9 Kasım 2018
Sayı: KB 2018/42

İşçi sınıfı hakları, onuru ve geleceği için mücadele etmelidir!
Çürümüşlük diz boyu!
Barınma bir haktır, rant alanı değil!
Sınıf devrimcilerine yönelik polis baskınları
Saraya milyarlar halka tasarruf!
Ücretlere derhal zam yapılsın!
Kıdem tazminatının fona devri için ‘ilk adım’
Sermayeye arsa tahsisine “istihdam” çarpıtması
Sendikamız yöneticilerine hapis cezası verildi!
Atölyeden holdinge: Sanko
Rusya’da devrim ve proletarya devriminin sorunları - H. Fırat
Filistin direnişini tasfiye çabaları boşa düşecektir!
“Bütün düzen bir tahterevalli”
Kapitalizm şiddet üretir, kapitalizme karşı mücadeleye!
Mesleki eğitimde üretim yarışı ve ücretsiz kölelik gerçeği
“Eşit, parasız, bilimsel, anadilde eğitim!”
“40 paralık adam” ve bugüne dersi
Geçmişin umudu üreten deneyimlerini anı olmaktan çıkarmalıyız!
Bir gün
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Bütün düzen bir tahterevalli”

 

İşçi sınıfının evrensel ozanı Bertolt Brecht, kapitalist sistemi tanımlarken, “Bütün düzen bir tahterevalli” der. Bu tahterevallide üsttekiler yukarıda olmayı, birilerinin altta olmasına borçludur. Tüm asalak sermayedarlar, servetlerini işçilerin yarattığı artı-değere borçludur. İşçi bir günde yarattığı değerin ancak karnını doyurabilecek kadarını alabilirken, kalan büyük kısmına kapitalist el koyar. İşçi ile kapitalist arasındaki bu uçurum sürekli olarak açılır, keskinleşir.

Bilim ve teknikteki tüm gelişmelere rağmen 19. yüzyılı aratmayan çalışma saatleri, kölece çalışma koşulları bugün hâlâ hüküm sürüyor. Teknolojideki ilerlemelerle birlikte daha kısa sürede çok daha fazla ve nitelikli ürün çıkartabilmek, çalışma saatlerini kısaltmanın ve çalışma koşullarını iyileştirmenin koşullarını yaratıyor. Ama tam tersine, bunu büyük bir işsizler ordusu yaratarak işçi ücretlerini aşağıda tutmanın bir yoluna çeviren kapitalistler kârlarını sürekli katlarken, tam da bu sebeple işçiler daha da yoksullaşıyor. Bu mutlak yoksullaşmanın yanı sıra esnek istihdam politikalarıyla güvenceli çalışma günümüzde işçiler için bir hayale dönüşmüş durumda. Dünya genelinde yaygınlaşan esnek istihdam politikalarıyla bir fabrikada makineden daha değersiz metalar haline gelen işçiler, bu uygulamalarla aynı zamanda bölünüyor, parçalanıyor.

Zengin daha zengin, yoksul daha yoksul

Bu temel gerçekler, kapitalist-emperyalist kuruluşların dahi gizleyemediği somut verilerle her geçen gün doğrulanıyor. Yapılan bir araştırmaya göre, 900 milyon insan günde 1.9 doların altında bir gelire sahip. Dünyada 300 milyon işçi mutlak yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Önümüzdeki dönemde, üç işçiden birinin yoksulluk sınırının altında kalacağı öngörülüyor. Nüfusun üçte biri emekli aylığı alamıyor. Alanların yüzde 52’si yetersiz aylık alıyor. Açlık ve yoksulluğun en etkili olduğu bölgelerin başında Asya geliyor, Afrika kıtasında ise halkın yarısı yoksulluk içinde yaşıyor. Almanya gibi ekonomisi ileri düzeyde bir ülkede 15.5 milyon insan yoksulluk içinde yaşıyor. Ve yoksulluğun bedelini her zamanki gibi en çok çocuklar ödüyor. UNICEF’in açıkladığı verilere göre, 2016 yılında tam 5.6 milyon çocuk açlık ve yoksulluğa bağlı hastalıklar sebebiyle yaşamını yitirdi.

21. yüzyılda hâlâ açlıktan ve hastalıktan ölen çocukların var olduğu bu dünyada zenginler ise her geçen gün daha da zenginleşiyor. İsviçre bankası UBS ve ekonomi inceleme şirketi PwC tarafından kamuoyuna açıklanan rapora göre dünya genelinde milyarderlerin elindeki toplam servet son 5 yıl içinde hızla artarak 8.9 trilyona ulaştı. Bu servet sadece 2016’dan 2017’ye yüzde 19 arttı.

Milyarderlerin ülkelere göre dağılımı ise şöyle: Avrupa’da her 5 milyarderden biri Almanya’da yaşıyorken, İngiltere’de 55, Fransa’da 42, İtalya’da 43, İsviçre’de 35 milyarder bulunuyor. Çin ise emek-sermaye çelişkinin çarpıcı bir örneğini oluşturuyor. Ucuz işgücü cenneti Çin’de tam 373 milyarder var. İşçilere kölece bir çalışma rejiminin dayatıldığı Çin, tam da bu sayede, bir yılda 55 yeni milyarder yaratmış bulunuyor. UBS ve PwC’nin uzmanlarına göre, önümüzdeki üç yıl içinde Çin’deki milyarder sayısı ABD’dekini geçecek.

***

Yine Brecht’in sözleriyle, “Ve ancak; aşağıdakiler, aşağıda oturduğu sürece kalabilirler orada.” Bundan dolayıdır, en ufak bir kıvılcımı “ayaklar baş mı olacak” korkusuyla bastırmaya çalışmaları. Dünyadaki tüm bu zenginliği yaratan ancak kendileri yoksulluk içinde ölenler hep birlikte ayağa kalktıklarında, bu tahterevalli tersine dönecek, tüm insanlığın birlikte üretip eşit yaşadığı özgür yarınlar kurulacaktır.

 

 

 

 

İran’a yaptırımda AB-ABD çatlağı

 

Siyonist İsrail’in çıkarlarını korumayı kendine vazife edinen Trump yönetimi, İran ile 5+1 (Rusya, Çin, ABD, İngiltere, Fransa+Almanya) ülkeleri arasında imzalanan nükleer anlaşmadan geçen aylarda çekilmişti. Siyonist şeflerin tezahüratla karşıladığı Trump’ın kararının ikinci aşamasında İran’a yaptırım vardı. Nitekim Trump yönetimi, nükleer anlaşma gereği 2015’te kaldırılan yaptırımların 5 Kasım’da yeniden başlatılacağını ilan etti.

Her gün Filistin’de cinayetler işleyen siyonist rejim, İran’a yaptırımların yeniden başlatılması kararını yine sevinçle karşıladı. Trump yönetimi ile İsrail arasındaki ilişkileri pekiştiren ‘İran’a yaptırım’ kararı, ABD ile AB arasındaki çatlağı ise derinleştirmeye adaydır. Zira İngiltere dahil AB devletleri yaptırıma karşı çıkıyor.

Yıllardır ABD emperyalizminin “saldırgan köpeği” rolü üstlenen İngiltere’nin de AB ile birlikte hareket etmesi, İran’a saldıran Trump’ı bu konunda yalnız bıraktı. Tabii Trump’ın saldırganlığına tam destek veren siyonist İsrail’i saymazsak…

Ortak açıklama yayınlayan Avrupa Birliği (AB), Büyük Britanya, Almanya ve Fransa, ABD tarafından İran’a yönelik yaptırımlara karşı olduklarını açıkladılar.

Üç ülkenin dışişleri bakanları ile AB Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini imzalı açıklamada, İran’la 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmasının (JCPOA) devamının önemine vurgu yapıldı.

İran’da yatırım yapan bazı AB menşeli şirketler ambargodan dolayı çekilmeye başlasa da, nükleer anlaşmaya imza atan Fransa, Almanya, İngiltere üçlüsü politika değişikliğine gitmeye meyilli görünmüyor. Zira İran’la ilişkiler konusunda çıkarları ABD ile çatışıyor.

İsrail’in çığırtkanlığına, ABD’deki siyonist lobilerin basıncına rağmen AB devletleri ortak bir tutumla Trump yönetiminin aldığı yaptırım kararına uymayacaklarını ilan ettiler. Bu tutum, ABD-AB ilişkilerinde daha önce pek rastlanmayan cinstendir. Bu yönüyle yeni bir eğilimin habercisi görünüyor.

İngiltere, Almanya, Fransa üçlüsünün tereddütsüz bir şekilde ABD’den bağımsız tutum alması, iki emperyalist güç arasındaki çatlağın derinleşme eğiliminde olduğuna işaret ediyor. Elbette taraflar birbirlerini idare etmeye çalışacaklar. Yine de bu ayrışma, AB emperyalistlerinin eskisi kadar ABD’ye angaje olmak istemediklerini gösteriyor. Trump yönetiminin pervasızlığı ise, iki emperyalist kamp arasındaki çatlağı daha da derinleştirmeye aday görünüyor.