19 Ekim 2018
Sayı: KB 2018/39

Emekçiler dur demedikçe fatura kabarmaya devam edecek
Cinayet ve “çirkef üçgeni”
Pazarlık kozundan barışma hediyesine dönüşmek
Rahip ve “bağımsız yargı” rezaleti
AKP iktidarında açlık ordusu büyüyor
“Tasarruf” derken ödenekler arttırıldı
MİB MYK Ekim Ayı Toplantısı Sonuç Bildirgesi
Suriyeli işgücü veya kölelik kapılarında yaşam
İGA CEO’su günah çıkartırken 3. havalimanının değişmeyenleri
Kriz, işçi toplantısı ve ötesi
Anısı ve davası hep yaşayacak!
Yarım asır taşıdığın kızıl bayrağı yükseklerde tutacağız!
Senin mücadelen bizlere ışık tutacak!
Yoldaşların senin bıraktığın mirasa daha sıkı sarılacaklar!
Yarım asırlık devrimci adanmışlık!
Fransa’da kapsamlı saldırılara karşı işçi ve emekçilerin mücadelesi sürüyor
Dünyadan işçi-emekçi eylemleri
Adaletsiz düzende “adil olmak!”
Kadının yeri neresi?
Zindan direnişlerinde ölümsüzleşenler kavgamızda yaşıyorlar!
Kürt ulusunun kanayan yüreği
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Emekçiler dur demedikçe fatura kabarmaya devam edecek

 

Ekonomi alanından yansıyan gelişmeler Türkiye kapitalizminin yaşadığı krizin önümüzdeki günlerde giderek ağırlaşacağını gösteriyor. Erdoğan yönetiminin “kriz yok” demagojisinin aksine bütçe açığı büyüyor, enflasyon dizginlenemiyor, borç batağı ise sürekli derinleşiyor. Dahası, şirket iflaslarına varan gelişmelerin önümüzdeki günlerde artarak devam edeceği belirtiliyor.

Mevcut tablonun işçi sınıfı ve emekçilerin yaşamında yarattığı yıkım ise fazlasıyla açık: İşten atmalar, ücretlerin erimesi, çalışma koşullarının ağırlaşması, sömürünün katmerleşmesi...

Hal böyleyken AKP iktidarı perdenin önünde başka, arkasında başka türlü konuşuyor. Bir yandan toplumu “ekonomide kurtuluş savaşı veriyoruz” türü yalanlarla paralize etmeye, kendisine yedeklemeye çalışan iktidar, öte yandan sermayeye krizi fırsata çevirme çağrısı yapıyor. Hem de gün aşırı bir zaman dilimi içerisinde, toplumla alay edercesine... Gerçekte bu olup bitenler Erdoğan yönetiminin ekonomik kriz karşısında açmazlarının da her geçen gün derinleştiğini gösteriyor. Gündeme getirdikleri “döviz bozdurma”, “enflasyonla mücadele” ya da “devlet bütçesinde tasarruf” kampanyaları ise ölü doğmuş birer proje olmanın ötesine geçemiyor. Bu nedenle, kötü hazırlanmış mizansenler üzerinden sunulan bu türden kampanyalar düzen muhalefeti dahil birçok toplumsal kesim tarafından ciddiye alınmıyor, tepkiyle karşılanıyor.

***

Yapısal olarak döne döne kriz üreten kapitalist sistem gerçeği yerli yerinde dururken ve güncel krizin gelişiminde önemli bir yer tutan emperyalizmle kölece bağımlılık ilişkileri devam ederken, Erdoğan yönetimi tarafından kriz karşısında gündeme getirilen çözüm programlarının emekçileri aldatmak ve faturayı gerisin geri onlara ödetmekten başka bir anlam taşımadığı yeterince açıktır. Bu konuda 16 yıllık icraatları fazlasıyla aydınlatıcıdır. 2001 krizinin tozu dumanı içerisinde iktidar koltuğuna oturan gerici-faşist AKP, o tarihten günümüze Kemal Derviş’le anılan IMF patentli sosyal yıkım programlarını harfiyen uyguladı. Hem de kendisinden önceki hükümetlere taş çıkartırcasına...

Gelinen yerde birçok bilim insanı ve iktisatçı Erdoğan yönetiminin bir kez daha IMF vb. emperyalist kuruluşların kapısına gitmekten başka bir yolunun olmadığını belirtiyor. Bugün için ABD emperyalizmi ile yaşadığı siyasi kriz ve gerilen ilişkiler AKP'yi açmaza alarak ekonomik kriz üzerinden efendisi ile ortak adımlar atmasını zora sokuyor olabilir. Fakat deneyimler üzerinden biliyoruz ki, emperyalist burjuvazi söz konusu çelişkileri kendi lehine çözüme bağlamak ve krizin ağır yükünü bir kez daha emekçilerin sırtına yıkmak için AKP gericiliği ile her türlü kirli ilişki içerisine girmekten geri durmayacaktır. Bu konuda Erdoğan yönetiminin alacağı tutumun ne olacağı da fazlasıyla açık. Geçtiğimiz günlerde “çözüme bağlanan” Rahip Brunson olayı, efendi ile uşak arasında ortaya çıkan konjonktürel sorunların ne yönde aşılacağının güncel bir örneği olarak yerli yerinde durmaktadır.

Tüm bu nedenlerle işçi sınıfı ve emekçiler AKP gericiliğinin kriz üzerinden yaydığı safsatalara ve sözde anti-emperyalist söylemlere inanmamalıdır. Onlar emperyalizme göbekten bağlıdır ve varlıklarını kapitalist-emperyalist sisteme borçludur. AKP tayfası “kriz yok”, “ekonomi alanında kurtuluş savaşı veriyoruz” vb. söylemler üzerinden emekçileri kandırmayı ve krizin yükünü bir kez daha emekçilerin sırtına yıkmayı amaçlamaktadır.

***

Öte yandan, AKP iktidarı ekonomik ve siyasal alanda giderek ağırlaşan kriz dinamiklerine, ortaya çıkan karmaşık ve ağır tabloya rağmen süreci yönetebiliyor olmayı büyük oranda emekçilerin örgütsüzlüğüne, hareketsizliğine ve önemli bir kesiminin de açık desteğine borçludur.

İşçi sınıfı cephesindeki örgütsüzlük, dağınıklık ve gerici düzen siyasetinin etkileri, dünden bugüne burjuvazinin krizi yönetebilmesinin en temel etkenlerinden olageldiler. Zira kriz, ancak edilgen ve örgütsüz yığınlara kolayından fatura edilebilir. Kriz koşullarında tekleyen kapitalizmin çarkları işçi sınıfı ve emekçilerin boynundaki zincir kalınlaştırılarak çevrilebilir.

Yıllardır kapitalist krizin yükünü sırtlayan emekçiler ise örgütsüzlüğün, dağınıklığın ve edilgenliğin bedelini ağır çalışma koşullarıyla, yoğunlaşan sömürüyle, kitlesel boyutlara varan iş cinayetleriyle, işsizlikle, yoksullukla ve geleceksizlikle ödüyor.

Bu tabloyu tersine çevirmenin yolu ise her şeyden önce işçi ve emekçilerin bu gidişata dur demesinden, krizin faturasını ödemeyi reddetmesinden, sermayenin çok yönlü saldırıları karşısında örgütlü mücadeleyi büyütmesinden geçiyor.