6 Ekim 2017
Sayı: KB 2017/38

Sömürü ve yağma düzenine karşı mücadeleye!
Kaçak sarayın temizlik masrafı bile yıllık 2 milyon TL
10 Ekim Ankara Katliamı
Yüksek “direniş şüphesi” ile hukuksuzluğa devam...
Tutuklu gazeteci sayısı 176
TTE saldırısına karşı dışarıda mücadele örgütlenmeli
Üçlü “şer ittifakı”na karşı mücadele kaçınılmazdır
Kod-A işçileri köleliğe karşı direniyor
MİB: Vergi soygununa ve soygun düzenine son!
Avcılar Belediyesi eylemlerine dair
Büyük devrimin aynasında parti davası
Katalonya bağımsızlık referandumu üzerine
BİR-KAR’dan Frankfurt’ta işçi toplantısı
Yeni dönemde üniversiteler bizimdir!
Dev-Genç devrimci tarihimizin toprağıdır
Devlet-çete işbirliğiyle gerçekleştirilen bir katliam: Bahçelievler
Kadına yönelik şiddet ve düzen yargısının rolü
Ernesto Che Guevara
“Bu mütevazı emek sizlerce de bilinsin istedim”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Yüksek “direniş şüphesi” ile hukuksuzluğa devam...

 

KHK ile işlerinden edilen binlerce kamu emekçisinden ikisi, 200 günü aşkındır açlık grevinde olan Nuriye Gülmen ve Semih Özakça, mücadele ettikleri düzen yargısı tarafından yargılanıyor.

Bu dava ile burjuva hukuku, hukuksuzluğunu ve zorbalığı ispatlamak için elinden gelen her şeyi yapıyor.

14 Eylül’de yapılan ilk duruşmaya her ikisi de getirilmezken, Nuriye ve Semih’in avukatlarından 14’ü tutuklandı. Mahkeme günü adliyeye desteğe gelenlere polis saldırdı. İkinci mahkemeye sadece Semih getirildi, tekerlekli sandalye ile. Nuriye’ye ise yargılandığı davaya gelebilmesi için doktor tarafından “kan tahlili verirsen duruşmaya gidebilirsin” dayatması yapıldı. Duruşmaya getirilmesi için yazılan yazıya Ankara Numune Hastanesi “sanığın duruşmaya katılması sakıncalıdır” cevabını verdi. Ancak mahkemeye katılması “sakıncalı” olan Nuriye’nin tutsak olmasında hiçbir sakınca görmüyorlar.

Mahkeme, sözde tanınan savunma hakkının ellerinden alındığı bir tiyatroya çevrildi. Duruşma öncesinde yapılan tutuklamaların ardından Semih’e üç avukat seçmesi dayatıldı. Bu dayatmaya Semih, “Üç avukat seçmeyeceğim. Bu bir dayatmadır. Bize yapılan zulüm ve baskının parçasıdır. Bunu kabul etmiyorum. Benim yüzlerce avukatım var” yanıtını verdi.

Özakça’nın ifadesinde de söylediği gibi İçişleri Bakanı’nın daha tutuklamalar olmadan her ikisini de terörist ilan etmesi, kurulan mahkemedeki bütün ara kararlar dahil bütün kararların önceden düzen güçleri tarafından verildiğinin açık kanıtıdır. Mahkeme süreci, uydurma ve gizli tanıklarla, itirafçı Berk Ercan’ın hapishaneden “WhatsApp tanıklığı”yla verilen karara uygun deliller uydurmaktan ibarettir.

Mahkeme, tutukluluk hallerinin devamına kaçma şüphesi gerekçesiyle karar verdi. Esasında direnişe devam edildiği gerekçesiyle verildi bu karar. Yüksel’de defalarca gözaltına alındıkları halde yine aynı yere gözaltına alınacaklarını bile bile gelen iki direnişçi için kaçma şüphesinin nasıl oluştuğu ise tam bir mizah konusu...

Bu dava ile kamu emekçilerinin mücadelesi yargılanmak ve mahkum edilmek isteniyor. Hiçbir burjuva hukuk normuna bile uyulmayarak mücadele yolunu seçenlere bütün güçler elimizde mesajı verilerek, mücadele edenler sindirilmeye çalışılıyor.

Diğer taraftan bu davadan bir kez daha çıkartılacak en büyük ders, burjuva hukukuna, hukukun sınıflar ve siyasetler üstü olduğu yanılsamasına kanılmaması gerektiğidir. Hesabın mahkeme salonlarında değil, sokakta sorulacağıdır. Bu dava kurulan mahkemelerin düzenin baskısını ve zorbalığını devam ettirmesinin birer aracı olduğunun yeni bir örneğidir sadece.

OHAL ve KHK hukuku, esasında burjuva hukukunun en açık ve gözler önündeki halidir. Farklı dönemlerde demokrasi yalanları ve boyasıyla bize sunulanlar, bugün buna dahi gerek duyulmadan yapılmaktadır. KHK’larla binlerce emekçiyi işten çıkartan, OHAL’den istifade grevleri yasaklayıp patronların önünü açanların, emeğine sahip çıkanlara düşmanlığı artık hiçbir maskeye ihtiyaç duymuyor. Artık sıra, işçi sınıfı ve emekçilerin bu emek düşmanlarından hesap sormasındadır.

 

 

 

 

Nazife Onay, Nuriye ve Semih’le dayanışmayı anlattı

 

KHK ile ihraç edildikten sonra İstanbul’daki Cevahir AVM önünde direnişe başlayan Nazife Onay, Nuriye ve Semih tutuklandıktan sonra direnişini Ankara’daki Yüksel Caddesi’ne taşımış, bir süre sonra tutuklanıp Sincan Kadın Hapishanesi’ne götürülmüştü.

Gazetemize çektiği faks 4 Ekim’de elimize ulaşan Onay, Nuriye Gülmen yoğun bakıma zorla kaçırıldıktan sonra hapishanede yaptıkları dayanışma eylemlerini anlattı.

Onay, “Hepinizi Nuriye ve Semih öğretmenlerimizin direniş coşkusu, sıcaklığıyla kucaklıyoruz” diyerek başladığı faksında, Nuriye’nin hastaneye kaçırılışını ve hapishanedeki tecridi şöyle anlattı: “25 Eylül Pazartesi gecesi Sincan Kampüs Hastanesi’ndeki tecrit odasında kendi rızası dışında Numune Hastanesi’ne götürülen Nuriye Gülmen’in haberini, aynı kampüste de olsak maalesef 1 gün sonra öğrenebildik. Aslında bu bile hapishanelerde tecridin boyutunun göstergesidir. Bırakalım kampüsü yan hücredeki arkadaşınızın halini ahvalini öğrenmeniz, dayanışmanız istenmez.”

“Tecrit zihniyeti bizden değildir” diyen Onay, tutsakların tecridi aşmak için gerekirse yeni yollar açtığını ifade etti. Nuriye’nin hastaneye kaçırılışını sonraki 3 gün boyunca kapı dövme eylemleriyle protesto ettiklerini anlatan Onay, faksını şu ifadelerle sonlandırdı: “Hapishane duvarlarını titreten dayanışmamızın sesi eminiz ki Nuriye ve Semih’e kadar ulaştı. Demir parmaklıklar kalın duvarlar da olsa, hastanede kilit altında bulunsalar da biliyoruz ki devrimci coşkunun aşamayacağı engel, ulaşamayacağı yürek yoktur. Bu duygularla bir kez de sizler aracılığıyla tüm direnenlere selamlarımızı iletiyor, ‘Haklıyız, kazanacağız!’ diyoruz.”

 

 

 

 

Yüksel direnişi devam ediyor

 

KHK ile işlerinden atılan kamu emekçileri Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın başlattığı Ankara’daki Yüksel direnişi her gün gerçekleşen polis saldırılarına karşın sürüyor.

Direnişin 325., Gülmen ve Özakça’nın açlık grevinin 205. günü olan 29 Eylül günü Konur Sokak’ta bir araya gelen emekçilerden Veli Saçılık bir açıklama yaptı. Konuşma sürerken saldırıya geçen polis kitleyi Konur Sokak boyunca sürükleyerek Meşrutiyet Caddesi’ne kadar uzaklaştırdı. Saldırıya sloganlarla cevap verilirken burada konuşan Saçılık sermaye devletinin yargılama tiyatrosuna dikkat çekti.

Bir “tanığın”, Gülmen ve Özakça’nın “örgüt üyesi” olduğu yönündeki ifadesinin duruşmadan bir gün önce dosyaya konulduğuna değinen Saçılık, “Komplolarınız sökmeyecek!” dedi.

Sonraki günler de 13.30 ve 18.00’de yapılmak istenen eylemlere polis saldırıları gerçekleşirken emekçiler küfür ve hakaretlerle darp edilerek alandan uzaklaştırıldı.

2 Ekim günü gerçekleşen saldırıda direnişçi Mehmet Dersulu gözaltına alınırken 4 Ekim’de gerçekleşen saldırıda da 3 kişi gözaltına alındı.

 
§