İçindekiler:

10 Şubat 2023
Sayı: KB 2023/03

Çöken kapitalizm ve sermaye devletinin enkazıdır!
Utanmazlar halen propaganda halinde!
Yardımlara ve gazetecilere OHAL engeli
EİB: Her türlü önlem alınmalıdır!
Deprem bölgelerinden gözlemler...
Sermaye kodamanları ve demokrasi talebi
HDP'yi kapatma davası
Sermaye iktidarı yolsuzluk batağına gömüldü
Metal fabrikalarındaki hareketlilik
Kavel'den Greif'e kazanmak için ileri!
İşçi sınıfı sendika hakkından yoksun!
LC Waikiki direnişi üzerine
Greif Direnişi işçi sınıfı hareketinin devrimci geleceğidir!
Çin hezeyanı ve "casus balonu"
"Çin'le savaşmaya hazır ol!"
"Ukrayna ABD'nin jeopolitik çıkarları"...
"Peru'nun açık damarları!"
NATO ve müttefiklerinin Rammstein Zirvesi
Hitler'in iktidara gelişinin 90. Yılı
"Ukrayna savaşı ve işçi sınıfı" gündemli toplantı
BİR-KAR'ın deprem açıklaması
İEKK'nin 8 Mart çağrısı
Erdoğan neden bu kadar korkuyor?
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Utanmazlar halen propaganda halinde!

 

Bilim insanları yıllardır bu iktidara deprem riski altındaki kent ve bölgelerde önlem alması için çağrılar yaptılar. Raporlar hazırlayıp Saray’a ve ilgili bakanlıklara sundular. Saraylarında sefahat süren bu yozlaşmış takımına bir şey yaptırtabilmek için adeta çırpındılar. Hiçbir yetkili dönüp yüzlerine bile bakmadı. 

Yer bilimci Prof. Dr. Naci Görür, depremin yaşandığı Doğu Anadolu Fay Hattı için hazırladıkları projenin Devlet Planlama Teşkilatı ve TÜBİTAK tarafından reddedildiğini açıkladı. Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Hüseyin Alan da depremin beklendiğini belirterek, bu bölgelerin depreme hazır edilmesi gerektiği konusunda rapor hazırladıklarını ve ilgili bakanlıklarla Cumhurbaşkanlığı’na sunduklarını ancak tek bir geri dönüş dahi alamadıklarını söyledi. 

Bu ve buna benzer başka uyarı ve önlem alma talepleri de farklı bilim insanları tarafından iletilmiş. Ancak rant/talan üzerine kurulu Saray rejiminin efendileri hiçbirine yanıt vermemiş. Dolayısıyla depremin bu kadar büyük bir faciaya dönüşmesinin birinci dereceden sorumluları bu rejimin tepesinde oturanlardır. İşte bu utanmazlar bunca şeyden sonra halen propaganda derdindeler. Halen canları kurtarma, yaraları sarmakla değil, kendi sefil imajlarını koruma ve suçlarını açık edenleri tehditle susturma hezeyanı içindeler.    

Saray’ın tepesindekinden alta doğru rejimin her temsilcisinin konuşmasında bir başka garabet var. Zira hem suçlarını biliyorlar hem esas dertleri kendi kokuşmuş rejimlerini temize çıkarmaktır. Yani halkın acılarını dindirme konusunda zerre kadar samimiyet taşımıyorlar. 

* Güya ülkenin Cumhurbaşkanı olan Tayyip Erdoğan, deprem felaketinden etkilenen illerdeki AKP’li belediye başkanlarını ve CHP’li belediyelerin bağlı bulunduğu valileri aradı. Ancak CHP’li belediye başkanlarını arama gereği duymadı. Farklı yerlerden tepkiler gelince, iş olsun diye aradı. Cumhurbaşkanlığı koltuğunu işgal eden AKP şefinin “dindarlık/kindarlık” saplantısı o kadar derin ki, böylesine büyük bir yıkım karşısında bile tutumunu değiştirmiyor. 

Depremle ilgili açıklamalarda bulunmak için bir kez daha sahneye çıkan Tayyip Erdoğan, propaganda yapmakla kalmadı, gerçekleri dile getirenleri tehdit etti ve OHAL ilan ettiğini açıkladı:

“Yalan haberler ve çarpıtmalarla insanımızı birbirine düşürmeye niyetlenenleri yakından takip ediyoruz. Gün, onlarla tartışma günü değildir. Günü geldiğinde şu anda tuttuğumuz defteri de açacağız. Savcılarımız bu insanlık dışı yöntemlerle sosyal kaos çıkarmaya tevessül edenleri belirleyip gereğini yapacak…” tehditlerini savuran AKP şefi kendisine verilen yetkiye dayanarak 10 ili kapsayan üç aylık OHAL ilan ettiğini açıkladı.

* Saray’ın Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati bir kez daha sahneye çıktı. Halkı sefalete mahkum eden ekonomik politikaları “gözleri parlayarak” savunmuştu. Urfa’da ise şu sözleri sarf etti: “Burada sıkıntı sosyal medyadan yayılan yanlış haberler. Şu anda Urfa’da her şey kontrol altında.” Ekonomi konusunda konuşurken ne kadar pişkinse, yaşanan bu büyük trajedi karşısında da o kadar pişkindir. Ortalık cehennem ama ona göre sorun sosyal medya.

* Gaziantep’e giden AKP’li Nurettin Canikli, yardım talebinde bulunan insanların yakarışına dönüp bakmıyor bile. Ancak olayın ciddiyetini görünce telefonla vinç aramaya başlıyor. AKP’li politikacı vatandaşın yüzüne bakamayacak kadar halka yabancılaşmış. Belli ki tek derdi orada görünmek, sanki bir şey yapıyormuş algısı yaratmaktır. 

* AKP Sözcüsü Ömer Çelik ise, depremden etkilenen memleketi Adana’ya gitti. Orada gazetecilerin karşısına geçip utanmadan rejim propagandası yaptı: 

“Cumhur İttifakı olarak hepimiz sahadayız. Hem AK Parti Genel Merkezi hem MHP Genel Merkezi milletvekillerimizi, MKYK üyelerimizi bölgelere gönderdik. Hepimiz bu çalışmalarda üzerimize düşeni yapmaya çalışıyoruz. 

Cumhur İttifakı’nın teşkilatları sahadadır, bütün arkadaşlarımız istenildiği takdirde yardımcı olacak şekilde çalışmalara yardımcı olmaya çalışıyorlar. Hepimiz belli illere dağıldık, her ilde bakanlarımız var.” 

AKP sözcüsü, depreme hazırlık konusunda kılını bile kıpırdatmamış olan Cumhur İttifakı’nın reklamını yapıyor utanmadan. Çünkü adam oraya bir işe yaramak için gelmemiş, derdi kokuşmuş rejimin propagandasını yapmaktan ibaret. 

* Eski AKP İstanbul Milletvekili Mehmet Metiner de depremi reisine yalakalık yapmanın fırsatı saydı. Depremde yıkılan Adıyaman’dan yalnız bırakıldıklarına dair bir paylaşım yapan Hamze Temur’a gönderme yaparak ‘Reis dalkavukluğunda birinci olduğunu’ bir kez daha ispatladı: 

“Adıyaman yalnız değil. Adıyaman’ın arkasında Reis (AKP şefi) var. Adıyaman Reis’in sevdalı olduğu bir şehirdir. Ölenleri geri getiremeyiz. Üzüntümüz sonsuz. Lakin Adıyamanımızı yeniden onaracak Reisimiz var bizim teyzeminoğlu.”

Mehmet Metiner’in reisi Adıyaman’ı onaracakmış. Adam riyakar olduğu kadar pişkin, daha vahim olanı ise insanların kitlesel şekilde yaşamlarını yitirdikleri bir olayı bile reise dalkavukluğunu kanıtlamanın bir fırsatı sayacak kadar düşkünleşmiş olmasıdır. 

Sahneye çıkan bir başka pişkin ise Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay’dır. Depremin ardından yaptığı açıklamada, “İskenderun Hastanesi eski bir binaydı, yeni binalarımızda hamdolsun hiçbir şey yok” dedi. Eski hastaneyi neden güçlendirmediklerini ya da neden yenisini yapmadıklarını anlatmıyor. Üstelik utanmadan yalan da söylüyor. Çünkü Antakya’da bu iktidar tarafından inşa edilen hastane de yıkıldı. 

İkinci açıklamasında ise Fuat Oktay pişkinliği uç noktalara vardırdı: “Türkiye deprem bölgesi, bundan kaçışımız yok. Öldüren deprem değil, binalar” ifadelerini kullanan bu AKP’li, 21 yıldır neden “öldüren binaları” güçlendirmediklerini, inşa edilen binaları neden kontrol etmediklerini, bilim insanlarının alınacak önlemlere dair sundukları raporlara neden yanıt vermediklerini açıklamıyor bu Saray görevlisi. 

* Gecikmeli bir şekilde sahneye çıkan Sarayın İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “Hiçbir afette milletimize mahcup olmadık” iddiasını ortaya atarak, bir kez daha riyakarlıkta sınır tanımadığını gösterdi. 

“…Devletin bütün imkan ve kabiliyetleri hakikaten tarihinde olmadığı kadar üst bir seviyede imkanların, hava koşulların ve karşı karşıya kaldığımız depremde alanın elverdiği ölçüde devam etmektedir. Özellikle şunu belirtmek istiyorum; hiçbir vatandaşımızın yalnız kalmaması için ve bu konuda vatandaşımızın her an yanında bulunabilmesini temin etmek için şu ana kadar 31 vali, 70’in üzerinde de kaymakam görevlendirilmiştir.” 

Antakya, Elbistan, Maraş, Adıyaman başta olmak üzere depremin yıktığı kentlerin tümünde insanların yardım talep eden çığlıkları, bu açıklama yapıldıktan sonra da dinmiş değildi. Deprem üçüncü gününe girerken, yalnız bırakılan vatandaşların haddi hesabı yok. Hal böyleyken adamlar pişkin pişkin propaganda yapabiliyorlar. 

Bu arada Adana’yı ziyaret eden Saray’ın Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişçi’ye gösterilen tepkiler de S. Soylu’yu yalanlıyor. Çevredeki insanlar arama kurtarma yetersizliği nedeniyle Kirişçi’ye, “Devletsiniz ya, bir vinç bile getiremiyorsunuz değil mi?”diye bağırdı gösterdiler. Birçok yerde insanlar “devlet nerede?” diye isyan ettiler/ediyorlar. Büyük yıkımların olduğu kentlerde enkaz altındaki insanlar halen vinç ve kurtarma ekipleri gelmediği için hayatlarını kaybediyorlar. 

* Saray rejiminin dalkavukluğunu yapan Prof. kılıklıların ‘numunelerinden’ biri olan Bilecik Şeyh Edebali Üniversitesi “Fizik” Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ali İhsan Göker’in yaptığı açıklama ise tarifi zor bir zihniyetle karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor: “Deprem veya binalar öldürmez, Allah öldürür. O da eceli geleni. Depremde ölenler aynı anda Mars’ta bile olsalar yine öleceklerdi.”

Bu sözler, Ali İhsan Göker gibilerine Prof. titri veren Saray rejiminin zihin dünyasını da yansıtıyor. Bilim insanlarının çabalarının/önerilerinin AKP-MHP koalisyonu tarafından yok sayılmasının önemli nedenlerinden biri bu sözlerde saklıdır.  

* Saray rejiminin bir numaralı suç ortağı MHP şefi Devlet Bahçeli’de depreme dair bir nutuk attı. Bir yığın boş laflar eden ve “Fay hatları Anadolu coğrafyasını bütünüyle kuşatmıştır. Bu gerçeği değiştirmemiz imkânsızdır. Coğrafyamızı yok saymamız mümkün değildir” şeklinde konuşan Devlet Bahçeli, sorumluğu kokuşmuş rejimin sırtından alıp coğrafyaya yıkmaya çalışıyor. Bilinen üslubu ile tehditler de savuran faşist şef, “…Provokasyon peşinde koşan vandallara, felaketi istismar etmeye gayret eden utanmazlara kesinlikle göz yummayacağız. Bu da geçecektir, Allah bizimledir...” dedi. Irkçı söylemler ve tehditler savurmak dışında kayda değer bir laf edemeyen MHP şefi, “Allah bizimlerdir” diyerek din sosuna bulandırılmış söylemlerden siyasi rant devşirmeye çalışıyor. 

Rejim adına yapılan bu ve benzer açıklamalar, ‘doğal’ bir olayı ‘toplumsal felakete’ dönüştüren sermaye düzeninin ‘fıtratını’ gözler önüne sermekle kalmıyor, bu kadar ağır bir yıkımla yüz yüze kalan insanların neden kaderlerine terk edildiklerini de anlatıyor. Artık işbaşında, kendisi toplumun geniş kesimleri için, bir felaket haline gelmiş bir rejim var. Bu rejim yıkılmadan felaketlerin son bulması mümkün olmayacaktır.