30 Mart 2018
Sayı: KB 2018/13

Emekçiler mücadeleye odaklanmalı!
Krizin faturasını emekçilere ödettirecekler
İşgalin acı faturası
Kirli ilişkilerin aynasında: AKP ve Demirören Holding
Birleşik, kitlesel, militan 1 Mayıs için ileri...
Şeker fabrikalarımıza sahip çıkalım!
Akkim direnişi üzerine
“Uğur Konfeksiyon’da yürüttüğümüz mücadele son bulmayacaktır”
İşçi inisiyatifi her açıdan ve her alanda güçlendirilmeli
“Hakların talep etmekle alınmadığı gerçeğini iyi biliyoruz”
Ortadoğu, Türkiye ve Kürt sorunu - III - H. Fırat
Ticaret savaşları kızışıyor
Yolunu kaybetmiş Avrupa’nın “birliği” ve karanlık geleceği
Fransa’da sular durulmuyor
Almanya’da kamu çalışanlarından uyarı grevleri
Ortadoğu halklarının düşmanı Rheinmetall
Ekim Devrimi’nin 100. yılında Kollontay’ı okurken... / 8
Heybesi barış dolu, umut dolu gelinliğiyle Pippa Bacca
Boğaziçi Üniversitesi’nde yaşananlar üzerine...
Çocuk sömürüsü ile başlayan uysal toplumu yaratma organizasyonu: Çıraklık
Cesaretin ve adanmışlığın adı: Kızıldere
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Cesaretin ve adanmışlığın adı: Kızıldere

 

Hareketli yıllarda...

1960’lı yıllar... Devrim ve sosyalizme olan inanç dört bir yanda dalga dalga yayılıyor, kitleler halinde işçiler, emekçiler, köylüler, öğrenciler kendisini bu dalganın ardında buluyordu. Kentlerde işçi grevleri, üniversitelerde öğrenci eylemlilikleri, köylerde ise ağalara ve tefecilere karşı kitlesel mitingler art arda patlak veriyordu. Döneme damgasını vuran olgu ise, dünyada da büyük bir yankı bulan anti-emperyalist mücadeledir. Vietnam kasabı Kommer’in aracının yakılmasından 6. Filo eylemlerine kadar, gençlik kitlesi anti-emperyalist mücadelenin en dinamik kesimiydi. İşçi grevlerinde, mitinglerde, işgal ve boykotlarda hep en önde yer alan dönemin önderlerinin yolu kırlara doğru genişledi. Çünkü, teoriler yaşamda sınanmalıydı. Bu serüvende onlara yalnızca yollara düşmek kalıyordu. İlk önce köylere gittiler. O dönemin tanıkları DEV-GENÇ’li Hüseyin Cevahir’leri, Sebahattin Kurt’ları, Ertan Saruhan’ları Karadeniz’de bir efsane haline dönüşen 1969’daki “Fındık Miting”inden anımsar en çok. Ezilenlerin, emekçilerin davasına samimiyetle inanan bu genç devrimcileri o dönemin tanıklarından biri şöyle anlatıyordu: “1970’li yıllar... O zaman öğrenciler gelirlerdi kasabalara... Büyük şehirlerden gelirlerdi. Gelirlerdi ve iz bırakırlardı köylerde, kasabalarda. İz bırakırlardı insanların yüreklerinde. Onların gelişleri, kalışları, gidişleri hep söylenceye dönüştü sonraları. ‘Halk’ derler, ‘üretici’ derler, başka bir şey demezlerdi. Her merhabaları, her eylemleri ses getirirdi. Yalındılar. Romantiktiler. Su geçirmez akılları ve yürekleri vardı. Kararları memleketin halini düzeltmeyeydi.”

Devrimci kopuşun ilk meyveleriydi ON’lar!

O dönem büyük kitle hareketini arkasına alan TİP parlamentarizmi ise gençliğin bu dinamizmini karşılamaktan çok uzaktı. 15 milletvekili ile parlamentoya da girilmiş, destek de bulunmuştu. Ancak düzen içinde bir konumda yer alan TİP parlamenterimi aşılmalıydı. Bu yiğit devrimcilerin ufku düzen sınırlarına sığmayacak kadar genişti. Nihayetinde 1971 kopuşu dediğimiz, düzeni tam karşı cepheye alan ve hiçbir uzlaşmaya yer bırakmayan o devrimci atılım gerçekleştirildi. DEV-GENÇ’in bağrından çıkan THKO, THKP-C ve TİKKO örgütleri bu kopuşun birer meyvesidir. Zora dayalı devrim düşüncesi bu örgütlerde yaşam bulur ve pratiğe geçirilir. Bu devrimci çıkışlar ve kitle hareketleri elbette ki oturdukları koltuğun iyiden iyiye sallandığını anlayan sermaye ve devletini harekete geçmeye zorlar. 12 Mart 1971’deki askeri darbenin ardından devrimcilere yönelik yürütülen sürek avında binlerce devrimci gözaltına alındı, işkenceye uğradı, katledildi...

Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan da vardır yakalananlar arasında. Haklarında idam kararı verilmesi gündemdedir. İdamların geri çekilmesi için THKO’lu ve THKPC’li militanlar ortak bir eylem yapma kararı alırlar. Bunun için NATO üssünde çalışan 3 teknisyeni kaçırarak Tokat’ın Niksar ilçesine bağlı Kızıldere köyünde bulunan kerpiç bir eve gelirler. Yapılan ihbarın ardından tek katlı bu yoksul ev dört bir yandan sarılır Türk ve NATO askerleriyle. Evi kuşatan askerlerden birisi “Teslim olun” çağrısında bulunur. Çatıya çıkan Mahir’in yanıtı ise nettir: “Biz buraya dönmeye değil, ölmeye geldik.” Bu cesur ses devrimci iradeyi teslim alamayan sermaye devletine verilen tok bir yanıttır. Can pahasına da olsa inanılan değerlere sıkı sıkıya bağlı kalınır. Çatıda bulunan Mahir ilk vurulandır. Ardından evde bulunan 9 yoldaşı da Mahir gibi birer birer katledilir. Sinan Kazım Özüdoğru, Hüdai Arıkan, Ertan Saruhan, Saffet Alp, Sabahattin Kurt, Nihat Yılmaz, Ahmet Atasoy, Cihan Alptekin, Ömer Ayna katledilirler. Yaklaşık bir ay sonra da Deniz, Yusuf, Hüseyin idam edilirler.

30 Mart 1972 tarihi bu topraklarda devrime adanmışlığın, siper yoldaşlığının, cesaretin adıdır. 10 yiğit devrimcinin; Deniz’i, Hüseyin’i, Yusuf’u idam sehpasından kurtarmak için canı pahasına verdiği mücadeledir. Ve nasıl yaşandıysa öyle ölmesini de bilen, sade ve samimi devrimcilerin mirasıdır bizlere kalan. ON’ların adı her daim sömürüsüz bir dünya için verilen mücadelede yaşayacak, yaşatılacaktır.

D. Yalım

 
§