6 Ekim 2017
Sayı: KB 2017/38

Sömürü ve yağma düzenine karşı mücadeleye!
Kaçak sarayın temizlik masrafı bile yıllık 2 milyon TL
10 Ekim Ankara Katliamı
Yüksek “direniş şüphesi” ile hukuksuzluğa devam...
Tutuklu gazeteci sayısı 176
TTE saldırısına karşı dışarıda mücadele örgütlenmeli
Üçlü “şer ittifakı”na karşı mücadele kaçınılmazdır
Kod-A işçileri köleliğe karşı direniyor
MİB: Vergi soygununa ve soygun düzenine son!
Avcılar Belediyesi eylemlerine dair
Büyük devrimin aynasında parti davası
Katalonya bağımsızlık referandumu üzerine
BİR-KAR’dan Frankfurt’ta işçi toplantısı
Yeni dönemde üniversiteler bizimdir!
Dev-Genç devrimci tarihimizin toprağıdır
Devlet-çete işbirliğiyle gerçekleştirilen bir katliam: Bahçelievler
Kadına yönelik şiddet ve düzen yargısının rolü
Ernesto Che Guevara
“Bu mütevazı emek sizlerce de bilinsin istedim”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Bu mütevazı emek sizlerce de bilinsin istedim”

 

Benim için çok kıymetli bir anı sizlerle paylaşmak istiyorum sevgili arkadaşlar.

Alevi ve Kürt halkının yoğunlukla yaşadığı, geçmişinin devrimcileriyle bugünün demokratlarıyla, cami-cemevi projesine karşı gösterdiği direnişle, dernekleriyle dayanışma etkinlikleriyle anılan bir semtte oturuyorum birkaç yıldır; Tuzluçayır’da. Öncelikle onu belirteyim de, Hacı Bayram’da yahut Çubuk’ta sanılmayayım. Zira neşemi başka türlü anlamlandırmak zor.

Sizlere de gösterdiğim ve heyecanımın sebebi olan bu gazete; kapım çalınmak suretiyle (çünkü sıradaki apartman ve sıradaki kapı benimkiydi) yıllardan sonra daireme ben tarafından bir talepte bulunmaksızın ulaştırılan ve emekten, kadından, cezaevlerindeki hak ihlallerinden, Kürdistan’dan, Nuriye-Semih’ten, ‘başka bir sendikal hareket’ten, sosyalizmden, Filistin’den, 10 Ekim’den, metal işçilerinden bahseden ilk yayındı.

Birçok insanla tartışmak-ulaştırmak istediğim, bilsinler, duysunlar istediğim gündemleri (benimle aynı perspektifle yorumlamasalar dahi), komşularımın kapılarına kadar getirmişlerdi. Üstelik bu eylemi yapan, henüz işten çıkmış, yorgunluğunu inancının ardına saklamış bir kadın arkadaştı.

Şimdi, yıllar sonra benim daireme de ulaşan (elbette komşularıma, yan binaya, diğer sokağa, mahalleye..) yayınların varlığına mı sevineyim, yoksa böyle bir semtte -halktan biri olarak bana, benim daireme- daha önce hiç dokunulamamış olmasına mı şaşırayım bilemedim.

Ama şu kesin ki, bizim sokağa, bizim apartmana, bizim daireye kadar inatla gelen bir emek vardı. Bunu demek haddimse şayet, bu emek benim derinden saygımı kazandı. “Türkiye solu” ile başlayan gelişigüzel cümleler kuracak, mahalleden bihaber arkadaşlar varsa, umarım bu çaba onların bir kez daha düşünmelerine vesile olur.

Komşularıma, sokağıma, mahalleme yapılan bu zahmetli okuma, değerlendirme daveti için kendi adıma teşekkür ederim. Zira bu davete icabet edilmesi, her şeyden önce genç bir kadın olarak benim yaşamımı kolaylaştıracak..

Bu mütevazı emek sizlerce de bilinsin istedim. Sevgiyle...

Tuzluçayır’dan bir Kızıl Bayrak okuru

 

 

 

 

Dönemeç hikayesi

Az evvel mola yerinde anonslar ve anonslarla alakasız çalınan fon müziklerinden kendini alıp, uzak bir şehirden özlemini çektiği şehre kendisini götürecek olan otobüsün camına burnunu yapıştırmış, alnını dayamış, amaçsızca yağan yağmuru seyrediyordu. Kasislerden ve kavislerden zıplaya zıplaya gittiği için otobüs, alnı titriyordu camda. Titredikçe alnı daha bir hırsla yapıştırıyordu burnunu.

Dört yıl olmuştu, dönmek için can attığı ailesinden uzak olalı. Dört yıl önce heyecan, heves, korku karmaşasında çıkmıştı yola. Ve evet, dört yıllık zorlu günlerden sonra sonunda mühendisti artık. Ailesi tam dört yıldır komşu, akraba, eş dost kimle karşılaşsa her sohbetin sonunu kızlarıyla övünmeye getiriyordu. Annesi babasını ikna etmekte çok zorlanmıştı. Öyle kız başına okuması güç olacaktı, haritada dahi gösteremeyecekleri o şehirde. Annenin ikna oluşu, babanın ikna edilişi, akrabaların yaftalamalar sonrası konuşacak bahsi kalmayışı, konuya dair doğallığında ikna oluşları… Koca bir dört yıl geçti aradan ve bu koca dört yılın ardından dönüyordu işte.

Taktı, takıştırdı. Giyindi en asaletli görüneceği, siyahın en mat tonundaki elbisesini.

“Otobüsle motobüsle, uğraşma kızım. Taksiyle git, otobüsle gel” diyerek eline para sıkıştırdı annesi. Beş yıl evvel üniversiteye gidişinde hissettiği heyecan, heves, korku karmaşasını yeniden yaşıyordu. Heyecandan taksiciye gideceği yeri kekeleyerek söyledi. Kendisi iş görüşmesine gittiğinde annesi artık komşulara koşup caka satmıyordu. Buruklukla cevaplıyordu sorulduğunda, “Kızın hâlâ iş bulamadı mı? Böyle giderse okumuş ev kadını olarak kalacak, evlendirin de yuva kursun bari” söylemlerini yanıtlarken. Komşular adeta intikam alıyordu.

– CV’nizi inceledik. Okuduğunuz okul, referans olarak aldığımız okullar arasındadır. Yabancı dil bilginiz de aşikâr. Prezantabl bir görünümünüz var. Diksiyonunuz gayet iyi. Aslında bizim için çok uygun bir mühendis olabilirsiniz…

Kalbi duracaktı adeta. Bir yıllık işsizliği bitecekti sonunda. Sonunda hiç kafasını kaldırmadan ders çalışmalarının karşılığını alabilecekti. Birileri okul ile yurt arasındaki ulaşım çok pahalı olduğu için ve bir diğeri yemekhanedeki yiyecekler çok para diye ve elbette birileri de “eşit, bilimsel, anadilde eğitim” talepleri için bir dizi çaba harcamıştı. Ama o bu işlere hiç bulaşmamıştı. Hiç alttan dersi olmaksızın tam dört yılda bitirmişti okulunu. Öyle etliye sütlüye ilişmeden, kendine dokunmayan yılanın ömrünü uzatarak…

Tam söze girecekti ki…

– Ama!..

– Biz en az iki yıl deneyimi zorunlu kılıyoruz. Size uygun; deneyimin zorunlu görülmediği bir alan açılırsa, CV havuzumuzda en üst sırada bekletip ilk sizi arayacağız.

Önünde duran kağıt bardağı sıkıca tutup, karşısında fok balığı gibi konuşan kadının suratına atmak istedi ama yapmamalıydı. Çünkü o okuldaki kariyer günlerinde olumsuzluklar karşısında profesyonel davranması gerektiğini öğrenmişti. Sahi bu kariyer günleri olumsuzluk karşısında sergilenecek tavırlardan öte, olumlu olabilmesi için bir şeylerin, göstereceği tavırların işe yarayacağını öğretmemiş miydi? Gayet de iyi öğrenmişti ama geçerliliği yoktu yaşamın karşısında.

Otobüs sarsılınca, irkilerek uyandı birden. Bulanıklık netleşmeye başlayınca az evvel yaşanan her şeyin aslında bir rüya olduğunu anladı. Burnu araba camından dolayı içeri göçmüştü sanki. Alnı cama vuran yağmurdan dolayı buz gibi olmuştu. Muhtemelen rüyanın tesiriyle çok kastığı için kendisini, boynunda muazzam bir ağrı oluşmuştu.

Yaşananların rüya olduğuna sevinemedi bile.

Zira altı aydır heyecan, heves, korku karmaşasını gün geçtikçe daha şiddetli yaşıyordu.

Hayatının önemli bir dönüm noktası sonlanmak üzereydi, hayatı şimdi yeni dönemeçlere gebe…

Yaşayıp, görecekti…

B. Mahir



 
§