6 Ekim 2017
Sayı: KB 2017/38

Sömürü ve yağma düzenine karşı mücadeleye!
Kaçak sarayın temizlik masrafı bile yıllık 2 milyon TL
10 Ekim Ankara Katliamı
Yüksek “direniş şüphesi” ile hukuksuzluğa devam...
Tutuklu gazeteci sayısı 176
TTE saldırısına karşı dışarıda mücadele örgütlenmeli
Üçlü “şer ittifakı”na karşı mücadele kaçınılmazdır
Kod-A işçileri köleliğe karşı direniyor
MİB: Vergi soygununa ve soygun düzenine son!
Avcılar Belediyesi eylemlerine dair
Büyük devrimin aynasında parti davası
Katalonya bağımsızlık referandumu üzerine
BİR-KAR’dan Frankfurt’ta işçi toplantısı
Yeni dönemde üniversiteler bizimdir!
Dev-Genç devrimci tarihimizin toprağıdır
Devlet-çete işbirliğiyle gerçekleştirilen bir katliam: Bahçelievler
Kadına yönelik şiddet ve düzen yargısının rolü
Ernesto Che Guevara
“Bu mütevazı emek sizlerce de bilinsin istedim”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sömürü ve yağma düzenine karşı mücadeleye!

 

Sermayenin “demir yumruğu” AKP iktidarı, yeni bir saldırı furyasına hazırlanıyor. Orta Vadeli Program (OVP) adı altında torbaya tıkıştırılan saldırı yasalarını meclis gündemine taşıyan iktidar, ilk fırsatta icraatlara da başlayacak. Torba yasaların meclisten dönmesi gibi bir ihtimal de bulunmuyor. Zira muhalefetin hükümsüz olduğu mecliste, sarayında sefahat süren Erdoğan’ın borusu ötüyor.

Motorlu Taşıtlar Vergisi’ne (MTV) %40 oranında zam yapılacağının açıklanması, dikkatlerin bu noktada yoğunlaşmasına yol açsa da, saldırı furyasında işçi ve emekçileri daha da yoksullaştıracak pek çok yasa mevcut. İşçilerin, kamu emekçilerinin ücretlerine %3-5 oranında zam yapanlar, enflasyondan doğan kayıplara ek olarak vergileri %40 oranında arttıracak kadar pişkinleşmiş durumdalar. Yoğun tepki üzerine AKP şeflerinin yaptığı, “MTV makul seviyeye çekilecek” yönündeki açıklamalar yanıltıcı olmamalı. Zira MTV saldırı furyasının halkalarından sadece biridir. Diğer bir ifadeyle işçi sınıfı ve emekçiler, sömürü ve yağmayı “din şalı” ile örtmeye çalışan tek adam diktasının kapsamlı bir saldırısıyla karşı karşıya bulunuyorlar.

Yağmalıyorlar, ödeyin diyorlar

Basına yansıyan bilgilere göre 2017 yılı bütçesi 89 milyar lira açık vermiş. Yani iktidarın efendileri, yıllık bütçeden 89 milyar lira fazla harcama yapmışlar. Oluşan bu açığı dolaylı vergileri arttırarak, Bireysel Emeklilik Sistemi’ni (BES) zorunlu hale getirerek, eğitimi özelleştirerek, bütün kamu hizmetlerini paralı hale getirerek kapatmayı hedefliyorlar. Yani bütçeyi onlar yağmaladı ama iktidar gücünü kullanarak faturayı işçi sınıfı ve emekçilere ödetmek için bastırıyorlar.

Hem kapitalistler hem onların vurucu gücü olan din istismarcısı AKP iktidarı, pişkinlikte sınır tanımıyor. Öyle ki, kendileri lüks ve sefahat içinde yaşarken, emekçilerin üç kuruşluk gelirine göz dikmekte beis görmüyorlar. Görmeyecekler de. Çünkü onların sınıf karakterleri, yani işçi sınıfının ürettiğini yağmalayarak varlıklarını sürdürmeleri, pervasızlıkta sınır tanımamalarına yol açıyor, hatta bunu zorunlu kılıyor.

%3-5 beş oranında ücret zammı alan işçi sınıfı ve emekçilerin reel ücretleri artmamış düşmüştür; tarım emekçilerinin durumu ise daha da vahimdir. Hal böyleyken emekçiler, 89 milyar liralık bütçe açığının sorumlusu olamazlar. O halde bu devasa servet kimler tarafından yutulmuş/yağmalanmış?

Yansıdığı kadarıyla bunun bir kısmı, “teşvikler” vb. kılıflarla doğrudan doğruya kapitalistlere aktarıldı/aktarılıyor. “Yap-İşlet-Devret” adı altında AKP’nin etrafındaki yiyici takımından kapitalistlere milyarlar tutarında ihaleler veriliyor. “Gelir garantisi” tanınan bu şirketlerin her biri bir bütçe yağmacısıdır. Örneğin Osmangazi Köprüsü’nü yapan şirket, geçiş garantisi verilen ancak geçiş yapmayan 8 milyon aracın geçiş ücretini bütçeden tahsil ediyor. Üçüncü boğaz köprüsü, Avrasya tüneli ve başka yerleri inşa eden şirketlere de düzenli para akışı sağlanıyor.

Kapitalistlere altın tepside sunulan büyük servetlerin yanı sıra, yağmadan büyük pay alan başkaları da var. Örneğin bütçe yutan yerlerden biri AKP şefinin kaçak sarayıdır. Sadece “temizlik giderleri” 2 milyon 48 bin 921 TL tutan bu sarayın “kirletilmesi için” ne büyük servetler harcandığını kestirmek zor. Saray sefahatinin yanı sıra, bir de Cumhurbaşkanı’nın kullandığı “örtülü ödenek” diye bir şey de var. Bu kılıf altında karanlık işlere harcanan paranın miktarı bile toplumdan gizleniyor. Yani bu “yağma kalemi” için ne kadar pay ayrıldığını toplum bilmiyor. Ama devasa bir rakam olduğundan da kimse kuşku duymuyor. Ayrıca son dönemde yayılmacılık ve savaş kışkırtıcılığı eşliğinde silahlanmaya da büyük servetler harcandığı söyleniyor. Nitekim AKP şefleri, emekçileri soyarak tahsil edecekleri paranın “milli güvenlik” için harcanacağına dair vaazlar vermeye başladılar bile. Görüldüğü üzere bütçeyi onlar yağmalıyor ama torba yasalar çıkararak emekçilere “siz ödeyeceksiniz” diye buyuruyorlar.

Fatura yağmacılara ödettirilmelidir

Yıllardır grevleri yasaklayan, kısa süre önce ise hafta sonu tatili hakkını gasp eden, bazı iş kollarında işgününü 12 saate çıkaran AKP iktidarı, iş cinayetlerinin önlenmesi için tedbir alınmasını zorunlu kılan yasanın meclis gündemine taşınmasını da engelliyor. Günden güne zıvanadan çıkan bu iktidar, hazırladığı son torba yasa ile emekçilere düşmanlıkta bir sınır tanımadığını/tanımayacağını bir kez daha kanıtlamıştır.

Bu icraatlara imza atan din bezirganları, sermayenin demir yumruğu olarak görevlerini yerine getiriyorlar. Dün olduğu gibi yarın da öyle olacak. Bu noktada kritik olan, işçi sınıfı ve emekçi müttefiklerinin de sınıfsal rollerini hakkıyla oynayabilmeleridir. Aksi halde ne bu saldırı furyası durdurulabilir ne de yenilerinin gelmesi önlenebilir. Küresel krizin aşılamadığı, Türkiye ekonomisinin halen “en kırılgan” ülkeler listesinde olduğu dikkate alındığında, yeni dalgaların gelmesi şaşırtıcı sayılmamalıdır.

Vurgulamalıyız ki, işçi sınıfı ve emekçiler sermayenin ve onun hizmetine koşan iktidarın bütçede açtıkları gediği kapatmak zorunda değildir. Tersine, hem yağmacılara ve savaş kışkırtıcılarına karşı direnip faturayı onlara ödetmek hem de yağma düzenini yıkmak için mücadele etmek gibi zor ama onurlu bir sorumluluk onları beklemektedir.

 
§