İçindekiler:

8 Ağustos 2022
Sayı: KB 2022/27

Örgütlü, kitlesel, birleşik direniş!
Savaş histerisi dinmiyor
Sao Paulo gemisi ölüm saçmaya geliyor!
Yayılmacı dış politika duvara tosluyor
Saray rejimi, kapitalistler, çeteler...
TÜSİAD şefi de saray rejiminden yakınıyor
Rejimin irini KPSS'de patladı
"Bırakınız kirletsinler"...
Kazanmayı yeniden hatırlamak!
TPI'daki fiili grev üzerine...
"İkinci kemandan da öte"
Asalak bir burjuvanın hezeyanları...
MİB'den metal işçilerine çağrı
Gençlik ve gençlik hareketinin sorunları
DGB'den KPSS üzerine açıklama
Enerji krizi ...
IMF dünya ekonomisi için karamsar
Almanya'da emek-sermaye çelişkisi
Şükrü Akçadağ yoldaş yaşamını yitirdi
Zeliha yoldaş kavgamızda yaşıyor!
"Bir kitap okudum hayatım değişti"*
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

TPI’daki fiili grev üzerine…

 

TPI‘nin iki fabrikasında 6 Temmuz günü başlayan ve 22 Temmuz günü tüm taleplerin kabul edilmesiyle sonuçlanan fiili grev önemli dersler içeriyor. Amerikan sermayesinin dayatmaları, sendikal bürokrasinin konumlanması/duruşu, işçilerin dirayeti, mücadelenin öne çıkan pozitif yönleri ve zayıflıkları önümüzdeki dönemde toplam sınıf hareketinin gelebileceği noktaların altını çizmek ve mücadeleye hazırlık bakımında önemli dersler barındırıyor.

TPI fabrikalarında özellikle son yıllarda tırmandırılan baskı, mobbing, ayrımcılık, astım-alerji gibi etmenlerle çalışma koşullarının kötüleştiği bir fabrika. Yetkili sendika olan Petrol-İş’in sermayeden yana tavrı, işçi lehine çözülemeyen sorunlarda işçilerin inisiyatif alma bilincini yarattı. Tüm bunlar birleşerek bir birikim oluştu. Bu biriktirme ekonomik krizle birlikte bir noktaya gelerek patladı ve kendiliğinden bir eylemsellik başladı. 6 Temmuz günü yönetimin “işten çıkanlar bile pişman olacak” diye pazarladığı iyileştirme oranı %5 olarak açıklandığında, TPI 2’deki (Menemen) işçiler “çalışmıyoruz” diyerek iş bıraktı. İş bırakma eylemi hol hol, bölüm bölüm ve nihayetinde iki fabrikada birden fiili bir greve dönüştü.

İşçiler Amerikan TPI sermayesinin ezberini bozdu!

TPI sermayesi devletin açık desteğini alan, Çalışma Bakanı’nın “kimseye yedirtmem” dediği, yoğun sömürü sayesinde 3. fabrikayı açmaya hazırlanan bir Amerikan tekeli. Yönetim ise, bugüne kadar işçilerin sorunlarını hep baskı ve tehdit yoluyla çözmeye alışmıştı. Bu uygulamaları işçiler eylemdeyken de sürdürdüğüne tanık olduk. Eylem sürdükçe 200‘e yakın işçi atıldı. Bunların büyük kısmı önceden fişlenen işçilerdi. Geri adım atmış gibi göründüğü %9‘luk teklifin yapılmasının ardından kabul görmeyince “%5 iyileştirmeyi bile yapmayacağız” diyerek tehditlerini sürdürdü. Yıllardır ezerek yönettikleri işçilerin dirayeti ve mücadele kararlılığı karşısında panikle hatalar yaptılar. Çok sayıda işçi atarak ve eyleme bile katılmamış işçilerin çıkışını vererek, ihtarlar çekerek hep katı davrandılar. Bildikleri en iyi yöntem ise işçinin iradesini kırmaktı. Mesele çoktan zam meselesi olmaktan çıkmış, işçilerin kazanarak fabrikaya girişinin önüne geçilmek istenmişti. Ancak bunu başaramadılar. TPI işçisi sermayenin vicdansızlığına türlü örneklerinden tanıktır. Belki bunlardan kamuoyuna yansıyan biri hepimizin hafızasındadır. Pandeminin başlarında vardiyaya girmeden yan yana gelen işçilerden birinin “en azından herkese test yapılsın, çalışacaksak kafamız rahat çalışalım” demesine dahi tahammül etmeyerek bunu söyleyen işçiyi işten çıkarmışlardı. Sermayenin genel tutumu işçilerin bu mücadeleyi kararlılıkla yürütmesinin en önemli nedenlerinden biridir.

İşçi inisiyatifi eline aldı, sendikal bürokrasi mücadeleyi görmezden geldi!

Sendikal bürokrasi her yerde olduğu gibi TPI‘de de mücadeleyi boğmak ve yalnızlaştırmak için elinden geleni yaptı. Sadece şube yönetimi değil, Petrol-İş Genel Merkezi ile diğer şubeler de suskunla süreci izledi. Petrol-İş İzmir Şube Başkanı tescilli sendika kahyası Orhan Zengin, iyileştirme oranına yani %5 için “makul” dedi. %9 teklifini işçiye kabul ettirmek için işten atılanları kullandı, onları pazarlık malzemesi yaptı. Konuşmalarında işçiyi cesaretlendirmek yerine “istemeyen girsin çalışsın” diyerek hareketi bölen tutumlar içine girdi. TPI 1‘de dört defa %9 zam teklifini kabul ettirmek için oylama yaptırdı, 4 defa hayır cevabı karşısında yine sandık kurdurttu. Sendikanın avukatı yalanlarıyla adeta sermayenin avukatlığına soyundu. Amirlerin işçiyi işbaşı yapmaya ikna etmeye çalıştığı toplantılara engel olmak yerine “onların hakları var, yapabilirler” diyerek bölünme ihtimalini derinleştirdi. Atılan işçiler kapıda kendi imkanlarıyla direndi. İçeride direnen işçiler yemek-su gibi ihtiyaçlarını arkadaşlarına taşıdı. Sıcağın altında tüm taleplere rağmen bir çadır ya da şemsiye kurulmadı. Önlük-pankart gibi direnildiğini gösteren tek bir adım atılmadı. Kısacası atılan işçiler kendi kaderine terk edildi, hiçbir organizasyon yapılmadı, işçiler kendileri inisiyatif alarak kapıda dirayetle durdular. Çünkü eylemin kazanması için fabrikaya giren arkadaşlarına cesaret vermeleri gerektiğinin bilincindeydiler. Şube genel kurulu yaklaşmamış olmasaydı, sendikacıların eylemleri bitirmek için daha cüretli davranacağına kimsenin tek bir şüphesi de yoktu! Daha önce sözleşmeyi sattığı zaman yediği küfürleri hatırlamış olacak ki, koltuk sevdasından dolayı işçilere dönüp “siz ne derseniz, onu yapacağım” demek zorunda kaldı. Ancak Tetrapak fabrikasına gidip tek liste halinde çıkılmazsa işten atılma tehditleri savurmayı da ihmal etmedi. Delege seçimlerini eylem süreci içerisinde gizleyerek, muhalif delege adaylarının atılmasını fırsata çevirerek demokratik bir seçim yapılmasını bugünden engellemek istedi.

Petrol-İş Genel Merkezi tıpkı TÜPRAŞ’taki işten atma sürecinde olduğu gibi ortadan kayboldu. 3600 işçi direnirken klimalı odalarında direnişin bitmesini beklediler. Son gün gelip işçinin kazanımlarını kendi başarıları gibi aktarırken yüzleri bile kızarmadı. Diğer şube yöneticileri, temsilciler ve de işçiler bu önemli direnişte TPI işçilerini yalnız bıraktı. Merkezin açık desteklemeyen tutumu herkesin üzerinde göze batma korkusu yarattı, öncü-ilerici işçiler dahi bundan çekinerek dayanışma görevini yerine getirmedi. TÜPRAŞ, PETKİM, Ravago, Solufert, DYO gibi fabrikalarda bu direniş karşısındaki sessizlik, sendikal bürokrasinin etkisiyle aşılamamış oldu.

Halihazırda işçinin günlük hiçbir sorununu çözmeyen, çoğu kez İnsan Kaynakları görevini üstlenen sendika yönetimi işçilerle arasında ciddi bir açı yaratmıştı. Yılları bulan sendikal bürokrasinin hakimiyeti sözleşmenin satılmasının ardından kitlesel tepkiyle kırılgan hale gelmişti. Üst üste gelişen süreçle işçiler artık bu yöneticiler ve bu anlayışla yol yürüyemeyeceğini görmüş, kendi göbek bağını kendisi kesmeye hazırdı. Orhan Zengin ve sendikaya duyulan güvensizlik, yaşanan fiili grevde işçinin satışa karşı temkinli ve hazırlıklı olmasını, dirayeti kendine duyduğu güveni, oluşturduğu birlik ise kararlılığını sürdürmesini sağlamıştı. Böylece fiilen her aşamada kararlar birkaç yönetici ya da temsilciye değil, toplam işçinin yönelimine göre alındı. Bu durum eylem kararlılığı yarattıysa da toplam düzeyden ve durumdan kaynaklı olarak örgütlülük ve bilinç alanında aynı zamanda bir zayıflığı da kendi içinde taşıması demekti.

Eksiklik ve zayıflıkları tamamlayalım, örgütlülüğümüzü güçlendirelim!

TPI işçileri kararlı bir mücadele verdiler. Dirayetle türlü oyunlara ve baskılara karşı geri adım atmadılar ve kazandılar. Ancak asıl mücadele şimdi başlıyor. Kazanımları korumak, haklarımızı geliştirmek, daha büyük mücadelelere hazırlanmak için eylem sürecindeki eksiklik ve zayıflıklara dönüp bakmak, buradan dersler çıkarmak önümüzdeki dönemde de kazanmak için oldukça önemli. Belki de en önemlisi iç örgütlülüğün zayıflığıydı. Öyle ki sandık oylamasında düşüncelerin karışık olduğu görülüyordu. Sağlam bir örgütlülük ve iyi bir önderlik tek ses olmanın kaynağıdır. Ya da sendikal bürokrasi eylemdeyken iki güne bir tatile çıkartırken, vardiya vardiya direnişle bütünlük sağlanamazken ve disiplin açısından zayıflık gösterilirken, iki fabrika arası koordinasyon tam sağlanamazken, bu gibi sorunlar direnişin düzeyini belirlemiş oldu. Pek çok işçi fabrikayı terk etmeme, herkesin toplanması, kapanma ve de işgal üzerinden tartışsa da hayata geçirilemedi. Bu aynı sorunun bir başka sonucudur. Kaldı ki T2‘de işçiler 8-16 vardiyasında evlere gitmeme kararı aldığında servisler iptal edildi, 16-24 vardiyasıyla birleşmesine izin vermemek için fabrikalar belirsiz süreli kapatıldı. Bu aşamaya gelindiğinde kararlılıkla yapılmak istenen uygulanamamış oldu. Tabii ki sermaye eylemin gelebileceği noktadan tedirgin olarak son tahlilde geri adım atmış oldu. Yani mücadelenin büyüme riski dahi kazanımı getirdi.

Eylemin iç zayıflıklarının yanında kamuoyundaki ilgisizlik de bir etkendi. Fabrikaların yerleşimden uzak yerlerde kurulu olması, hatta birinin serbest bölgede olduğu için girişinin sorun olması bunun bir nedeni. Sol hareketin direnişe ilgisizliği, ilginin son anlarda kısmen yaratılmasının yanında ilgi gösterenlerin de destek olma dışında mücadeleyi büyütebilecek politika ve önerileri kuramamış olduğunu gördük.

Kimi gruplar bu direnişi seçime endeksleyerek muhtevasını görmedi, hala da işçinin tabandan gücünden çok bürokratik mekanizmalara bel bağlandığı gözlemlendi.

PİB sayfası işçinin kürsüsü oldu ve TPI işçisiyle omuz omuzaydı!

Petrokimya İşçileri Birliği, yaklaşık 6 yıldır TPI işçilerinin belirli gündemleri tartışmaya açmak, sorunları ve beklentileri ifade etmek için yazdığı bir sayfaydı. Şube genel kurulundan Orhan Zengin‘in Kemtaş ihalesine müdahalesine kadar, avukatı üzerinden işçilerin tazminatını gasp etmeye çalıştığı birçok gelişme kamuoyuna sayfa üzerinden duyuruldu ve müdahale edildi. Son süreçte pandemide yaşanan haksızlıklar ile sözleşme öncesi ve satış sonrası işçilerin kürsüsü olmaya devam etti. TPI eylemsel süreç ile birlikte tam anlamıyla Petrokimya İşçileri Birliği, TPI işçilerinin birbirini cesaretlendirdiği, bilgileri paylaştığı, önerilerini sunduğu, bölümler ve iki fabrika arasında koordinasyon sorununu bir parça da olsa çözebildiği bir mecra haline geldi ve işçilerin kürsüsüne dönüştü. İlk günden beri mücadeleyi ilerletmek ve büyütmek adına müdahaleler gerçekleştirildi. Sorunlara çubuk büküldü, uyarılarla eksikliklerin tamamlanması yönünde çaba harcandı. İki fabrika arasında mekik dokunarak özellikle atılan işçiler yalnız bırakılmadı. İşçi arkadaşlar kendi aralarında planlayarak PİB‘in konuşması için ortam yaratıldı. Böylece tüm süreci, olanakları, iyi yönleriyle ifade eden ve mücadeleyi kazanımla sonuçlandırmayı hedefleyen bir konuşmayla işçilere seslenildi. Edinilen tüm birikim ve deneyimlerle yol gösterici olmaya çaba harcandı, zaman zaman eylem içinde öneriler karşılık buldu.

Fiili-meşru mücadele ne sermaye ne de sendikal bürokrasisi durabildi!

Sonuç olarak, TPI işçisinin mücadelesi işçi sınıfı için önemli bir deneyimdir. Bu deneyimin sınıf cephesinden bir sıçrama düzeyi yaratacağı konusunda şüphe yoktur. Sendikal bürokrasi yıllar içinde kastlaşırken ve mücadelenin önünde ve kazanımdan çok kayıp getirirken artık bunun işçinin tabandan kararlı mücadelesiyle aşılabileceği görülmüş oldu. Bürokrasi ile ifade ettiğimiz anlayışın artık sınıfın ihtiyaçları karşısında etkisizleştiği, mücadele yol ve arayışların ocak-şubat ayından itibaren gelişen iş bırakma ve fiili grevlerden aldığı güçle birleşerek kendi yolunu çizdiği bir sürece giriyoruz. Masa başı, uzlaşmacı ve yasalcı tutumların aşılmasıyla işçilerin büyük sermayedarlara bile kafa tutarak kazanım elde edebileceği ortaya çıktı. Tabanın iradesiyle bürokrasinin etkisinin kırılması ve sendikal hareketteki değişim isteği sadece Petrol-İş içerisinde değil, sınıfın tüm bölüklerinde yankısını bulacaktır. Daha örgütlü, program ve ilkelere sahip, kendini eğitip donatan, kendi fabrikasından başını kaldırıp sınıfsal düşünen ve davranan işçi, sömürüye karşı mücadelesini büyütecektir. İşçi sınıfına kazandırdıklarıyla, açtıkları yolla TPI işçilerini en devrimci duygularla tekrar selamlıyor, bundan sonraki mücadelelerde de omuz omuza olacağımızı bir kez daha ilan ediyoruz.

Petrokimya İşçileri Birliği

26 Temmuz 2022