İçindekiler:

19 Haziran 2022
Sayı: KB 2022/22

Birleşik direniş, topyekun karşı koyuş
Kapitalistlere rant aktarmanın yeni adı
Sermaye sınıfının çarkları "tıkırında"
Kent yağmasına karşı mücadeleye!
Kumarhanede hep kasa kazanır!
Kontrollü gerginlik
İşçi direnişleri yaygınlaşıyor
Kirli savaşlara karşı sınıf savaşı!
TÜSİAD kodomanları gidişattan rahatsız
Koç aynasında sermaye
Paramaz ve yoldaşlarını anarken...
Lufthansa'da mücadele kazandı
"Tek kutuplu dünya düzeni sona ermiştir!"
Emperyalist savaş baronları Kiev'de!
AB'den gaz alımı anlaşması
Güncel durum ve gençlik mücadelesi
Çocuklarımızın bilinci bulandırılmak isteniyor!
Sistemin itirafı
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Krizleri yönetmenin formülü: Kontrollü gerginlik

K. Ali

 

Emekli Büyükelçi Namık Tan, Artı Tv’de katıldığı ‘Odak’ programında Türkiye-Yunanistan arasında son haftalarda yeniden gerginleşen ilişkilere dair sorulan bir soruya, iki tarafın da sorunları çözmek yerine ‘kontrollü gerginlik’ politikasında anlaştıklarını belirterek, Erdoğan’ın ‘sorunları’ bir iç politika malzemesi olarak kullandığını söyledi. Erdoğan tarafından tırmandırılan gerginliğin temelinde Miçotakis’in ABD’ye yaptığı ziyarette Biden tarafından kabul edilmesinin yanı sıra ABD Kongresi’nde yaptığı konuşmanın coşkuyla karşılanmasının Erdoğan’ı rahatsız ettiğine vurgu yaptı.

Türk ve Yunan egemen sınıfları ekonomik krizlerin derinleştiği, toplumsal sorunlarla baş edemedikleri ve seçim dönemlerinde çözmek yerine buzdolabında muhafaza ettikleri Türk-Yunan ‘sorunlarını’ kaşıyıp kışkırtarak ‘kontrollü gerginlik’ politikaları izliyorlar. Milliyetçi söylemlerin dozunu arttırarak emekçi halkların dikkatini yakıcı ekonomik sorunlardan dış “düşmana” yönlendirmenin vesilesi yapıyorlar. Böylece ‘kontrollü gerginlik’ politikaları iki taraf için de oldukça işlevsel oluyor.  

2020 yazında Doğu Akdeniz’deki doğal kaynaklar üzerinden iki tarafın da kışkırttığı gerilimlerin çatışmaya dönüşeceği ‘beklenirken’, Almanya’nın devreye girmesiyle her iki taraf geri adım atmış, başlatılan görüşmelerde gerginliğin dozu düşürülmüştü. Ankara-Atina hükümetleri arasında başlayan görüşmelerin arkasında Almanya olduğu halde, o dönem basında çıkan haberlerde, Türk yetkililerin ikili görüşmelerde Yunanistan’ın Türkiye’ye “üçüncü devletleri taraf etmeden ilerleme” sağlanması talebinin Ankara tarafından olumlu karşılandığı yazılıyordu.

Özcesi, her iki taraf da emekçi halkları aldatıp milliyetçi hezeyanlarla zehirleyerek komşu ülke halklarının dostluk ve dayanışma zeminini berhava ediyorlar. Tırmandırdıkları gerilimlerin dozunu işlerine geldiği her durumda aldatıcı barışçıl çözüm görüşmeleri yoluyla halkları aldatmanın manivelası yapıyorlar. 

Son haftalarda Erdoğan tarafından tarihsel ‘düşmanlık’lara da atıf yapılarak kışkırtılan Yunan düşmanlığının temelinde dün olduğu gibi bugün de ekonomik ve toplumsal buhranla beş edememe ve yaklaşan seçimlerde iktidarını yitirme korkusu vardır. 1995 sonunda iki ülkeyi çatışmanın eşiğine getiren ‘Kardak’ krizi de derin ekonomik bunalım ve toplumsal çalkantılar döneminde patlak vermişti. Çiller›in sarsılan iktidarını kurtarmak için ‹bizde çakıl taşı verilmez’ diyerek kurtarıcı olarak sarıldığı ‘Kardak’ krizi de iktidarının ve partisinin ekonomik buhranın girdabında un ufak olarak tarihin çöplüğüne atılmasını önleyememişti. Yıkılan Çiller iktidarının yerini emekçi halklar örgütsüz ve dağınık oldukları için kendi lehlerine çözmede başarısız kalmasını fırsata çeviren egemen sınıflar, yıpranan iktidarı değiştirerek yollarına devam edebilmişlerdi.

Erdoğan, Batı emperyalist finans merkezlerden dilendiği kredileri bulup durumu seçimlere kadar idare edemezse sonunun hüsran olacağını tarihsel deneylerden biliyor. Saray rejiminin batı emperyalist merkezlerden dilendiği ekonomik ve siyasal destek beklentisinin yeterli düzeyde karşılık bulması bir yana üstüne-üstlük bir de kendi yerine Miçotakis’in mayıs ayında Beyaz Saray’da ağırlanarak ABD Kongresi’nde konuşmasına olanak sağlanması Erdoğan’ı hayali-sükûta uğrattı.

Yunan düşmanlığının yanına “NATO karşıtlığı”nı da ekleyerek cami çıkışında Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya üyeliğini onaylamayacaklarını açıklayan Erdoğan, batı emperyalist blokunu bir kez daha şaşkınlığa uğrattı. Finlandiya’nın NATO’ya üyeliğini Erdoğan’ın istediğini açıklayan Finlandiya başbakanı, Erdoğan’ın değişen tavrının bir sürpriz olduğunu ve anlam veremediğini söyledi.

Miçotakis’in ABD Kongresi’nde, her iki taraf için de ‘kontrollü gerginlik’ politikalarının önemli malzemelerinden biri olan Kıbrıs’taki bölünmeden dolayı Ankara’yı suçlayarak, Türkiye’ye F-16 satışının da durdurulmasını talep etti. Erdoğan, bu durumu iç politikada için fırsata çevirerek, “Artık benim için Miçotakis diye birisi yok” diyerek saldırganlık dozunda çıtayı yükseltti. Efes Tatbikatı’nın bu yıl mayıs ayı sonunda “Efes-2022” adıyla başlaması üzerine militarist kıyafetlerle medyanın karşısına geçerek ‘’Miçotakis diye birinin olmadığı’nı söyleyen Erdoğan, ‘’Kendine gel. Türkiye adaların silahlandırılması konusunda uluslararası anlaşmaların kendine tanıdığı hakları kullanmaktan geri durmayacaktır” diyerek şantaj politikasını militarist tehditle takviye etti. Erdoğan’ın ‘Miçotakis çıkışı” ve militarist şantaj ve tehditti Atina tarafından ise Ankara “tüm köprüleri yakıyor” şeklinde değerlendirildi. Böylece Yunanistan’da yaklaşmakta olan seçimler öncesinde içerde milliyetçilik zehriyle Yunanistan emekçilerini zehirlemenin vesilesi yapıldı.

 

 

Tutuklanan gazeteciler derhal serbest bırakılsın!

Sermaye iktidarının zorbalığı özgür basını susturamaz!..

 

Saraya biat etmeyen gazetecileri ‘baş düşman’ belleyen AKP-MHP koalisyonu, histerik bir şekilde gerçekleri söyleyen basın emekçilerine saldırıyor. Bu saldırganlık genelde muhalif basını hedef almakla birlikte, Kürt basınının üstüne daha gözü dönmüş bir şekilde gidiyorlar.

Saray rejiminin en belirgin özelliklerinden biri şoven-ırkçılıkla malul olmasıdır. Bu konuda da önceki yönetimleri fersah fersah geride bırakan bu rejim, sadece Türkiye’de değil bölge genelinde Kürt halkının kazanımlarını ortadan kaldırmak için her yola başvuruyor. Diyarbakır’da onlarca gazetecinin gece yarıları evleri basılarak gözaltına alınması ve ardından tutuklanması, rejimin efendilerini adeta esir alan şoven-ırkçı histerinin vardığı boyutu gözler önüne serdi.

8 gün gözaltında tutulan gazetecilerden 16’sı mahkemenin sabaha karşı aldığı bir kararla tutuklanarak zindanlara kapatıldı. Aralarında JİNNEWS Müdürü Safiye Alagaş, DFG Eşbaşkanı Serdar Altan, Mezopotamya Ajansı Editörü Aziz Oruç, Xwebûn Yazıişleri Müdürü Mehmet Ali Ertaş’ın da bulunduğu 16 gazeteci, ‘gazetecilik’ faaliyetlerinden dolayı, saray rejiminin yargısı tarafından tutuklandı. 

Tutuklama kararı, Kürt basını şahsında tüm muhalif basın emekçilerini hedef alan pervasız bir saldırıdır. Zorbalığa karşı direnerek gerçekleri dile getirmeye devam ettikleri için tutuklanan gazeteci arkadaşlarımız derhal serbest bırakılmalıdır.

Tutuklanan gazeteciler arkadaşlarımızla dayanışma içinde olduğumuzu belirtiyor, zorbaların gücünün gerçekleri dile getirme iradesi karşısında aciz kalacağını bir kez daha hatırlatıyoruz.

Özgür basın susturulamaz!

Tutuklanan gazeteciler derhal serbest bırakılsın!

Kızıl Bayrak