23 Mart 2018
Sayı: KB 2018/12

Efrîn’i ilhak süreci başladı
Efrîn işgali, Kürt düşmanlığı ve emperyalist yüzsüzlük
Türkiye’de Newroz eylemleri: Newroz direniştir!
Kürdistan’da Newroz’a Efrîn direnişi damga vurdu
Kan gölünden beslenenler, kan gölünde boğulacaklar
İstatistiklerle özelleştirme saldırısı
İşte Cargill gerçeği!
“Asıl düşman ülkenizdedir!”
Köleliğin devletli hali: Kadrolu taşeronluk
DİSK Genel-İş Sendikası CHP’nin arka bahçesi mi?
Ortadoğu, Türkiye ve Kürt sorunu - II - H. Fırat
Trump’lı ABD, daha saldırgan bir döneme açılıyor
ABD’nin Trump’la geçen dönemi
Doğu Akdeniz’de doğalgaz “savaşları”
“Mahşerin Dörtlüsü” ve dönemin siyasal ruhu
Kadınlardan yükselen eşitlik ve özgürlük sesleri
Okyanusun içinde harekete geçen bir damla
DGB 3. Genel Kurulu Sonuç Bildirgesi
Saldırıların “sıradanlaşmasına” alışmamalıyız
“Bilim galip çıkacaktır, çünkü işe yarar”
Kızıl Yıldız: Sosyalist bilimkurgunun ütopik bir örneği
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Trump’lı ABD, daha saldırgan bir döneme açılıyor

 

ABD’de haftalardır devam eden gerginlik nihayet sonuçlandı. Trump, bu kez Dışişleri Bakanı Rex Tillerson’u görevinden azledip, yerine CIA Başkanı Mike Pompeo’yu atadı. Mike Pompeo’dan boşalan CIA başkanlığına ise daha önce CIA başkan yardımcılığını yapan Gina Haspel’i getirdi.

Azılı bir İran düşmanlığı, kararlı bir Rusya, Çin ve Kore karşıtlığı, katı bir İsrail yanlısı olmak, Mike Pompeo’nun en karakteristik nitelikleri sayılmaktadır. Buna Yemen’i kana bulamanın ateşli savunuculuğunu da eklemek gerekir. CIA’daki yardımcısı ve sadık çalışma arkadaşı Gina Haspel’se azılı bir işkencecidir. Tayland’daki işkence merkezindeki dehşet verici işkence uygulamaları, özellikle de tazyikli su işkencesi ile nam salmıştır.

Sadece bu kadarı bile, görev değişikliklerinin ciddi ve oldukça manidar olduğunu anlatmaktadır.

Stratejik çıkarlar, içinde bulunulan dönem ve dönemsel ihtiyaçlar

Olayların ve gelişmelerin seyrinde bireylerin de rolünün olduğu tartışılamaz. Ancak, devletler söz konusu olduğunda, her daim aslolan, o devletin stratejik çıkarlarıdır. Andaki dönemsel ihtiyaçları, hedefleri ve politik ve pratik yönelimleri bununla uyumlu olmak zorundadır. Kişiler ne denli özgün niteliklere sahip olurlarsa olsunlar, nihayetinde söz konusu devletin egemen sınıfının stratejik çıkarlarını temsilen işbaşına gelmişlerdir ya da getirilmişlerdir. İçinde bulunulan dönemin dayattığı ihtiyaçlarla ve öngördüğü politikalarla uyumlu olmak zorundadırlar. Demek oluyor ki öncelikle nasıl bir dönemin içinde olunduğunun, dönemin niteliğinin ve öngördüklerinin doğru analiz edilmesi ve tanımlanması şarttır. Bunun kendisi, söz konusu hükümetleri, kabineleri ve bunlardan oluşan kişileri ya da ekipleri yerli yerine koymamızı da kolaylaştırır.

Örneğin Trump henüz Amerika’nın yerleşik düzeninin ateşli ve kararlı savunucularından Hillary Clinton’la kıran kırana bir başkanlık yarışı içindeyken, CIA ve FBI da dahil “yerleşik kurumlar”a, politikacılara, politikalara ve geleneksel teamüllere sert eleştiriler yöneltiyordu. Başkanlık yarışını kazanırsa eğer, bunun ABD’de ve dünyada, ABD adına dünya siyasetinde yeni bir dönemi başlatacağını açıklıyordu.

Tümü de pervasızlık boyutlarındaki bu eleştiri ve açıklamalar daha o anda “şaşırtıcı” bulunuyor ve pek de ciddiye alınmıyordu. Tüm bu açıklamaların Trump’ın “öngörülemez” kişiliğinden, Wall Street’ten gelme bir dolar milyarderi olmasından kaynaklı, devlet adamı olmaya yabancılığına, acemiliğine ve deneyimsizliğine sayıldı. Ve dahası, kısa süre içinde ABD’nin yerleşik kurum ve kuralları gerçeğine boyun eğeceği, demek oluyor ki ıslah olacağı ya da ıslah edileceği ileri sürülüyordu. Bu duruma direnirse eğer, işbaşında kalamayacağı iddia ediliyordu.

Fakat Trump “öngörülemez” kişiliğinden kaynaklı olduğu söylenen ve hepsi de toplumun geniş bir kesimince oldukça fevri, hatta delicesine bulunan eleştirilerini, açıklamalarını ve bunlara karşılık düşen icraatları sürdürdü. Bununla da kalmadı, birlikte yola çıktığı, kimileri en yakın arkadaşı olarak bilinen pek çok çalışma arkadaşı ile yollarını ayırdı, kabinesinden azletti. Sonuç olarak, Trump hâlâ işbaşındadır ve hâlâ onu bu mevkiye getiren Wall Street lobisinin, petrol ve silah tekellerinin en azından önemli bir bölümünce desteklenmektedir. Bunu, dönemin ve ABD’nin en can sıkıcı gerçeklerinden biri olan milliyetçi-ırkçı ve şoven çevrelerinin desteği tamamlamaktadır.

Demek oluyor ki Trump, Pompeo ve Gina Haspel üçlüsü tesadüfen bir araya gelmemişlerdir. Üçü de dönemin ve dönemin öngördüğü stratejik ve taktik politikalara ve dayattığı ihtiyaçlara karşılık gelen şahsiyetlerdir. Her konuda benzer düşüncelere sahip uyumlu bir ekiptirler.

Trump ve ekibi ABD’yi savaşa hazırlıyor

ABD’de kararsızlıklarla dolu belirsizlikler dönemi sona ermiş bulunuyor. Trump Pompeo’yu dışişlerinin, Gina Haspeli CIA’nın başına getirerek, belirsizlik döneminin sona erdiğini, içeride de dışarıda da savaş politikalarında kararlı olduğunu ortaya koymuştur. O ve ekibi dönemin bir bunalımlar, savaşlar ve devrimler dönemi olduğunun farkındadırlar. Bir büyük savaş aygıtı olan ABD’yi ve onun bir uydusuna dönüşen NATO denilen saldırı, savaş ve iç savaş aygıtını döneme uygun biçimde adata yeniden konumlandırıyorlar ve hazırlıyorlar. Özetle, Trump ABD’ye eski prestijini geri kazandırmak ve sarsılan hegemonyasını tesis etmek ve rakiplerine bunu yeniden kabul ettirmek istiyor. Bu emperyalist bir yeni savaş demektir. Trump her şeyi göze almıştır ve tüm gelişmeler de yeni bir emperyalist savaşa doğru seyrediyor.

Bu çerçevede Trump ve ABD şimdiden ticaret savaşını başlatmıştır. Gümrük vergileri arttırılmış, dışarıdan satışlar da sınırlandırılmıştır. Ucu en fazla Çin’e dönük bu savaş, AB ülkelerini de tehdit eder niteliktedir. Örneğin, Almanya ABD’ye en çok otomobil satan ülkedir. ABD gerekirse buna son vereceğini söylemektedir. Bununla da kalmamış, bir de çelik ürünlerine dönük yüksek vergi alma tehdidinde bulunmuştur.

Biliniyor ki Rusya ve Çin ABD’nin öncelikli hedefleridir. Savaş sadece ticari alanla sınırlı kalmayacaktır. Doğu Akdeniz’i yangın yerine çevirecek bir savaş da onun gündemindedir. Rusya’yı bir yandan cihatçı çetelerle yıpratmaya, diğer yandan da Suriye rejimi üzerinden vurmaya çalışmaktadır. Rusya’nın tüm açıklamalarına rağmen, ısrarla Suriye rejiminin kimyasal silah bulundurduğunu ve kullandığını ileri sürmektedir. İngiltere ve Fransa’yı da yanına alarak, Suriye’ye doğrudan müdahale tehdidi savurmaktadır, ki bu, açıkça Rusya ile karşı karşıya gelmek demektir.

Trump’ın, dünya ve bölgede yükselecek tepkilere aldırmadan, büyük bir kararlılıkla Kudüs’ü İsrail’in başkenti kabul etmesi bir diğer önemli hamlesiydi. Trump, en başta Filistin halkı olmak üzere, tüm Arap ve diğer bölge halklarına dönük bir savaş ilanı olan bu kararı ile sadece Kudüs’ü siyonist barbarların başkenti yapmakla kalmıyor, daha önemli olarak, ABD-İsrail çizgisini tüm bölgede egemen politika ve çizgi haline getirmiş oluyor. Bu ise, daha pervasız bir saldırganlık demektir. İsrail’in Suriye hava sahasını ihlal ederek bir Suriye uçağını düşürmesi, keza ABD’nin Suriye ordusunu bombalama vakası tam da bunun ifadesidir.

Bu arada silah ticareti Trump’la birlikte iki katına çıkmıştır. Dünya silah satışında ABD birinci sıradadır ve en çok silah sattığı coğrafya ise Ortadoğu’dur. Suudilere tek bir seferde 50 milyar, BAE’ye ise 18 milyar dolar silah satmıştır.

Tüm bunların yanı sıra, Trump ve ekibi içeride de sosyal yıkım ve sınıf savaşı hükümeti olarak iş görmektedir ve bundan böyle bu konuda daha acımasız olacaktır. İçeride de dışarıda da saldırganlık ve savaş politikalarını daha da azdıracak, daha bir derinleştireceklerdir.

Sonuç olarak, dönem aynı zamanda bir gericilik dönemidir. Günümüzde emperyalist burjuvazinin, adına burjuva demokrasisi dediği kendi siyasi yönetim biçimi dahi kendisine dar gelmektedir. En başta ABD olmak üzere, her yerde siyasal bir gericilik hakim hale gelmiştir. Faşizm giderek bir tehdit olmaktan çıkıp, bir yakın tehlike haline gelmektedir. Irkçılık günümüzde Trump ve Trump’lı ABD’nin de yükselen değeridir. O tüm bunlarla karakterize olan bugünkü dönemin özgün bir simgesidir.

Başka bir gelişme ile engellenemezse eğer, Trump, Pompeo ve Gina Haspel ekibinin yönetimindeki ABD, dünya işçilerini ve emekçi halklarını, özellikle de Ortadoğu’nun mazlum halklarını bugünkünden de koyu bir karanlığa sürüklemeye devam edeceklerdir. Bu kadarı dahi her yerde sosyal yıkıma, ırkçılığa, faşizme ve savaşa karşı mücadeleyi yükseltmenin tam zamanı olduğunu göstermektedir.


 
§