İçindekiler:

18 Ekim 2022
Sayı: KB 2022/31

Haklar ve özgürlükler mücadelesini büyütelim!
Saray rejiminin "anayasa oyunu"
Sansür yasası
Cinayet mahallinde suç itirafı
Bartın'da yaşanan kaza değil, katliam!
Ankaralı emekçilerden katliama tepki!
Sokağa, eyleme, hesap sormaya!
Kartal'da İşçi-Emekçi Mitingi!
Gerici kuşatma sokakta kırılır!
"Tasarruf önerileri" üzerine...
Bilinçli ve örgütlü bir işçi hareketi için ileri!
Marlboro'da direniş sürüyor...
Sarayın soygun ve yolsuzluk çetelerinin borsa vurgunu
İran'da "bu kez her şey çok farklı"
Siyonist işgale karşı bitmeyen direniş
İtalya'da "faşizmin yükselişi"
Ukrayna savaşı alevlendi
NATO nükleer tatbikata hazırlanıyor
Almanya'da "Dayanışma Sonbaharı"na çağrı
İran'da kadınlar-emekçiler ayakta!
Frankfurt'ta Mahsa Amini eylemi
Üçüncü Dünya Kadın Konferansı'ndan gözlem
Yurtdışında yeniden merkezi gece
Saray rejiminin dezenformasyonlarına karşı
Katliamcı devletten hesap sormak için...
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Siyonist işgale karşı bitmeyen direniş

E. Bahri

 

Emperyalistlerin desteğine yaslanarak sınırsız şiddet uygulama ayrıcalığına sahip olan İsrail, Birleşmiş Milletler (BM) kararlarını tanımadığı gibi, uluslararası hukuku da ayaklar altına alıyor. Rutin bir şekilde Suriye kentlerini bombalayan bu ırkçı devlet, ABD’nin sağladığı ‘dokunulmazlık’ zırhına bürünerek, uluslararası hukuka hesap vermeden saldırganlığa devam ediyor. Donald Trump ABD başkanı seçildikten sonra, ırkçı-Siyonist rejim daha da şımartıldı. Körfez şeyhlerine, Sudan yönetimine, Fas Kralı’na baskı yapan Trump, bu ülkeleri İsrail’le ilişkilerini ‘normalleştirmeye” zorladı. ‘Normalleşme’ politikası, Kuveyt hariç tüm Körfez şeyhleri tarafından ya doğrudan ya da dolayı şekilde benimsendi. Bu gerici rejimlere, Sudan’da askeri darbe yapan gerici generallerle Orta Çağ artığı Fas Kralı 6. Muhammed de katıldı. Birçok gerici Arap devletinin İsrail’le açıktan işbirliği yapması, BM kararlarını çiğneyen Trump’ın ABD büyükelçiliğini Kudüs’e taşıması, Suudi Arabistan’ın Siyonist rejime hava sahasını açması, AKP-MHP rejiminin Tel Aviv’in kapılarını çalması gibi gelişmeler, Filistin davasının/direnişini gölgede bıraktı. Hatta bazıları bu gelişmeleri “Filistin davasının tasfiyesi” diye sundu. Bu gelişmeler elbette Siyonist rejimin lehinedir. Ancak olay burada bitmiyor, zira esas sorun Filistin’de düğümleniyor.

Siyonistlerin vahşeti direniş iradesini kıramıyor 

İsrail, “vahşi şiddet/sınırsız terörle Filistin halkının direnme iradesini kırma” stratejisine dayanan bir rejimle yönetiliyor. Her işgalci güç gibi İsrail’in de en büyük korkusu, Filistin halkının vatanını, onurunu, geleceğini korumak için geliştirdiği direnişlerdir. Büyük ölçüde Filistin halkından gasp edilen topraklar üzerine kurulmuş olan İsrail, halklar nezdinde gayrı meşru bir devlettir. Bunu bilen Siyonistler emperyalistlerin desteği ve vahşi şiddetle varlıklarını sürdürüyor. Filistin topraklarını gasp etmeye dayalı stratejiyi halen de uyguluyorlar. Tabii Suriye, Lübnan, Ürdün gibi ülkelerin topraklarının da bir kısmını halen işgal altında bulunduruyorlar.

‘Yahudi yerleşimleri’ adıyla konut inşa edilmesi, ardından buralara en bağnaz, en ırkçı Yahudilerin yerleştirilmesi, İsrail’in toprak gasp etme politikasının esasını oluşturuyor. Örneğin Batı Şeria ‘Oslo Barış’ anlaşmasına göre Filistin toprağıdır. Oysa anlaşma imzalandıktan sonra yapılan Yahudi yerleşimleriyle bölge kalbura çevrilmiştir. Bu yasadışı işgal politikası Batı Şeria’nın yanı sıra Kudüs’te da uygulanıyor. Kaba şiddetle, öldürerek, yakıp/yıkarak İsrail bu politikayı uyguluyor. Ancak en kritik noktada döne döne hezimete de uğruyor. Çünkü Filistin halkının iradesini/direnişini kırma hedefine hiçbir koşulda ulaşamıyor. Bu hedefe ulaşmak için elinde sınırsız şiddetten başka bir araç bulunmuyor. Bu ise, Filistin halkına ağır bedeller ödetse de döne döne yeni direnişler üretiyor. Yani ABD ile AB emperyalistlerinin sunduğu destek de gerici Arap rejimlerinin ilişkileri ‘normalleştirmeleri’ de Siyonistlerin derdine derman olmuyor/olmayacak da.

Hayatın her alanında direniş!

Dünyada nüfus yoğunluğunun en fazla olduğu yer olan Gazze Şeridi 15 yıldan beri İsrail’in boğucu kuşatması altında bulunuyor. Mısır’a açılan Refah Kapısı ise, Kahire’deki gerici rejimler tarafından ancak kısmen açılıyor. Buna rağmen Gazze’deki direnişçi örgütler, artık Tel Aviv’i vurabilecek füzelerle karşılık veriyor İsrail saldırganlığına. Siyonist rejimin büyük bir güç üstünlüğüne sahip olmasına rağmen, Gazze’den atılan füzelerin bir kısmının İsrail’de belli hedeflere ulaşmasını engelleyemiyor. Direniş örgütleri kuşatma ve bombardımanlara rağmen, Gazze’yi İsrail işgal ordusunun girmeyi göze almayacağı bir yer haline getirdiler. Siyonistleri daha çok kaygılandıran ise Batı Şeria’da silahlı direnişin gelişmeye başlaması, bunun belli ölçüde Doğu Kudüs’e de yayılmasıdır. İsrail işgal ordusu, istihbaratı, polisi ve Yahudi yerleşimcilerin oluşturduğu silahlı çeteler aylardan beri devam eden histerik bir saldırı içindeler. Doğu Kudüs’te kesintisiz bir polis terörü var. Batı Şeria’da ise kentler, kasabalar, mahalleler, köyler saldırı altında tutuluyor. Ev baskınları, tutuklamalar, cinayetler Siyonist rejimin günlük icraatları haline getirildi. Bu yıl aralarında bebek ve çocukların da bulunduğu yüzlerce Filistinli katledildi. Tüm bunlara rağmen burada gelişen direnişi kırma çabası fiyaskoyla sonuçlandı. Filistinli direnişçiler bireysel ya da örgütsel eylemlerle buna karşı duruyorlar. Filistinli kaynakların verdiği bilgiye göre Batı Şeria ve Doğu Kudüs’te ağustos ayında Siyonist işgalcilere karşı 23’ü silahlı saldırı toplam 172 direniş eylemi gerçekleştirildi. Eylül ayında ise 34’ü silahlı toplam 212 direniş eylemi gerçekleştirildi. Oysa bu sürede İsrail işgal kuvvetleri vahşeti had safhaya çıkardılar. Sadece direnişçileri değil, halktan insanları ya da sağlık görevlilerini de katlettiler. 14 Ekim günü bir hekim ile bir genç katledildi. Geçen günlerde İsrail askerinin başına otomatik tüfek dayadığı 7 yaşındaki bir çocuk kalp sektesinden hayatını kaybetti. Kudüs’te bir bebek İsrail askerlerinin attığı gaz bombalarıyla boğularak öldürüldü. Estirilen tüm kaba şiddete rağmen böylesine yaygın bir direniş dalgasının yükselmesi, Siyonist şefleri tedirgin ediyor. İsrail medyasındaki pek çok yorumcu, yeni bir intifadanın fitilinin her an ateşlenebileceğini söylüyor.

Kimileri ise, direniş eylemlerindeki artışa dikkat çekerek, intifadanın başlamış olduğunu savunuyor. İsrail’de seçimler yaklaşırken, her zaman olduğu gibi Filistinlilerin kanını dökerek oyunu arttırmaya çalışan koalisyon hükümeti, “can güvenliğimizi sağlayın” talebiyle eylem yapan Yahudi yerleşimciler tarafından protesto edilmeye başladı. Hükümeti oluşturan partilerin seçimlerde hezimete uğrayacakları söyleniyor. Siyonist rejim, genç kuşakları Filistin davasına yabancılaştırmak, her tür direnişten uzak tutmak için özel çabalar harcıyor. Devlet terörü korkusuyla sindirmek üzerine kurulan bu ırkçı politika, bir kez daha çökmüştür. Zira sadece Gazze’de değil Batı Şeria, Doğu Kudüs ve 48 Filistinlileri diye anılan, yani İsrail’de yaşayan 15-20 arası yaşlardaki Filistinli genç kuşağın geliştirdiği direniş giderek yayılıyor.

Siyonist aygıtları atlatarak bu kadar yaygın direniş eylemleri gerçekleştiren bu kuşak da ölüm pahasına da olsa onuru, toprakları ve geleceği için direniyor. Bu direnişin söylendiği gibi bir halk isyanına dönüşüp dönüşmeyeceği önümüzdeki süreçte belli olacak. Ancak şimdiden kesinleşen bir şey var: O da bu genç kuşakların İsrail işgaline/vahşetine karşı boyun eğmeyi değil direnişi seçtikleridir.