İçindekiler:

23 Ocak 2023
Sayı: KB 2023/02

Seçim yılı ve sınıf hareketi
"Milletin iradesine" çökme düzeni
HDP'ye "Hazine yardımı" saldırısı
Servet-sefalet kutuplaşması derinleşiyor
Sefalet dayatmasına karşı mücadeleye!
Anayasa değişikliği önerisi
Türkiye'nin Suriye ile normalleşme süreci
Devrimci ve ilerici basın susmadı!
Güç kimdeyse yasa odur!
Metal işçileri sendikal bürokrasiyi aşmalıdır
Kazanım EYT'lilerindir!
İşçi sınıfı olmadan kimse var olamaz
Belgelerin ışığında katliama varan süreç
Oxfam: Servet ve sefalet makası hızla açılıyor
Dünyada "belirsiz ve çalkantılı on yıl"
Savaşa benzin dökme pervasızlığı sürüyor
Borbet işçileriyle devrimci sınıf dayanışması
Rheinmetall
Berlin'de LLL yürüyüşü
28. Rosa Lüxenburg Konferansı'nın ardından
Gülistan Doku nerede?
Büyük Madenci Yürüyüşü
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Bekaert grevi: Güç kimdeyse yasa odur!

E. Eren Yılmaz

 

Saray iktidarının grev yasağını çiğneyerek greve giden Bekaert işçileri, yılın son günü imzalanan sözleşmenin ardından üretime başladılar. Yapılan açıklamaya göre, ücretlere ilk altıncı ay için %84,87, diğer altıncı aylar için enflasyon artı iki puan artış sağlanacak. Sosyal haklara %100 artış yapılacak ve 18 günlük grev sürecinden kaynaklı ücret ve prim kesintisi olmayacak. İfade edilenlere bakıldığında Bekaert işçileri mücadele sürecini kimi ekonomik kazanımlarla tamamladılar. Bu önemli bir gelişme. Ancak Bekaert grevinin esas önemi, sermayenin dayatmalarına boyun eğmemek, grev yasağını tanımayarak grev hakkına sahip çıkmak ve var olan TİS düzenine darbe vurmak oluşturmuştur. 

Bekaert sermayesinin BMİS ve Özçelik-İş’in örgütlü olduğu iki ayrı fabrikasında %50 zam dayatmasında ısrar etmesi üzerine grev kararı alınmıştı. Greve bir gün kala Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle grev yasaklandı. AKP iktidarı bir kez daha sermayenin imdadına koşarak masadaki düşük zam dayatmasına omuz verdi. BMİS yöneticilerinin açıklamalarına göre, Bekaert sermayesi yasağın geleceğini bildiği için geri adım atmadı ve süreç uyuşmazlıkla noktalandı.

Yıllardır TİS masalarında arkalarına aldıkları sermaye iktidarı ile birlikte adeta tek kale maç yapan kapitalistler, bu duruma kızmak dışında kılını kıpırdatmayan sendika bürokratları kanıksanmış bir atalet tablosunu birlikte yaratmışlardı. Sermayenin masaya koyduğunun altına imza atılıyor, en iyi durumda uzatmalarda Yüksek Hakem Kurulu sefaleti onaylıyor ya da kimi zaman masada verilenin dahi altında sözleşmelere imza atılıyordu.

Yıllardır grev yasağı ve YHK, işçilerin tepesinde bir sopa olarak sallandı. Sermaye ve devlet için sefaleti dayatmanın aracı, sendika bürokratlarının ise mücadele kaçkınlığına gerekçe üretme basamağı idi. “Greve çıkarsak yasaklanır, bir şey yapamayız”, “Grev yasaklanırsa, YHK daha düşük bir oranla süreci kapatır” cümleleri her tondan sendika bürokratının ağzına pelesenk ettiği cümlelerdi.

İşçi sınıfının bilinç ve örgütlülüğünün zayıflı olduğu bugünkü koşullarında, sınıf mücadelesi kendini daha çok sendikal alanda ifade edebiliyor. Sendikal mücadeleyi ise TİS masasına sıkıştırarak ve ücret pazarlığı derekesine indirgeyen sendika ağaları, sermaye-devlet-sendika bürokratı elbirliğiyle oluşturulan TİS düzeni ile bugünkü tabloyu yarattılar. Bekaert işçileri bu algıya, örülmek istenilen atalet duvarına, etrafı kuşatan yasaklar zincirine ilk darbeyi vurdu. Kuşkusuz henüz başlangıç, henüz duvarlar yıkılmadı ama yürünecek yol, artık görmek istemeyen herkes için daha belirgin hale geldi. Bekaert işçilerinin, işçi sınıfı hanesine yazılan esas kazanımı budur.

Geçmişte bu konuda kabarık sicilleri bulunan BMİS bürokratlarının bunu nihayet anladıklarına dair açıklaması da önemli. Bu konuda ne kadar samimi olduklarını görmek için çok beklemek gerekmeyecek elbet. Ek zam tartışmaları, vergi dilimleri, promosyonlar ve yaklaşan MESS Grup TİS süreci diğer birçok şeyin yanı sıra metal fabrikalarında sürecin hareketli geçeceğinin somut göstergeleri. “Yeni bir dönem başlatmak”, “grev yasaklarını çöpe atmak” konusunda tez canlı BMİS yöneticileri, bunu fabrikalarda sınamak zorunda kalacakları bir dönemle karşı karşıya olduklarını bilmelidirler.

***

Sınıf mücadelesi karşılıklı güçler dengesi üzerinden sürer. Güç kimde ise yasa odur. İşçi sınıfının bu mücadelede en önemli silahı üretimden gelen gücüdür. Türlü engellerle bunun önüne geçmek, yaratılan bilinç ile çizilen sınırların içine hapsetmek işçi sınıfını kötürüm hale getirir. Bugün içinde bulunulan çalışma ve yaşam koşulları, sermayenin yıllardır bu konudaki başarısının göstergesi sayılmalıdır. Devletin ve sendika ağalarının katkılarıyla birlikte kuşkusuz. İşçi sınıfı bugüne kadar mücadele etmeden hiçbir hak kazanamamıştır. Elindekini kaybetmekten kurtulamamıştır. Uzlaşmaz sınıf çıkarları, kararlı bir mücadele iradesi ve engelleri aşma kararlılığı olmadan, buna uygun bir örgütlenme gerçekleştirilemeden işçi sınıfının hiçbir hak kazanamayacağını sayısız kez gösterdi.

Sermaye düzeninin bir bütün olarak dayattığı ekonomik ve sosyal yıkım saldırıları, bu saldırıların yolunu düzleyen çok yönlü kuşatma yarılmadan püskürtülemez. Baskı, zorbalık, yasaklar, çoğu durumda keyfi dayatmalar işçi sınıfının ancak fiili-meşru mücadelesi sayesinde geriletilebilir, ekonomik ve sosyal hak kazanımı elde edebilir. Bekaert işçilerinin mücadelesi ile 2022 yılının ilk aylarından itibaren ek zam talepli bir dizi fiili mücadele sürecinin ortaya çıkardığı temel gerçeklik budur. İşçi sınıfının kazanımı bu gerçekliğin bilinciyle atacağı adımlara bağlıdır.

Kamu TİS görüşmeleri başladı!

Kamu işçilerinin TİS görüşmeleri başladı. Yaklaşık 700 bin işçiyi doğrudan ilgilendiren 2023-2025 yılını kapsayan sözleşme görüşmelerinin ilki 20 Ocak günü gerçekleştirildi. Görüşmeye ülkenin en büyük ve kamuda örgütlü işyerlerini temsilen Türk-İş katıldı. Kısa süren ilk görüşmenin ardından Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay bir açıklama yaparak bilgilendirmelerde bulundu.

Yüzbinlerce kamu işçisini doğrudan ilgilendiren bir sürecin sessiz-sedasız başlamasının yanı sıra, ilk görüşmenin ayrıntılarına dair hiçbir şeyin söylenmediği “bilgilendirmede” uzun bir süredir yinelenen tekerlemeler ifade edildi. Ancak Ergün Atalay’ın ifade ettiği şu konu, TİS sürecinin nasıl ele alındığını özetler nitelikte. Atalay’ın ifadesine göre, Türk-İş adına sürece Genel Mali Sekreter Ramazan Ağar katılacak. 23 Ocak günü ise Hak-İş’in Genel Başkan yardımcılarıyla bir toplantı yaparak gündemleri konuşacaklar.

Süreç başlamış, ilk görüşme gerçekleştirilmiş, geçelim kamuoyunun bilmesini 700 bin işçinin hiçbiri ne olduğunu bilmiyor. Sendikalar yeni oturup süreci konuşacak, talepler ve bir plan çıkartacak! Hal böyle olunca kim, kimin adına, nasıl bir talep belirleyecek sorusu akla geliyor. Bugüne kadar sorulan neredeyse her soruya, “toplumun razı geleceği bir rakam” dışında bir şey söylemeyenlerin TİS sürecini bir mücadele süreci olarak görmedikleri biliniyor. İlk görüşmeler gerçekleştirildiği halde, kapalı kapılar ardında sürdürüleceği açık olan bir sürecin AKP iktidarının kamu işçisine neyi reva görüyor ise öyle noktalanacağı açık.

Ergün Atalay’ın yaptığı kısa açıklamanın satır aralarında ifade ettiği bir başka gerçek ise, kamuda 10-15 yıllık işçilerin ücretlerinin asgari ücret dolaylarına geldiği itirafı. Dün asgari ücret görüşmelerinde “asgari ücret alan sendikalı işçi yok!” diyerek kendini aklamaya çalışan sendika ağası, bugün sendikalı ve üstelik kamuda çalışan işçilerin asgari ücrette eşitlendiğini söylüyor.

Görünen o ki, işçiler inisiyatif alıp mücadeleye girişmezlerse, Kamu TİS süreci de bizzat sendika ağaları tarafından bir ihanet sözleşmesi olarak imzalanacak.