İçindekiler:

8 Ağustos 2022
Sayı: KB 2022/27

Örgütlü, kitlesel, birleşik direniş!
Savaş histerisi dinmiyor
Sao Paulo gemisi ölüm saçmaya geliyor!
Yayılmacı dış politika duvara tosluyor
Saray rejimi, kapitalistler, çeteler...
TÜSİAD şefi de saray rejiminden yakınıyor
Rejimin irini KPSS'de patladı
"Bırakınız kirletsinler"...
Kazanmayı yeniden hatırlamak!
TPI'daki fiili grev üzerine...
"İkinci kemandan da öte"
Asalak bir burjuvanın hezeyanları...
MİB'den metal işçilerine çağrı
Gençlik ve gençlik hareketinin sorunları
DGB'den KPSS üzerine açıklama
Enerji krizi ...
IMF dünya ekonomisi için karamsar
Almanya'da emek-sermaye çelişkisi
Şükrü Akçadağ yoldaş yaşamını yitirdi
Zeliha yoldaş kavgamızda yaşıyor!
"Bir kitap okudum hayatım değişti"*
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

“Bir kitap okudum hayatım değişti” *

 

Baki Duman’ın “Sinan ve Dersim... Bir dönemin tanıklığı” kitabını elime aldığım ve bitirdiğim andan beri yazmak istedim. Daha fazla kişiye ulaşsın ve daha fazla kişide iz bıraksın diye. Ancak takdir edersiniz ki Sinan yoldaşın hayatı vesilesiyle yazılan Baki Duman’ın kitabına dair yazmak “biraz zor”.

***

Yoldaşın mücadelesinin anlatıldığı yazılar, ona dair söylenenler, ölümü de dahil olmak üzere hayat pratiği üzerine söz söylemeyi zorlaştırıyor. Bunu o “mükemmeldi” manasında ifade etmiyorum, ki ona dair söylenenler de ne kadar çok “insan” olduğunu yeterince anlatıyor. Aynı şekilde bu kitap üzerine söz söylemek de zor, kitap ifade etmiş her şeyi. Ama biz Sinan’ın yoldaşları olarak zorluk karşısında pes edecek değiliz, bundan dolayı da kitabın bende bıraktığı izleri sizinle paylaşmak isterim…

Nazım bir şiirinde diyor ki:

“Dünyaya erken geldim diye kahretmedim hiçbir zaman. Ben yirminci asırlıyım ve bununla övünüyorum…”

Yani biz de dünyaya geldiğimiz zamanla ilgili bir kahretme durumu yaşamıyoruz ama sonuçta kitapta anlatılan dönemleri okuduk. Sadece okumuş olsaydık keşke ancak ‘70’leri, ‘80’leri, ‘90’ları ve kısmı olarak 2000’leri yaşamış bir “eski” devrimcilerin anlatımları ile de büyüdük/büyüyoruz. Politik faaliyetin bir yerinde, ne zaman ağzınızdan düzenin kötülüklerine dair bir kelime çıksa, bu dönemi yaşamış ve bugün ise düzene kapaklanmış kimileri dikildi önce karşımıza. Hem de her döneme has üsluplarıyla ve birbirine çok benzeyen cümlelerle… “Şimdi gençsin anlamazsın, bir arkanı dönersin sana bunları anlatanlar kaçmış”, “Sen oje sürememek ne demek biliyor musun”, “Bizim zamanımızda çok yiğit sandığımız adam ajanmış”…

Yani bunların hepsi yaşanmıştır, hiçbiri de şimdi olmayacak şeyler de değil. Ancak en temel mesele sanıyorum yine Nazım’ın şiirinde var: “Bana yeter yirminci asırda olduğum safta olmak, bizim tarafta olmak ve dövüşmek yeni bir alem için”

***

Yeni bir alem için dövüşenlerin yaşamları bizlere gerçek manada yol gösteriyor. Vazgeçmeyen, pes etmeyen, değerleri, idealleri ve ilkeleri olan bir yaşamın onurunu paylaştırıyor.

Her yerde kişisel gelişim rehberleri, yaşam koçları insanlara ancak belli bedenlere sığan insanlar olur, sağlıklı beslenir, spor yapar, dil öğrenir ama bunları yaparken yanınızdaki tüm insanları ezerek geçerseniz “mutlu” olabileceğini anlatıyor.

Genç kuşaklara “kişisel gelişim” uğruna bir kalıp uygulandığı, her şeyi tüketmeye endeksli bir yaşam hazırlandığı bir dönemde “idealler” denildiğinde akla kişisel ve bireysel hırslar geliyor. Kendisi mutlu olmak için herkesi mutsuz etmeye, başarılı olmak için her yolu mubah görmeye hazır, her şeyin kolayını bulan, yıkan, tüketen bir birey prototipi istiyor bu çürümüş düzen. Doğallığında tüm ilişkileri, duyguları ve yaşam pratiği bunun üzerine kurulu oluyor.

“Bir şey mi istiyorsunuz, o zaman yapın” diyor, Adam Smith’in “Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler” sözü sadece iktisadi bir söz olarak değil yaşamın tüm zerresine sinen bir anlayışı anlatıyor. Bir kitap okuyup hayatı değişen, bir kilo verip vücudunu istediği şekle soktuğunda mutlu olan ama yaşamındaki ve dünyada hiçbir şeyden sorumluluk duymayan, sistemin istediği gibi düşünen ve tüketen bireyler…

Buraya nasıl mı geldik?

Her tarihsel dönem kendi insanını üretiyor. Devrimci yükseliş dönemlerinde ve gericilik dönemlerinde öne çıkan özellikler, yapılacaklar vb. elbette farklı. Ancak “Gideni ve gelmekte olanı anlamak” devrimci kalmak ile mümkün…

***

Dedik ya asrımızdan kahretmiyoruz, zorunluluklarımız özgürlüğümüz… Sinanlar kendilerine dayatılanı reddetti, yoldaşlarından ve davasından vazgeçmedi, eskiyi, köhneyeni, ayağa zincir gibi takılanı, ağırlıklarını attı ve yürüdü…

 “Sinan ve Dersim” kitabında anlatılanlar sadece yaşanan bir anı değil, yaşanacak güzel ve kötü günlerin nasıl bir zemin üzerinde yükseleceğini bir kez daha gösterdi bana. Devrimci bir programın ve ilkelerin nasıl bir güvence olduğunu, devrimci değerlerin yaşamın her alanında üstün tutulması gerektiğini bir kez daha anlattı.

“Sinan ve Dersim” kitabında sadece Sinan yoldaş açısından değil gerçekten bir dönemin insan profilleri açısından da bugüne kalan çok şey var. Kişisel hırs ve duyguların körleştirdiği bir inancın insanı köleleştiren, değersizleştiren, düşmanla aynılaştıran yanlarını gösteriyor bazı kimlikler. Bazı kimlikler emeğin, emektarlığın, yoldaşlığın, kendi istek ve düşüncelerini bir davaya vermenin güzelliğini anlatıyor.

***

Şimdi bu dönemden genç bir devrimci olarak anlatılanlara baktığımda olayları, olguları ve yorumları bir kenara bıraktığımda, hataları ve sevaplarıyla bir kez daha aynı sadelikte hayran olunacak bir devrimci gördüm. İnsan her şeyde kendine bir pay çıkarıyor… Sade olan bir devrimcinin, Sinan yoldaşın sadece bir yoldaşı olmaktan gurur duydum… Bu büyük ailenin parçası olmaktan onur duydum…

Sinan yoldaş diye bahsetsem de kitapta anlatılan aslında iki ayrı dünya ve “insan” kalabilme hali…

* Kişisel gelişim kitaplarının bilindik tanıtım cümlesi. Hayatımızı değiştirmek istiyorsak örgütlenmek şart.

İstanbul’dan bir sınıf devrimcisi