24 Haziran 2016
Sayı: KB 2016/24

“Kabadayı”lıktan “yaranma”ya…
Kıdem tazminatı tartışmalarında sona gelindi
Taşeron işçisine kadro yalanı
AVON yönetimi direnişçilerle görüşmedi
Maden havzalarından yükselen ses: “Birlik!”
Altherm Klima’da direniş sürüyor
Tarım işçileri için ölüm sezonu
Kapitalizm işçi kanıyla besleniyor
İşgal, grev, direniş!
Eğitim Sen üyesi 650 öğretmen soruşturmalık
“Bizden alınan hakkın geri verilmesi için buradayız”
“Zaferi kazanıncaya kadar davamızın arkasındayız!”
Bizim ışığımız, onların karanlığı
Liseliler karanlığa ve gericiliğe karşı ses çıkarıyorlar
Sömürüye ve gericiliğe teslim olmayacağız!
Polis genç kadını tandırda yakmaya çalıştı
Terör demagojisi ve insan olabilmek
AKP hükümeti HDP’li belediyelere saldırıyor!
NATO zirvesi ve büyüyen savaş tehlikesi
Avrupa’da yeni saldırı dalgası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

NATO zirvesi ve büyüyen savaş tehlikesi

 

Polonya’nın ev sahipliğindeki NATO zirvesi, başkent Varşova’daki Ulusal Stadyum’da yapılacak. Polonya milli futbol takımının maçlarını oynadığı Ulusal Stadyum, NATO zirvesi sırasında aralarında 28 üye ile partner ülkenin devlet ve hükümet başkanları ile dışişleri ve savunma bakanlarının yanı sıra 2500 delege ve 1500 gazeteciyle birlikte toplam 7 bin katılımcıyı ağırlayacak. Dolayısıyla Varşova’daki zirve, katılımcı sayısı bakımından NATO tarihinin en büyük etkinliği olacak.

NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, bu yılki zirvenin çok kritik bir dönemde gerçekleşeceğini belirtti ve zirveyi, “Güvenliğimiz için dönüm noktası olacak” diye tanımladı. “Komşularını tehdit eden ve askeri yolla sınırları değiştiren iddialı Rusya’yı görüyoruz. Aynı zamanda, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da artmakta olan aşırıcılığı ve şiddeti görüyoruz” diye konuşan Stoltenberg, böylece NATO zirvesinin gündemini de açıklamış oldu. Zira zirve öncesi dışişleri bakanlarının Brüksel’deki görüşmelerinin konusu da NATO’nun Rusya ile yaşadığı gerilim başta olmak üzere Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da karşılaştığı zorluklara “çözüm” üretmeye, Suriye meselesine ve terörizm ile mücadeleye adanmış, ‘Rus saldırganlığına’ ve Baltık bölgelerinin güvenliğine özel dikkat çekilmişti.

Rusya ile gerilen ilişkiler ve sertleşen çelişkiler, NATO’nun doğu sınırının güçlendirilmesi, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki istikrarsızlık, “teröre karşı mücadele”, NATO’ya yönelik tehditlere karşı daha hızlı ve daha güçlü şekilde mücadele edebilmek amacıyla ‘Teyakkuz eylem planı’, bu plan doğrultusunda NATO’nun doğu sınırında hava, kara ve deniz unsurlarından oluşan bir gücün dönüşümlü olarak bulundurulması, düşüş trendindeki savunma harcamalarının yeniden yükseltilmesi ve NATO operasyonları için personel ve teçhizat verilmesi konusunda gerekli siyasi iradenin sağlanması NATO’nun temel kaygıları arasında bulunuyor.

NATO’nun Doğu Avrupa’da varlığını güçlendirme hamlesi

Doğu Avrupa’da Rusya’yı kuşatmayı ve egemenliğini güçlendirmeyi hedefleyen NATO, bir taraftan bölge ülkelerini silahlandırıyor öte taraftan da askeri güç göndermeye hazırlanıyor. Rusya’nın etkili olduğu bölgelerde Doğu Avrupa’daki müttefiklerini korkutmak amacıyla büyük askeri yığınak yaptığını söyleyen NATO, özellikle Baltık ülkeleri ve Polonya’nın, kendisinden bölgeye askeri yığınak yapması talebinde bulunduklarını ileri sürüyor. Rusya’ya karşı Batı cephesinin de askeri takviyelerle güçlendirilmesini görüşen NATO, bu kararın “Rusya’nın saldırgan adımları karşısında cevap olarak alındığını” ileri sürmektedir. NATO Genel Sekreteri Stoltenberg bu yönde kararın zaten alındığını, Varşova zirvesinin ise sadece teyit toplantısı olduğunu vurguladı. Sadece bu değil, öteki her türlü kirli ve kanlı kararların da kapalı kapılar ardında önceden alındığından, zirvenin ise Stoltenberg’in pişkin itirafıyla sadece teyit toplantısı olduğundan şüphe duyulmamalıdır.

Rusya’ya karşı etkin bir konum kazanmaya hazırlanan NATO, Antarktik, Baltık ve Karadeniz’de Rus ordusunun çok aktif olduğunu ileri sürüyor ve Rusya’nın Doğu Avrupa’daki müttefiklerinin sınırlarına yaptığı askeri yığınağa yanıt verecekleri tehdidinde bulunuyor. Rusya’nın uluslararası sınırları ve güvenlik sistemini askeri gücüyle bozmaya devam ettiğini, Gürcistan ve Ukrayna’dan sonra gözlerini Baltık ülkelerine çevirerek bölgenin hakimi olmaya çalıştığını ve dünya barışını tehlikeye attığını ileri sürerek bunun önlenmesi gerektiği dile getiriliyor.

Bu çerçevede NATO tarafından gönderilecek 4 bin askerin Estonya, Letonya, Litvanya ve Polonya’ya yerleştirileceği ifade ediliyor. ABD de zırhlı tugayını NATO’nun doğu kanadına sevk ederek Doğu Avrupa’daki askeri varlığını güçlendiriyor ve Avrupa için savunma harcamalarının artırılacağını söylüyor. Böylece 2017 sonu itibariyle Avrupa’da Amerikan ordusuna bağlı üç tugayın bulunması planlanıyor. Ayrıca daha önce ABD’de “İran ve Kuzey Kore’ye karşı önlem” diye getirilen, ancak Rusya’nın “Bizi hedefliyor” diye karşı çıktığı füze kalkanı projesinin Roma ve Polonya ayağı tamamlanmış bulunmaktadır. NATO attığı tüm adımlarla Rusya’ya karşı adeta bir savaş hazırlığı içinde bulunmaktadır. Tüm bu girişimlerin gerisinde dünyanın diğer yerlerindeki Amerikan çıkarlarının korunmasının yatmakta olduğu bilinmektedir.

Rusya’nın, Gürcistan savaşından beri ABD emperyalizmi liderliğindeki batı bloku tarafından kendisini kuşatmaya ve geriletmeye yönelik girişimlere aktif biçimde direndiği bilinmektedir. Bu direniş Suriye ve Ukrayna savaşları üzerinden ileri biçimler kazandı ve Rusya dikkate değer bazı başarılar kazanmış oldu. Bu durum emperyalistler arası hegemonya bunalımını keskinleştirmekle kalmadı, ABD’yi NATO üzerinden Rusya’ya karşı harekete de geçirmiş oldu.

Rusya’nın ABD ve NATO’nun tüm bu adımlarını kendi milli güvenliğine tehdit olarak algıladığı ve gerekli caydırıcı adımları attığı biliniyor. Rusya’nın NATO elçisi Aleksander Gruşko, karşı önlemler alacaklarını açıklayarak, “Elimiz kolumuz bağlı seyredecek değiliz. ABD’nin askeri varlığını artırmasının hiçbir gerekçesi yoktur ve buna karşı biz de düzenli olarak gerekli gördüğümüz askeri önlemleri alıyoruz” diye konuştu.

Karşılıklı olarak atılan bu adımların, zirve sonrası Rusya ve NATO arasındaki güç mücadelesine yeni boyutlar kazandıracağı ve savaş tehlikesini büyüteceği ileri sürülmektedir. Rus askeri analiz uzmanı Pavel Felgengauer, Rusya’nın bir yıl içinde NATO ya da direkt ABD ile çatışabileceğini iddia edebilmektedir. “Rusya’nın sınırları boyunca savaşlar, çatışmalar mantar gibi bitiyor. … Şimdi Baltık ülkelerini de hesaba katmamız gerekiyor. Bu yerlerden birinde mutlaka bir şey çıkar. Bu sadece zaman meselesi. Rusya ya bir NATO ülkesi ya da direkt ABD ile çatışmaya başlar” diyen Felgengauer, çatışmanın büyük savaşa dönüşebileceğini sözlerine ekliyor. Tersinden ABD’nin de Rusya ile savaşın kaçınılmaz olduğunu ve hazırlığın buna göre yapılması gerektiğini birçok kez dile getirdiğini geçerken belirtmiş olalım. Emperyalistler kendi aralarındaki hegemonya ve nüfuz mücadelelerini sertleştirdiklerine ve çılgınlık düzeyindeki bir silahlanma yarışıyla daha büyük savaşlara hummalı bir hazırlık yaptıklarına göre bu türden iddiaları ciddiye almamak için fazla neden bulunmamaktadır.

Derinleşen hegemonya krizi, yoğunlaşan nüfuz mücadelesi

Emperyalistler arasındaki ilişkilerin bugün aldığı biçim sistemdeki yapısal kriz tarafından belirlenmektedir. Emperyalist dünyada kızışan rekabet, sertleşen nüfuz mücadeleleri, artan silahlanma yarışı ve tırmanan militarizm, saldırganlık ve savaşlar günümüz dünyasının çıplak gerçeklerini oluşturmaktadır. Sistemin yapısal krizinin temel unsurlarından biri olarak emperyalist dünyadaki hegemonya bunalımı son yıllarda giderek ağırlaşmakta, bölgesel çatışma ve savaşlardaki artış bunun bir yansıması olarak yaşanmaktadır. Tüm bunlar emperyalist rekabet ve nüfuz mücadelelerinin bir ürünü olarak gündeme gelmektedir.

ABD emperyalizminin dünya jandarmalığı konumunu eskisi gibi sürdüremez durumda olduğu, fakat bunu ondan koparıp alabilecek herhangi bir emperyalist gücün bulunmadığı bugünkü koşullarda, ABD emperyalizmi tartışmasız üstünlüklerine dayanarak sarsılan hegemonyasını restore etmek üzere saldırgan bir politika izlemektedir. Bu politikada NATO’yu ise öteki emperyalist güç odaklarını denetim altında tutmanın, çelişki ve çatışmaları dizginleyip uzlaştırmanın temel bir aracı olarak kullanmaktadır. Fakat bunun sanıldığı kadar kolay olmadığı sayısız olgularla kanıtlanmış bulunuyor. Zira ABD’nin hegemonyasına direnen ve giderek inisiyatif kazanan emperyalist güçler yeni ilişkiler ve ittifaklar geliştirmektedirler. Bu duruma hegemonya krizindeki derinleşme ve emperyalistler arası ilişkilerdeki gerilimler de eklenince emperyalistler arasındaki iç saflaşma ve çatışma sertleşecek, bunun sonucu olarak yaygınlaşacak olan yerel savaşların bir dünya savaşına doğru evrilme tehlikesi büyüyecektir.

Emperyalizme ve savaşa karşı mücadele sorumluluğu

Emperyalist savaş, saldırganlık ve müdahalelerin tüm dünyada tırmandığı bir tarihsel dönemin içinde bulunuyoruz. Dünya ölçüsündeki bu gelişmelerin bölgemizde nasıl yıkıcı boyutlar kazandığını ise bölgemizde yaşanan olayların seyri üzerinden yaşayarak görüyoruz. Komünistler emperyalist savaş ve müdahalelere ve bu müdahalelerde emperyalizmin çıkarları için kirli ve kanlı bir rol üstlenen Türk burjuvazisinin gerici-saldırgan tutumuna karşı, işçi ve emekçi yığınları sürekli olarak uyarmak, emperyalizme ve emperyalist savaşa karşı devrimci bilincini ve duyarlılığını geliştirmek görev ve sorumluluğu ile karşı karşıya bulunmaktadırlar.

 

 

 

 

ABD’de Suriye’ye doğrudan saldırı gündemde

 

Suriye’deki emperyalist savaşla birlikte bir kez daha gözler önüne serilen ABD’nin yaşadığı hegemonya krizi, Amerikan emperyalistlerinin kaygılarını büyütüyor. Bu durum son olarak da ABD’li yetkililer arasında mevcut politikaları eleştiren bir bildiri yayımlanmasıyla ortaya çıktı.

ABD’li 51 diplomatın imzasının bulunduğu bildiride, “Esad hükümetinin barış görüşmelerine başlaması için ABD’nin doğrudan askeri müdahalesi” çağrısı yapıldı. Bildiride ABD’nin Suriye’de yürüttüğü “pasif” politika eleştirildi.

Öte yandan bir kolejde etkinliğe katılan Dışişleri Bakanı John Kerry, konuyla ilgili sorulan soru üzerine bildiriyi yayımlayanlarla görüşeceğini söyledi.

Dışişleri Sözcüsü John Kirby de açıklama yaparak bildiriye dair görüşlerini aktardı. Suriye’deki çıkarlarının tehlikede olduğunu ve mevcut durumun da işlerine gelmediğini bir kez daha itiraf eden Kirby, bildirinin etkisiyle politika değişikliğinin söz konusu olmadığını ileri sürdü. Kerry’nin bildiriyi “iyi yazılmış bir metin” olarak tanımladığını sözlerine ekledi.

 

 

 

 

İsrail askeri bir Filistinli genci katletti

 

Siyonist İsrail rejimi Filistin halkını katletmeye devam ediyor.

Son olarak Ramallah kenti yakınlarında işgalci güçlere karşı direnen gençlere ateş açan İsrail askerleri bir Filistinli genci katletti.

Ramallah yakınlarında bulunan Beyt Likya beldesinde işgalci güçler Filistinlilere saldırdı.

Filistinli gençlerin saldırıya karşı direnişine ise katliam timleri ateş açarak yanıt verdi.

Filistin Sağlık Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, İsrail askerinin açtığı ateş sonucunda bir kişinin öldüğü, 4 kişinin yaralandığı duyuruldu.

Hayatını kaybeden Filistinlinin kimliği henüz belirlenemedi.

 

 

 

 

Meksika’da öğretmenlere doktorlardan destek: Grev büyüyor

 

Meksika’da devletin, öğretmenlerin 19 Haziran'da gerçekleştirdiği eyleme yönelik saldırısının ardından emekçiler arasında dayanışma büyüyor.

Emekçiler aynı zamanda devletin kamu alanında “reform” adı altında hayata geçirilmeye çalışılan özelleştirme ve köleleştirme saldırılarına karşı da omuz omuza direniyor.

Öğretmenlerin ülke çapında yaptıkları grev devam ederken doktorlar da devletin saldırısını kınayarak 22 Haziran’da greve gideceklerini açıkladı.

Öğretmenlere saldıran devlet en az 8 kişiyi katletti

CNTE Sendikası'na bağlı öğretmenler, “eğitim reformu” adı altında emekçilerin haklarının gasp edildiği yasaları protesto etmek için Nochixtlán, Oaxaca’da direnişteydi. Yolları işgal eden öğretmenlere ve ilerici güçlere polis 19 Haziran günü azgınca saldırdı. Gerçek mermilerle kitleye ateş açılırken onlarca kişi yaralandı. Saldırıda en az 8 kişinin de katledildiği belirtildi.

Öğretmenler devletin eğitim alanındaki saldırı yasalarını Mayıs ayından bu yana ülke genelinde yaptıkları eylemlerle protesto ediyor.

Meksika’da cumhurbaşkanı Enrique Peña Nieto’yu protesto eden emekçiler, devletin sağlık, eğitim ve enerji alanındaki piyasacı uygulamalarını ve kendilerine dayatılan köleliği reddediyor.

 
§