19 Ekim 2018
Sayı: KB 2018/39

Emekçiler dur demedikçe fatura kabarmaya devam edecek
Cinayet ve “çirkef üçgeni”
Pazarlık kozundan barışma hediyesine dönüşmek
Rahip ve “bağımsız yargı” rezaleti
AKP iktidarında açlık ordusu büyüyor
“Tasarruf” derken ödenekler arttırıldı
MİB MYK Ekim Ayı Toplantısı Sonuç Bildirgesi
Suriyeli işgücü veya kölelik kapılarında yaşam
İGA CEO’su günah çıkartırken 3. havalimanının değişmeyenleri
Kriz, işçi toplantısı ve ötesi
Anısı ve davası hep yaşayacak!
Yarım asır taşıdığın kızıl bayrağı yükseklerde tutacağız!
Senin mücadelen bizlere ışık tutacak!
Yoldaşların senin bıraktığın mirasa daha sıkı sarılacaklar!
Yarım asırlık devrimci adanmışlık!
Fransa’da kapsamlı saldırılara karşı işçi ve emekçilerin mücadelesi sürüyor
Dünyadan işçi-emekçi eylemleri
Adaletsiz düzende “adil olmak!”
Kadının yeri neresi?
Zindan direnişlerinde ölümsüzleşenler kavgamızda yaşıyorlar!
Kürt ulusunun kanayan yüreği
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kadının yeri neresi?

 

Kapitalist sistem, anarşik üretim modelini, yarattığı tüketim çılgınlığı ile tamamlamaktadır. Sistem, tüketim çılgınlığını kışkırtmak için çeşitli araçlara ihtiyaç duyar ve bunların en önde geleni şüphesiz reklamlardır. Bugün teknolojik ilerleme ile geniş bir ağın sahibi olan reklamlar tüketim çılgınlığını topluma pompalamaktadır. Elbette reklamların tek işlevi bu değildir. Kapitalist sistemin nemalandığı toplumsal yargıları besleyen, milliyetçi histerileri körükleyen, sınıfsal ayrımları karartan ya da tersinden sınıf atlama hevesleri yayan reklamlar toplumun algılarında yapılan operasyonlar için kullanışlı birer silahtırlar. Bu gerçeklik, geçtiğimiz hafta sonuçları açıklanan bir araştırma üzerinden de rahatlıkla görülebilmektedir.

Söz konusu araştırma “Türkiye’de Effie TV Reklamların 10 Yıllık Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Karnesi” başlığını taşıyor. Araştırma Bahçeşehir Üniversitesi (BAU) İletişim Fakültesi Reklamcılık Bölümü ile Reklam Verenler Derneği Reklamda Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Platformu tarafından yapılmış.

9 Effie Yarışması’nda ödül kazanmış olan 489 televizyon reklamı üzerinden yapılan araştırmada reklamlarda ana karakterlerin cinsiyeti ve kadın ve erkeklerin resmedildikleri ortamlar mercek altına alındı.

İşte reklamların toplumsal cinsiyet rollerine çanak tutan rolünü de açığa çıkaran sonuçlar:

Reklamların cinsiyeti: Erkek!

Araştırmada reklamlarda boy gösteren ana karakterlerin sadece %35’ini kadınların oluşturduğu belirtildi. Ana karakterde kadınların yer alışının ise yıllara göre düşüş gösterdiği açıklandı. Örneğin 2007-2011 yılları arasında ana karakterlerin %44’ü kadın iken 2016-2018 yıllarında bu oranın %35’e düştüğü vurgulandı.

Genel olarak yardımcı rollerde bulunan kadınların bedenlerinin metalaştırılarak birer “cazibe” merkezi olarak kullanılması bu araştırma kapsamında ele alınmıyor. Ancak araştırmada yer alan ve kadın bedeninin “görsel malzeme” olarak kullanıldığını gösteren olguyu ise cinsiyet eşitsizliğinin dış ses olarak kullanım oranlarında bulmak mümkün. Reklamlarda erkek dış ses oranı %89 iken kadınlarda bu oran sadece %10.

Kadınlar evde, erkekler işte!

Araştırmada cinsiyetlerin resmedildikleri ortamlar da incelendi. Sonuçlar “kadının yeri evidir” temalı toplumsal yargıların reklamlarla körüklendiğini gözler önüne serdi. Araştırma, reklamlarda kadınların %43’ünün ev ortamında gösterildiğini kaydederken, sadece %10 gibi düşük bir oranda işyerinde gösterildiğini açıklıyor. Erkeklerde ise oranlar birbirine yakın. Denilebilir ki erkekler reklamlarda her yerdeler. Reklamlarda erkek karakterlerin %22’si işyerinde, %22’si açık havada, %20’si ev ortamında gösterildi. Bir diğer dikkat çeken istatistik ise 2016-2018 yıllarında reklamlarda kadın ana karakterlerin %32’sinin çalışan olarak gösterilmesine rağmen hiçbirinde kadının işyerinde resmedilmemesidir.

Kapitalizmde kadının yeri

Araştırmanın sonuçları her ne kadar genel bir “kadın” kategorisi kullanarak sınıfsal ayrımları silse de “kadının yeri evidir” gerici bakışının reklamlar aracılığı ile işlendiğini göstermesi açısından önemli veriler sağlıyor. Ancak bu gerici bakış elbette sadece reklamlarla işlenmiyor. Derinleştirilmek istenen toplumsal yargıların bir yansımasını gördüğümüz reklamların yanı sıra kadının yerinin kocasının-babasının yanı olduğunu, kadının kocasına itaat etmesi gerektiğini anlatan okul kitaplarından evlilik rehberlerine kadar bir dizi kanaldan bu yapılıyor. Keza kız çocuklarının evlilik yaşına dair verilen fetvalardan pantolon giyen kadına tecavüzü reva gören gerici odakların açıklamalarına, kadını üretimin dışına iten ekonomik-sosyal politikalardan kadına kaç çocuk doğurması gerektiğinin vaaz edilmesine kadar birçok yol ve yöntem kullanılıyor. Kapitalizm gerek gerici odaklarının ağzından gerek devletin yasaları aracılığıyla gerekse elindeki medya gücüyle kadının yerinin dört duvar arası olduğunu bağırmaktadır.

Kapitalist sistemin bağırdığı bu “yer” kadını köleleştirmek adına kullanılagelen en uygun ve en geleneksel zindandır. Gelenekseldir, çünkü yüzyıllardır toplumsal alışkanlıkların ve dinsel kabullenişlerin öğretileri bu yeri işaret etmektedir. Uygundur, çünkü bu yerin sisteme masraf olmayacak gardiyanları, bu yerin dışına çıkıldığı takdirde kendiliğinden oluşan, adına mahalle baskısı denilen ve kadının her daim hüküm giydiği bir mahkemesi vardır. Ve en önemlisi de bu yerde çocuk-yaşlı bakımının aralarında bulunduğu toplumsal birtakım işler kadın tarafından karşılıksız olarak görülmektedir.

İkinci sınıf cins olarak görülen kadın için dört duvarın parçalanması, kadının sokaklara ve meydanlara çıkması, hele ki üretim içerisine girip bir birey olarak toplumsal gelişime katılması kapitalizm nazarında kadınların hakları ve özgürlüğü için mücadeleye girişmelerinin bir zeminidir. Bu sebeple kadın istihdamını arttırma yalanları eşliğinde kadına gerisin geri gösterilen bu “yer” kapitalizmin kendisini kurtaracağı burçlardandır.

Eşitlik ve özgürlük için!

Kadın işçi ve emekçilere, daha genel olarak ise kadınlara yönelen bu gerici kuşatmayı parçalamak kadın işçi ve emekçilerin ellerindedir. Ancak onlar sınıf mücadelesinin saflarında erkek sınıfdaşlarının omuzbaşlarındaki yerlerini aldıklarında bu köhne sistem tüm gerici algılarıyla birlikte tarihin çöplüğüne yollanabilecektir. Bu sebeple, kapitalist sistemin ideologları istedikleri kadar “ev, ev, ev!” diye bağıradursun, kadının yeri üretimdir, toplumsal yaşamın tam merkezidir!

Z. Kaya