandı. Çok daha fazlası ise enkaz altında ve akıbetlerinin ne olduğu belirsizliğini koruyor.

Büyüklüğü ne derece olursa olsun, öngörülebilir olağan bir doğa olayının böylesine büyük bir yıkıma ve insan kıyımına yol açması “doğal” karşılanabilir mi? Maraş’ı, Antakya’yı, Adıyaman’ı, Malatya’yı, Adana’yı ve civardaki birçok yerleşim yerini yerle bir eden depremlere ve ortaya çıkardığı dehşet verici sonuçlara “doğal afet” denebilir mi? Tek kelimeyle hayır!

Evet, deprem bir doğa olayıdır. Fakat, diğer doğa olaylarında olduğu gibi, depremler yaşandığında ortaya çıkan sonuçlar ve ardından sürdürülen çalışmalar esasta nasıl bir toplumsal düzende yaşadığınızla doğrudan ilintilidir. Dolayısıyla doğa olaylarının felaketlere, insan ve diğer canlıların kıyımına yol açmasının gerisinde doğrudan içinde yaşadığımız toplumsal sistem, yani kapitalizm yer almaktadır.

Bunun böyle olduğunu görmek için depremin büyük bir yıkıma yol açtığı kentlere bakmak, bilim insanlarının, yer bilimcilerinin, meslek odalarının döne döne ortaya koyduğu verileri incelemek dahi yeterli olacaktır aslında. Bu veriler şu günlerde çeşitli kitle iletişim araçları üzerinden bir kez daha gündeme getiriliyor ve ayrıntısına burada girmek gerekmiyor. Lakin, yaşanan yıkımın gerisinde kapitalist sistemin kâr ve rant çarkının yer aldığını döne döne ortaya koymak; çarpık kentleşmenin, alınmayan önlemlerin, yapılmayan denetimlerin, milyon liralık ihalelerin, insan yaşamını hiçe sayan çok akçeli işlerin altını kalınca çizmek devrimci bir sorumluluk olarak öne çıkıyor. En başta, depremde yaşamını yitiren, enkazın altında ve üstünde hayatları ve gelecekleri ellerinden alınan on binlerce insana karşı duyulan insani ve devrimci sorumluluk bunu gerektiriyor.

Evet, Maraş’ta, Antakya’da, Adıyaman’da, Malatya’da, Antep’te, Adana’da, Halep’te ve daha birçok yerde deprem nedeniyle dökülen her damla kandan kapitalist sömürü düzeni sorumludur. Deprem bölgesinde ayakta kalan tek bir bina dahi, yaşanan yıkımın depremden kaynaklanmadığını, aslında depreme dayanıklı konutların inşa edilebileceğini, dolayısıyla bu büyük felaketin gerisinde kapitalist sistemin yer aldığını anlatıyor. Çünkü, depremin vurduğu ya da vurmadığı kentlerin tüm imar planları, yapı kontrolleri, kentleşme politikaları, alt ve üst yapı inşaları mevcut toplumsal düzen tarafından yapılıyor. Kapitalist sömürü düzeninde tüm bunlar yapılırken zerre kadar insan hayatı düşünülmüyor. Varsa yoksa kapitalistlerin kârı ve inşaat sermayesinin kasalarına girecek paraların hesabı yapılıyor.

Dolayısıyla, deprem bölgelerinde ortaya çıkan enkaz kapitalizmin enkazıdır. Kapitalizm, yaşanan depremlerle birlikte bir kez daha emekçi halkın üzerine enkaz halinde çökmüş bulunuyor. Bedelini ise genç, yaşlı, çocuk, kadın ve erkek on binlerce insan hayatları ile ödedi. Enkazın altında ve üstünde kalan emekçilerin hayatları ve gelecekleri kapitalist sömürü düzeni tarafından çalındı.

“Devlet nerede?”

Deprem bölgelerinde sağ kalan ve yakınlarını arayan emekçiler kulakları sağır edercesine haykırarak “Devlet nerede?” diye soruyor. Bu aynı soru, saatlerdir yardım bekleyen yöre halkının yanı sıra, bir dizi ilerici-muhalif kesim tarafından da dile getiriliyor.

Oysa ki, sermaye devletini çok uzaklarda aramak gerekmiyor. Zira, AKP-MHP iktidarının dümenini tuttuğu sermaye devleti, tıpkı temsil ettiği kapitalist sistem gibi depremle birlikte emekçilerin üzerine enkaz olarak yıkılmış durumda. Depremin hemen ardından ise, emekçilere karşı işlediği suçlara yenilerini eklemeye devam ediyor.

Suçüstü yakalanan AKP-MHP iktidarı, depremin ardından kendi sorumluğunu gizlemek için pişkince açıklamalar yapmaktan geri durmadı. Neymiş, “deprem ülkemizin gerçekliği” imiş. “Dünyanın en büyük felaketi” ile karşı karşıyaymışız. Yaralanan on binlerce kişi depremden korktuğu için kaçışırken “kendini yaralamış”.

Pişkinliklerine yalanlar ekleyerek devam eden gerici-faşist rejim, deprem bölgelerinden yansıyan onca tersi bilgi ve belgeye rağmen, ortada “afet yönetimi” adına hiçbir şey yokken  “tüm olanakları seferber ettik” yalanını servis etti. Antakya’da esamisi okunmayan AFAD vb. kurumların diğer kentlerde ise çok sınırlı bir çalışma yaptığı bilgisi kamuoyuna yansıdı, hem de depremin üzerinden 30 saat geçmesine rağmen. Deprem bölgelerinde ve civarında ulaşım kaosa döndü. Gönüllü olarak deprem bölgesindeki arama kurtarma çalışmasına katılmak isteyen emekçiler ve doktorlar yollarda kaldı. Toplanan yardımlar ise ulaştırılamadı… Devlet bir enkaz olarak bu çalışmaların da üzerine çöreklendi. Evet, sermaye devleti deprem öncesi sorumluluklarının yanı sıra depremin ardından işlediği suçlarla birlikte aslında en iğrenç yüzüyle yıkıma uğrayan kentlerde idi. Tabi katilin cinayet mahalline göz atması sınırlarında…

Peki, depremin yaşandığı kentlerde emekçilerin üzerine çöken ve bunun dışında esamisi okunmayan gerici-faşist rejim, o sırada nelerle meşguldü? Acısını dile getiren emekçilerin yüzüne pişkince gülmekle, yaşanan yıkımı topluma yansıtmak isteyen gazetecileri gözaltına almakla, kentlere giriş-çıkışları yasaklamakla, depremde yaşananları paylaşan emekçileri tehdit etmekle, arama-kurtarma çalışması için bölgeye giden ilerici-sol güçleri engellemekle, tüm bunları üç ay boyunca kalıcılaştıracak olan OHAL ilan etmekle… Deprem bölgesinde insanlar bir yandan kara kışla mücadele ederken, içecek bir yudum su bulamazken, kendi imkanları ile canlarını dişine takıp arama-kurtarma çalışmaları yaparken, devlet baskı ve zorbalığı tırmandırma derdine düştü.

Evet, “Devlet nerede?” sorusunun yanıtını bir kez daha yaşayarak görüyoruz: Kapitalist sistemle birlikte, tepemizde bir enkaz olarak yerli yerinde duruyor…

Sorumlusunuz, hesap vermekten kurtulamayacaksınız!

Büyük yıkımlar yaratabilecek fay hatları üzerine bile bile kentler kuran, buna karşın hiçbir tedbir almayan, doğru düzgün denetim bile yapmayan, yıllardır toplanan deprem vergilerini sermayeye transfer eden ya da insanların tepesine çöken betonlara yatıran, deprem sonrasında ise yaşanan insan kıyımını boş gözlerle izleyen ve her uygulaması ile kaosu derinleştiren kapitalist sistem ve sermaye devleti, depremde yitirilen her candan, dökülen her damla kandan birinci dereceden sorumludur, suçludur. Sermaye düzeni ve devlet, zaman ilerledikçe daha da büyüyen yıkımın da sorumluğunu taşımaktadır.

Ne gerici-faşist rejimin dümenini tuttuğu sermaye devleti ne de çürümüş kapitalist sistem bu suçlarından ve sorumluluklarından sıyıramayacaklar. Bugün depremin yarattığı yıkım karşısında yan yana gelen, omuz omuza verip dayanışma içerisinde acılarını hafifletmeye çalışan, her geçen saniye öfkesi büyüyen emekçiler, yarın tüm bu olup bitenlerin hesabını soracaktır. Ülkenin dört bir yanından deprem bölgesine ulaşmak için yola çıkan, bulundukları yerlerde ise depremzedelerle dayanışma faaliyetleri örgütleyen devrimci-ilerici güçlerle kenetlenecek olan işçi ve emekçiler, er ya da geç toplumun üzerine enkaz olup çöken sermaye düzenini ve devletini tarihin çöplüğüne gönderecektir.