23 Mart 2018
Sayı: KB 2018/12

Efrîn’i ilhak süreci başladı
Efrîn işgali, Kürt düşmanlığı ve emperyalist yüzsüzlük
Türkiye’de Newroz eylemleri: Newroz direniştir!
Kürdistan’da Newroz’a Efrîn direnişi damga vurdu
Kan gölünden beslenenler, kan gölünde boğulacaklar
İstatistiklerle özelleştirme saldırısı
İşte Cargill gerçeği!
“Asıl düşman ülkenizdedir!”
Köleliğin devletli hali: Kadrolu taşeronluk
DİSK Genel-İş Sendikası CHP’nin arka bahçesi mi?
Ortadoğu, Türkiye ve Kürt sorunu - II - H. Fırat
Trump’lı ABD, daha saldırgan bir döneme açılıyor
ABD’nin Trump’la geçen dönemi
Doğu Akdeniz’de doğalgaz “savaşları”
“Mahşerin Dörtlüsü” ve dönemin siyasal ruhu
Kadınlardan yükselen eşitlik ve özgürlük sesleri
Okyanusun içinde harekete geçen bir damla
DGB 3. Genel Kurulu Sonuç Bildirgesi
Saldırıların “sıradanlaşmasına” alışmamalıyız
“Bilim galip çıkacaktır, çünkü işe yarar”
Kızıl Yıldız: Sosyalist bilimkurgunun ütopik bir örneği
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Köleliğin devletli hali: Kadrolu taşeronluk

 

7 Haziran seçimi ve referandum sonuçlarının ardından kitle desteğinin eridiğini gören AKP hükümeti bir salvo ile bu desteği toparlamak istiyor. Bu suretle 696 nolu KHK ile kamuda çalışan taşeron işçilerine “kadro” yaygarasını koparmaya başladı. “Kayıtsız şartsız, herkese kadro” şeklinde duyurulan haberler gündemde yer almaya başladı. Fakat, gelişmeler gerçeğin hiç de öyle olmadığını göstermiş oldu. Buna rağmen düzenlemenin binlerce taşeron işçisinin kafasını karıştırdığını söylemek yanlış olmayacaktır. Bugün, çeşitli sosyal medya hesapları üzerinden bir araya gelen taşeron işçileri önlerinde kendilerini neyin beklediğini tartışıyorlar. En net olarak ifade ettikleri şey ise; bakan Jülide Sarıeroğlu’nun açıkladığı “ayrımsız herkese kadro” sözünün koca bir yalan olduğu.

Taşeronluk sistemi; sendikasız çalışmanın, ucuz ve güvencesiz işçiliğin hakim olduğu bir sistem. Bu açıdan taşeron çalışma rejimi hem devlet hem de sermayenin iştahını kabartıyor. AKP hükümetinin siyasal ve ekonomik bunalımın derinleştiği bir dönemde böyle bir alanı ortadan kaldırmak istemesi eşyanın doğasına aykırı. Elbette “taşeronu kaldırıyoruz” söylemini bütün bir burjuva ikiyüzlülüğü ile emekçilere yönelik bir zoka olarak kullanıyor. Taşeronu kaldırıyor, kadrolu taşeronluğu getiriyor.

Bu ikiyüzlülüğün gerçekleşmesi için çıkarılan 696 nolu KHK ise AKP hükümetince ortaya konulmuş oldukça becerikli bir illüzyon. Var olan TİS’ler üzerinden taşeron işçilerinin hakları (son sözleşme baz alınarak) 2020 yılına kadar sürdürülecek ve asıl patrona bağlı işçilerin yürüttüğü TİS’e dahil olamayacaklar. Daha da önemlisi personel çalıştırılmasına dayalı hizmet alım sözleşmesine göre “kadro”- ya geçiş şartının getirilmesi.

Takke düştü kel göründü

Bakan Sarıeroğlu kamuya geçişte ihale türüne bakılacağını belirtmişti, ancak bir ihalenin personel çalıştırılmasına dayalı hizmet alımı olarak görülmesi için üç şartın olması gerekiyor: 1-) İhale konusu işte çalıştırılacak personel sayısının ihale dökümanında belirlenmesi. 2-) Personelin çalışma saatlerinin tamamının idare için kullanılması. 3-) Yaklaşık maliyetinin en az yüzde yetmişlik kısmının asgari işçilik maliyeti ile varsa ayni yemek ve yol giderleri dahil işçilik giderlerinin oluşturması. Kıssadan hisse, giderlerde yüzde yetmiş olarak işçiliğin gösterilmesi gerekiyor. Bu ifade oldukça muğlak ve somut durum üzerinden de iç içe geçmiş bir dizi sorunun da habercisi. Örneğin acil tıp teknikeri olarak çalışan bir kişinin sigorta girişi şoför olarak yapıldığı için kapsam dışında kalabiliyor. Hal böyle olunca işçilerin tedirginliği de artmış oluyor. Başta yemekhane ihaleleri olmak üzere, çağrı servisleri, veri işleme, şoförler, temizlik işçileri bu ihale kapsamında personel giderleri yüzde yetmişin altına düşebiliyor. Bir ambulans şoförü bu ihalede gider olarak araç ve ekipmanları gösterildiğinden şoför o aracın basit bir aksamı olarak görülüp kapsam dışında kalabiliyor. Aynı şekilde yemekhane sözleşmelerinde ihalenin büyük bir bölümü mutfak gereçleri üzerinden yürüdüğü için bu alanda çalışan işçiler kapsam dışında kalabiliyor. “Taşerona kadro müjdesi” diye palavralar saçan hükümet ve avaneleri gün geçtikçe işçilerin önüne türlü engeller koymaya devam ediyor. Nisan 2018 itibariyle bu kapsam dışında kalan binlerce taşeron işçisi, var olan işlerini de kaybetmekle karşı karşıya kalacaklar.

İşçiler ne diyor?

Geleceksizlik ve güvencesizliğin en açık hali ile karşı karşıya kalan taşeron çalışanlar çeşitli platformlar üzerinden nasıl hareket edilmesi ve ne yapılması gerektiğini tartışıyorlar. Tam anlamıyla bir çıkışsızlık içerisindeler. “Kayıtsız, şartsız kadro” diye heyecanlandırılan bu emekçiler asıl işi yaptıklarını ve haksızlığa uğradıklarını anlatmak için gruplar halinde siyasi partilere ve sendikalara ziyaret düzenliyorlar. Bunun en son örneğini ise 16 Şubat’ta Ankara ziyareti ile gerçekleştirdiler. Bir araya gelen işçiler ilk önce Haber-İş Sendikası’na ve CHP genel merkezine ziyarette bulundular. Haber-İş genel başkanı ile yapılan görüşmede işçilerde hakim bir öfke gözleniyordu. Söz alan bütün işçiler artık harekete geçerek bir şeyler yapılması gerektiğini, sendikaların bu süreçte sessiz kaldığını belirtmiş oldular. PTT işçilerinin “bu süreçte aktif rol almanız gerekir” hatırlatması ise görüşmede sendika temsilcilerini kızdırmış oldu. Sendika temsilcileri Türk-İş’in hâlâ sözünü söylemediğini iddia ederek ve “bu iş masada çözülecek, eylemle olacak iş değil, Hak-İş uğursuz rol oynuyor bu süreçte” diyerek topu kendi üzerinden atmaya çalıştı. Kalan bölümlerde sendika başkanı sesini yükselterek görüşmeyi kontrol etmeye çalıştı. Görüşmeden sonra işçiler sendika başkanının samimiyetsizliğine dair hemfikirlerdi.

Kölelik düzeni ile bir derdi olmayanlar, mekanlar farklı olsa da aynı dili konuşuyorlar. Mitinglerde taşeron gündemine dair ses çıkaran işçilere “bunları kim getirdi” diyen algı ile haklı talepleri için göreve çağrılan sendikanın temsilcilerinin sesini yükseltmesi, susturmaya çalışması aynı ideolojik algıdan besleniyor. Yıllardır AKP’nin oy deposu olan işçiler geçtiğimiz aylarda metal grevinin yasaklanmasına, bugün ise kadro aldatmacasına maruz kaldı. Bu iki süreç sermaye düzeninin ve sermaye partilerinin bütün kurumları ile işçiye karşı nasıl bir araya geldiğini göstermiştir. Sendika temsilcisinden siyasi partilere kadar geniş bir skala bu görüşmelerden sonra bir kez daha göstermiştir ki, işçiler ile bu kodaman takımı asla aynı yolda yürümüyor ve aynı kaygıyı duymuyor. Son süreçte öne çıkan “taşerona kadro” tartışmaları bir kez daha göstermiş oldu ki, taşeron işçilerinin yolu deri koltuklarına yayılarak “hallederiz” diyen bey takımı ile değil, diğer sınıf kardeşleri ile birdir. Bugün taşeron çalışanların güvencesizlik, işsizlik vb. kaygılarına ortak olmayanlar, sınıfın birliği ve ortak mücadelesinden kaygı duyabiliyorlar. O halda taşeron, kadrolu ya da sözleşmeli çalışan tüm işçi ve emekçiler sermayenin korkularını büyütmek, kaygılarını derinleştirmek için birliğini sağlamlaştırmalıdır!

 
§