İçindekiler:

8 Ağustos 2022
Sayı: KB 2022/27

Örgütlü, kitlesel, birleşik direniş!
Savaş histerisi dinmiyor
Sao Paulo gemisi ölüm saçmaya geliyor!
Yayılmacı dış politika duvara tosluyor
Saray rejimi, kapitalistler, çeteler...
TÜSİAD şefi de saray rejiminden yakınıyor
Rejimin irini KPSS'de patladı
"Bırakınız kirletsinler"...
Kazanmayı yeniden hatırlamak!
TPI'daki fiili grev üzerine...
"İkinci kemandan da öte"
Asalak bir burjuvanın hezeyanları...
MİB'den metal işçilerine çağrı
Gençlik ve gençlik hareketinin sorunları
DGB'den KPSS üzerine açıklama
Enerji krizi ...
IMF dünya ekonomisi için karamsar
Almanya'da emek-sermaye çelişkisi
Şükrü Akçadağ yoldaş yaşamını yitirdi
Zeliha yoldaş kavgamızda yaşıyor!
"Bir kitap okudum hayatım değişti"*
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Sao Paulo gemisi ölüm saçmaya geliyor!

E. Eren Yılmaz

GEMİSANDER başkanı çok laf etmiş ama hiçbir şey söylememiş!

Uzun bir süredir ülkeye gelecek Brezilya donanmasına ait, asbest başta olmak üzere birçok zehirli madde barındıran Sao Paulo‘nun Aliağa Semi Söküm Tersanesi‘ne getirilerek parçalanması işlemi tartışılıyor. Normal şartlarda Türkiye‘de adet olduğu üzere böylesi gündemler konuşulmaz, ilgili yerler susup süreci geçiştirerek, bildiğini okumaya devam eder. Ancak bu kez konu toplumun geniş kesimlerinin tepki göstermesiyle basında sıklıkla tartışıldı, çeşitli tepki eylemleri örgütlendi, kimi kampanyalar açıldı. Hal böyle olunca konuyla ilgili ve sorumlu olan kurum ve kişiler açıklama yapmak zorunda kaldılar. İlk açıklama Çevre Bakanlığı’ndan geldi: “Konu kamuoyunun bildiği gibi değildi. Her şey kitaba uygun yapılıyordu.” 

Meselenin esas muhatabı olan Gemi Geri Dönüşüm Sanayicileri Derneği (GEMİSANDER) Başkanı Kamil Önal da bir açıklama yaparak konuya ve tartışmalara kendi cephelerinden cevap verdi. Peki ne dedi? Hiçbir şey! “Konu bilinçli olarak çarpıtılıyordu, konuşanların elinde hiçbir belge yoktu, yapılan her işlem ülke ve uluslararası standartlara uygundu, Gemi Söküm Tersanelerinde sıklıkla denetimler yapılıyordu, ülkeye çok fazla katma değer katıyorlardı vs...” Gemi söküm işlemlerinde çevre ve insan sağlığını gözeten standartlara uymadıkları birçok veri ve belgeyle ortada. Ancak konuya dair birçok cümle kurup hiçbir şey söylememek gibi bir standarda harfiyen uydukları kabul edilmesi gereken bir gerçek. GEMİSANDER başkanı da standart olarak ancak buna uyabilir.

Avrupa’nın çöplüğüyüz. Plastik vb. atıklar “geri dönüşüm” gibi pek çevreci bir söylem eşliğinde, ülkeye geri dönüşüm açısından “katma değer” yaratıyoruz gibi cilalı sözlerle, gözü dönmüş bir kâr hırsının güdülediği adımlar atılıyor. Bu ülke sermayesinin ne kadar çevreci olduğunu gelen gemilerle taşınan çöplerden, orman ve tarım arazilerine kurulan madenlerden, nükleer santral girişimlerinden, termik santral bacalarından vs. biliyoruz. Hepsi de ülkeye “katma değer” üretiyor!

Sermayenin bu “çevreci faaliyetlerine” son yıllarda giderek büyüyen ve dünyada ilk sıralara yerleşmekle övünen Aliağa Gemi Söküm Tersanesi eklenmiş bulunuyor. İş cinayetlerinin, meslek hastalıklarının, asbest ve kurşun zehirlenmelerinin, doğayı-çevreyi-havayı ağır metallerle kirletmenin gündelik iş olduğu bu tersaneler şimdi de Sao Paulo gemisinin sökümüyle, güya standartlara uygun işlemler yaparak “büyük bir hizmete” hazırlanıyor.

Asalak tersane patronlarının derneğinin başındaki zat, gelen gemide çok miktarda asbest olduğunu söyleyenlerin elinde hiçbir belge olmadığını ifade ediyor. Kendine buradan gerekçe üretmeye çalışıyor. Hakkını teslim edelim, en azından asbestin varlığını reddetmiyorlar. Sadece miktarının o kadar yüksek olmadığını belirtiyorlar.

Peki birkaç ay evvel, Gökhan Han isimli gemide hiçbir kuşkuya yer bırakmayacak belge ve deliller ortada iken “ne yaptınız” diye sormak gerekmez mi? Neden çıkıp iki cümle sarf etmediniz. Bugün, Sao Paulo gemisi üzerinden uluslararası standartlar lafı geveleyen, Çevre Bakanlığı ve tersane patronlarının o zaman ki standardı neredeydi. Hangi denetimlerden bahsediyorsunuz? Gemi Söküm işçisine çıplak elle asbest söktürürken, çevre ve insan sağlığı açısından hangi kriterleri işletiyorsunuz? Sorunlar uzatılabilir. Ama sermaye açısından bu sorular yersizdir çünkü, ülkeye “katma değer üretiyorlar.” İşte sermayenin çevreye, insan sağlığına baktığı tek kriter.

GEMİSANDER başkanı çok laf söylüyor ama, kendisinin de kabul ettiği abestin oranı konusunda o çok önemsediği belgelerden birisini göstermiyor. Gemi sökümde somut ve belgelere dayalı işlemeler konusunda ağzını açmıyor. Sao Paula gemisinin Brezilya ve Hindistan‘da söküm işleminin neden reddedildiğini izah etmiyor. Diyor ki; “Bizde burada yaşıyoruz, bu havayı soluyoruz. Korkulacak bir şey yok.” Kendince var olan iddiaları böyle çürütüyor. Bu ülke Çernobil patladığında, çay ve fındıkta radyasyon olmadığını kanıtlamak için çay içme, fındık yeme gösterileri düzenleyen bakanlar gördü. Sonradan anlaşıldı ki, içilen çay Karadeniz‘den toplanan çay değil. Ne denir ki?

Sıklıkla ifade edildiği gibi madem Çevre Bakanlığı ve GEMİSANDER yaptıkları işlerde büyük bir rahatlık ve açıklık taşıyorlar, o halde açın tersaneleri denetime. Çalışma koşullarından zehirli maddelere vs. birçok konuda uzman, yetkili kurum var, çevre örgütleri var, işçilerin birlikleri var. Neyi saklıyorsunuz kamuoyundan?  

Asbest ve bir dizi zehirli madde barındıran geminin ülkede sökümü sadece sökümü gerçekleştirecek işçilerin değil, bir bütün olarak geniş bir alanda yaşayan insanların ve çevrenin sağlığını ciddi anlamda tehdit ediyor. Kendi haline bırakıldığında para ve kâr dışında hiçbir şey düşünmeyen sermayedarların bu konuda “kurallara” uygun davranmasını bekleyemeyiz. Gemi söküm işçisinin içinde bulunduğu çalışma koşulları ve uygulamalar, laf gelince ifade etmekten pek mutlu oldukları o “standartlarının” ne kadar boş olduğunu gösteriyor. Alınabilecek en küçük önlemi almadıkları için işçileri ölümüne çalıştıranlar, yaralanmaları ve sakat kalmaları olağanlaştıranlar, iş ekipmanlarını bile işçinin kendisine aldıranlar, denetleme diye sadece çay içmeye gelip giden denetçiler gerçeği ortada iken aksini düşünmek abestir. Tersanelerde kendi cumhuriyetlerini kurarak kendilerine göre kurallar belirleyenler, çevre ve insan sağlığı açısından büyük bir risk taşıyan böylesi bir gündem karşısında sorumlu olamazlar. Bu sorumluluğu bağımsız kuruluşlar, dernekler, işçi ve çevre örgütleri temel bir mücadele gündemi haline getirerek alabilirler.