24 Haziran 2016
Sayı: KB 2016/24

“Kabadayı”lıktan “yaranma”ya…
Kıdem tazminatı tartışmalarında sona gelindi
Taşeron işçisine kadro yalanı
AVON yönetimi direnişçilerle görüşmedi
Maden havzalarından yükselen ses: “Birlik!”
Altherm Klima’da direniş sürüyor
Tarım işçileri için ölüm sezonu
Kapitalizm işçi kanıyla besleniyor
İşgal, grev, direniş!
Eğitim Sen üyesi 650 öğretmen soruşturmalık
“Bizden alınan hakkın geri verilmesi için buradayız”
“Zaferi kazanıncaya kadar davamızın arkasındayız!”
Bizim ışığımız, onların karanlığı
Liseliler karanlığa ve gericiliğe karşı ses çıkarıyorlar
Sömürüye ve gericiliğe teslim olmayacağız!
Polis genç kadını tandırda yakmaya çalıştı
Terör demagojisi ve insan olabilmek
AKP hükümeti HDP’li belediyelere saldırıyor!
NATO zirvesi ve büyüyen savaş tehlikesi
Avrupa’da yeni saldırı dalgası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Bizden alınan hakkın geri verilmesi için buradayız”

 

Bakırköy Belediyesi tarafından işten atılan ve direnişe başlayan işçilerle işten atılma ve direniş süreci üzerine konştuk.

- Direniş sürecine nasıl başladığınızı anlatabilir misiniz?

Hakan Kurudere: 14 Mayıs günü sözleşmelerimizin süresi bitti. İşçi alımları Tiyatro Müdürlüğü bünyesinde belediye başkanı onayıyla oluyordu. Lakin bu sözleşme 2 seneden sonra belirli süreli sözleşme akdini kaybediyor. Çünkü bizim içimizde 8 - 10 - 15 sene çalışan arkadaşlar var. Dolayısıyla yok hükmünde olan bu sözleşmeyi sürekli olarak mobbingle bize imzalatıyorlar.

Bu sene yine imzalar atılmak üzereyken içimizden 17 arkadaşa “sizinle üst yönetim çalışmak istemiyor” dendi. Müdür ve şeflere gerekçelerini sorduğumuzda başka bir cevap alamadık.

17 kişi bir araya geldik. 17 arkadaşın kimisi yetkili sendika olan Belediye İş Sendikası’na, kimisi bizler gibi DİSK’e üye.

Genel-İş Şube Başkanı ile konuştuk. Müzakere süreci başladı. Belediye başkanı ve başkan yardımcıları ile yapılan toplantılarda dosyalarımız istendi. Atılmamıza sebep olan bir tutanak, bir disiplin suçu varsa ortaya konulsun dedik. Bu görüşmelerde hiçbir tutanak veya suç dosyası ortaya çıkmadı. Benim 8. senem ve böyle tek bir evrakım yok dosyamda.

Müzakereleri sadece belediye üzerinden yürütmedik. CHP il merkezi, sendika şube başkanı, ve konfederasyon başkanı düzeyinde görüşmeler oldu. Kani Beko, CHP sendikalardan sorumlu başkan yardımcısı Torun’un da, Cemal Canpolat’ın da katıldığı bir toplantı alındı. Belediye Başkanları Bülent Kerimoğlu ve Handan Toprak da arandı. Bu toplantıda sorunların çözüleceği söylendi.

Ellerinden geleni yaptıklarını, işten atılanların alttaki amir ve şeflerle anlaşamadıkları ve uyumsuz personel oldukları için atıldığını söylemişler.

Müzakere sürecini tıkayan şu oldu. Belediye başkanı ile şube başkanının son görüşmesinde, o zaman 17 arkadaş olmamıza rağmen toplamda 33 kişinin işten atıldığı, bu işin çözümlenmesi gerektiği söyleniyor. Bir kereye mahsus işten çıkartma yapmayın, suçsuz-günahsız arkadaşlar, aralarında 4 tane doğum izninde olan arkadaş var -ki bu trajikomik bir olay, mahkeme sürecinde bunun ayrı bir tazminatı var- deniyor.

İlk süreçte 16 bayan arkadaş ve ben işten atılmıştık. Sonrasında 33 kişi olduğunu öğrendik. Bunların içinde tiyatroda oyunculuk yapan, yönetmenlik yapan süreli arkadaşlar varmış. Sözleşmeleri bitmiş ve işten çıkartılmışlar.

Müzakereyi bitiren söz şu oluyor. Belediye Başkanı: “Makamımı ortaya koyarım, bunları işe aldıracak insan benim makamımı elimden almalı” demiş. O gün müzakere bitti ve ertesi gün de çadırımızı açtık. (8 Haziran). Direnişimizin bugün 14. günü. Direniş işe geri alınıncaya kadar devam edecek. Direnişe başlayan 7 arkadaşız ve 3’ü doğum izninde. Belediye-İş üyesi arkadaşlar çağrılarımıza rağmen gelmediler. Sendika yöneticilerine de çağrı yaptık: “Siz de açın, daha güçlü olur” dedik, “siz varsınız yeterli, biz Avcılar’la uğraşıyoruz.” dediler.

Belediye-İş Sendikası’na üye Fatma Abla ancak bizimle birlikte eylemde. Belediye-İş de toplantı yapmış “çadır açarsak duramazsınız ki” gibi direnişi kırıcı söylemler kullanmışlar.

- Önümüzdeki süreçte ne yapmayı düşünüyorsunuz?

Hakan Kurudere: Bundan sonra Bülent Kerimoğlu’nun programlarının olduğu yerlere gidip pankart açacağız. Doğum izninde olan arkadaşlar sürekli gelemiyorlar. Ama belirli günlerde, programın olduğu yerlere çocuklarımızla birlikte gideceğiz. Mesela bugün bir otelde personele 2.000 kişilik iftar yemeği veriyormuş. Oraya gideceğiz, pankartımızı açacağız, siz yemek yerken bizim çocuklarımızın ekmeği ellerimizden alındı mesajını vereceğiz. Süreç içinde eylem biçimleri değişecek. Şimdiye kadar burada oturduk, müzik yayını yaptık, halay çektik. Bundan sonra eylemler yapmaya devam edeceğiz. Eylemlerimiz bir anda şiddetlenmeyecek ancak yavaş yavaş arttıracağız.

- Yaşam Köyü’nün Beşiktaş’a devri gündemde. Bununla ilgili düşünceleriniz neler?

Hakan Kurudere: Bakırköy’de bu gündemli örgütlenme yapan Çamlık Forumu’yla görüşüyoruz. Geçen Cumartesi günü yapılan basın açıklamasında birlikteydik. Nerede bir haksızlık varsa biz de onun karşısındayız. Zaten bu mücadeleyi yaptığımız için işten çıkartıldık. Birilerine kıyak yapılırken karşı çıkan, hak mücadelesi veren insanlar burada. Bundan sonra da arkadaşlara destek olmaya gideceğiz.

- Son olarak ne söylemek istersiniz?

Hakan Kurudere: Çadırımız burada duracak. İşten atılan arkadaşlar olarak işe alınana kadar, “işe almam” diyenlere sözlerini yedirene kadar direneceğiz.

- Direniş sürecine dair siz neler söylemek istersiniz?

Özge Güleryüz: 3 buçuk yıldır bu belediyenin kreşlerinde öğretmen olarak çalışıyorum. Ataköy Kreşi’nin kurucu öğretmeniyim, aynı zamanda yöneticisiyim. Yönetimle ters düşmemizin nedeni, yönetimle duygusal veya kan bağı olan kişilere yapılan ayrıcalıkları yönetimin yüzüne çarpmamızdır.

Dosyalarımızda hiçbir yasal işlem, hiçbir uyarı yok. Belediye 14 Mayıs günü hiçbir açıklama yapmadan, sözleşmemizi yenilemeyeceğini ve bizimle çalışmak istemediğini söyledi. 20 günlük bir müzakere süreci sürdü. Alıyoruz almıyoruz, sessiz olun, aman çadır kurmayın, bugün-yarın işe başlayacaksınız diyerek oyaladılar. 20 günün sonunda da biz çadırımızı kurduk.

- Bundan sonraki planlarınız nelerdir?

Özge Güleryüz: 15 yıllık iş hayatımda ilk defa bir açıklama yapılmadan işime son verildi. Bunun sorgulaması bitmeden çadırı kurduk. Atılan insanlar ne yapar çok da fikrim yoktu. Biz sinirli değiliz, intikam peşinde de değiliz. Bizden alınan hakkın geri verilmesi için buradayız. Bu hakkı alıncaya kadar da burada olacağız. Ama müzakere yoluyla, ama yargı yoluyla haklarımızı kullanarak kapıya dayanmanın gururunu yaşıyoruz.

- Avcılar Belediyesi’nde de işçiler direnişte. Neler söylemek istersiniz?

Özge Güleryüz: Geçen Pazartesi günü oraya gittim. Oradakilerin durumu biraz daha vahim. Süre uzadıkça umutlar tükeniyor. Direniş çadırlarının bulunduğu yere belediye sürekli bir taciz halinde. Pazar günü ATM konulmuş ve merdivenlere sıkışmış işçiler.

Geçen yıl da burada direniş vardı (Belediye-İş’e üye Yaşam Köyü çalışanları). Sık sık gelip gittik. Ancak insan direnişin içinde olmadığı zaman bilmiyor. Ben o zaman acırdım. Bundan sonraki hayatlarında ne yapacaklar, nasıl olacak diye üzülürdüm. Şimdi kendim bu çadırın altındayım ve acınacak bir şey olmadığını görüyorum. Zamanla biraz gurura, biraz inada dönüyor. Neler olacağını şimdiden kestiremiyorum.

- Direniş süreci hakkında siz neler söylemek istersin?

Fatma Çalışkan: Adım Fatma Çalışkan. Yunus Emre Tiyatrosu’nda çalışıyordum. Tiyatrodaki oyuncuların kostümlerini dikiyorduk. 2009’dan beri belediyede çalışıyordum. İşimi severek yapıyordum. Neden çıkarıldığımı halen bilmiyorum. Biz sözleşmeliyiz. İmzaya çağırdıkları gün tiyatro müdürü Nilgün Hanım üst yönetimin bizimle çalışmayacağını söyledi. Ortada hiçbir şey yokken sözleşmem yenilenmedi. Hiçbir açıklama yapılmadı.

Ben Belediye-İş Sendikası’ndanım. Ben bütün toplantılara katıldım. Maalesef hiçbir eylem yapılmayacağını söylediler. Bizim bayan olduğumuzu, çadırda çok güç, zor olacağını, bizim bunu başaramayacağımızı ima etti sendika başkanı.

Ben de haykırdım: “Ben tek başıma da olsam çadırımı kuracağım meydanda, hakkımı arayacağım. Beni eve hapsedemezsiniz. Ben mahkum değilim. Ben işçiyim. Hiçbir suçum olmadan işten atıldıysam benim çözümüm meydanlar olmalı. Halk olmalı, halk beni görmeli. Ben eve hapsolacaksam neden çalışayım. Dileneyim mi?”

Sendika patronunu da kınıyorum. Diğer arkadaşlarımız onu dinleyerek şu anda evdeler. Ben ise DİSK’in çadırındayım. İşe geri alınana kadar devam edeceğiz bu mücadeleye. İnsanlığa da demokratlığa da yakışmayacak bir hareket onlarınki.

Şu anda sessiz duruyoruz çadırımızda ancak bundan sonra belediye başkanı nereye giderse oraya gideceğiz, pankartımızı açacağız ve gözünün içine baka baka mücadeleye devam edeceğiz.


 
§