16 Eylül 2011
Sayı: SİKB 2011/35

 Kızıl Bayrak'tan
Emperyalizmin ve işbirlikçilerinin saldırı cephesini dağıtmak için…
“Arap Baharı”nı “Karakış”a çevirme hamlesi
Türkiye-İsrail ilişkisinde kriz
Sınır ötesi sinyalleri
Metal işçileri kıdem tazminatı hakkı için sokakta!
MİB MYK Eylül Ayı Toplantısı Sonuçları
İşçi sağlığı ve güvenliği için mücadeleye!...
“Can güvenliği,
iş güvencesi istiyoruz!” 
“Biz kazanacağız!”
Emekliler sokağa çıkıyor
Baskı ve sürgünler protesto edildi
KHK saldırısı ve
TMMOB’nin ataleti üzerine
Yeni dönem ve
partinin yüklenme alanları
Partinin düşünen önderleri ve savaşan neferleri önünde saygıyla eğiliyoruz
12 Eylül: Karşı-devrim devam ediyor /2
- Volkan Yaraşır
12 Eylül eylemlerle lanetlendi.
Üniversite har(A)çlarına zam cambazlığı
Gençliğin kayıt dönemi faaliyetlerinden
Mısır’da saflar netleşirken
mücadele keskinleşiyor
Filistin Yönetimi 20 Eylül’de
tek taraflı devlet ilan edecek
Dört bir yanda grev dalgası
Petrol-İş’te tüzük değişikliği
Gerze’ye kitlesel destek
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

KHK saldırısı ve
TMMOB’nin ataleti üzerine

Atalet, fizikte, rijit (katı) bir cismin mevcut halini koruma isteği olarak tariflenir. Genel kullanımda “tembellik” olarak kullanılan terim, rutini ve bu rutinde (durağanlıkta) ısrar etmek demektir. Yani atalet hareketsizlik halini tarif etmez. Zaten diyalektiğin ve hareketin ilkelerine göre evrende tüm maddelerin hareket halinde olduğu ve “duruyor olmanın” göreceli olduğunu belirtmek gerekiyor. Tüm bunları özetlersek momentumun korunduğu bir durumun ifadesi olarak atalet bir durma halini değil, değişime karşı direncin ifadesidir.

TMMOB’nin bugünkü hali “atalet” teriminin bilinen tüm kullanım biçimlerine uygundur. Örgüt ülkenin önemli bir muhalefet odağı olarak hareket halindedir ancak bu hareket(lilik) bizim baktığımız yerden “durma halinden” biraz hallice bir görüntü oluşturmaktadır. Oda beyleri açısından TMMOB doludizgin gidiyor olsa da, gidiş ne yazık ki örgütün tükenme noktasında olduğu, hatta tükendiği gerçeğini değiştirmeye yetmemektedir. Örgütün yönetim kastının bürokratik yığıntının bu şekilde “süzülmesinden”, yani rutinden oldukça memnun olduğunu bildiğimizden bu durumu atalet olarak tanımlamak yanlış olmayacaktır.

Örgütün ataleti son dönemde oldukça gündemde olan KHK (Kanun Hükmünde Kararname) ile su yüzüne çıkmıştır. Örgüt kendisine yönelen bu açık tehdit karşısında deyim yerindeyse donup kalmış, AKP iktidarının üç dönemdir süren politikalarını sanki hiç görmemiş gibi bu saldırı karşısında adeta bir şok yaşamıştır.

Hükümetin TMMOB’yi vuran KHK yolculuğu Haziran başında seçimlerin öncesinde başlamış, yeni bakanlıklar oluşturarak, bazılarını da iptal ederek özellikle imar alanında köklü değişikliklere gitmesi ile inşaat sektöründe rantın kapıları ardına kadar açılmıştı. Her ne kadar süreç mehter yürüyüşü misali gelişse de gelinen yerde birçok alanda hükümete ayakbağı olan TMMOB’nin bir şekilde by-pas edilmesi konusunda oldukça önemli adımlar atılmış oldu. KHK eliyle kurulan bakanlıklar AKP’nin talan ve yağmasının yolunu düzlerken yapılan düzenlemelerle yenileri için de hukuki alt yapı oluşturulmak üzere gereken noktalar tutulmuş oldu.

Tüm bu değişim uzunca bir süredir çeşitli yönleriyle meslek örgütleri içinde tartışılıyor, broşürler yayınlanıyor, basın açıklamaları yapılıyor. Örgütlerin hukuk birimleri harıl harıl yasal düzenlemelere karşı hukuki kalkanlar bulmaya çalışırken meclis içinde kulis çabaları, medyada ses getirme faaliyetleri gibi “eylemler” de örgütlerin AKP’nin hışmından sıyrılma mücadelesi olarak bir süredir devam ediyor.

AKP’nin KHK kurnazlığı ve bunun TMMOB ve diğer meslek örgütleri üzerine etkisi hakkında çokça söz söylendi. Basın açıklaması ve “bilgilendirme” faaliyeti ötesine geçmeyen tepkiler ile geçiştirilen sürecin tüm yükü kulis faaliyetlerine ve hukuka havale edilmiş durumda. Tüm tablo açık ve net olarak daha KHK’ya gelmeden TMMOB’nin tasfiye sürecinin çoktan başladığına işaret etmektedir.

Uzunca bir zamandır TMMOB’nin üyesinden koptuğu, oda beyleri eliyle örgütün bürokratik bir yığın haline dönüştüğü yönünde eleştiri hemen her platformda bizim ve örgüt içindeki ilerici, sol güçler tarafından dillendiriliyordu. Bu gerçek KHK meselesiyle de onaylanmıştır. Örgütün içine düştüğü atalete karşın örgütün “patronları” elden giden örgütün malvarlığının, çalışanlarının ürettiği karın ve koltuklarının derdine düşmüş durumdadır. Mevcut durumun sarsıcı etkisi bile bürokratik kastın örgüt içindeki ilerici ve devrimci güçlere karşı tutumunda en ufak bir değişiklik yaratmamış tersine sertleştirmiştir.

Esas itibariyle tüm bu yaşananlar örgüt için bir turnusol kâğıdı görevi görmektedir. Oda beyleri burjuvaziye özgü bir tutumla saldırı karşısında daha da uzlaşmacı bir çizgiye yanaşırken örgüt içindeki sol güçlerin de içinden çıktıkları toplumsal muhalefetin tüm eksiklerini taşıdığını söyleyebiliriz. Sol güçlerin sessizliğine bürokratik kastın önlerine ördüğü dev duvarlar da eklenince örgütün kıpırdama ihtimalinin de önü kesilmiş durumdadır. AKP kurumları bir bir ele geçirirken sıranın birgün kendilerine geleceğini bile bile tek bir adım atmamış bir zihniyetin bundan sonrası için en ufak bir umut vermediği açıktır. Zaten oda beylerinin de tüm umutlarını CHP’nin Anayasa Mahkemesi’ne yaptığı/yapacağı başvurulara bağlaması da bürokrasinin realist, burjuva zihin yapısına özgü oportünist niteliğini açıkça yansıtmaktadır. Realistler çünkü örgütün bu anlayışla kolunu dahi kıpırdatamayacağını çok iyi biliyorlar. Oportünistler çünkü hem sınıfsal hem de siyasal karakter olarak burjuvalar. Oysa ki bu saldırı örgüt ve tabanı arasında kopan bağları onarmak üzere atılacak adımlar için önemli bir şansa dönüştürülebilirdi. Siyasette kehanetlere yer olmasa da örgütün kendini örgütleyeceği/örgütlemeye çalışacağı bir süreç TMMOB’nin ezici bir kısmını oluşturan ücretli çalışan ve işsiz üyelerinin işçi sınıfı ve onun mücadelesiyle kuracağı ilişkiyi de en iyi ihtimalle destek vermekten ibaret olan durumundan çıkartarak doğru bir zemine oturtmak için önemli bir şans olacaktı. Zira AKP iktidarının saldırısı bu toprakların görmediği kadar örgütlü ve geniş bir biçimde ilerlemektedir.

Yani işçi sınıfının tüm katmanları için birleşik mücadele bir iyi niyet temennisi olmanın çok ötesine geçmiş, bir zorunluluk haline gelmiştir. İşçi üyeleriyle buluşmaya çalışan bir TMMOB bir sınıf örgütü olmasa da sınıfın bir örgütü, mevzisi olmaya yönelmiş olacaktır. Elbette bu tek başına KHK eliyle başlayan saldırıyı kırmaya yetmez. Daha doğrusu TMMOB’nin gücü bu çemberi kırmaya yetmez, sırtını TMMOB’yi ‘50’lerdeki, 60’lardaki durumundan dünyadaki tek emekten yana mühendis, mimar ve plancıları örgütüne dönüştüren işçi sınıfı hareketine dayamadan bu saldırı püskürtülemez. Geçiştirilmesi mümkün olsa da buradan elde edilecek hiçbir şey kalıcı olmayacaktır, bu gidiş ya TMMOB’nin anahtarının AKP’ye teslim edilmesiyle ya da örgütün işe yaramaz bir dernek haline dönüştürülmesi ile sonlanacaktır.

TMMOB yönetimi ve ilerici kamuoyu cephesinde bu KHK meselesi ve TMMOB’nin tasfiyesi ağırlıkla bir mevzinin daha AKP eline geçmesi olarak tartışıldı, tartışılmaya devam ediyor. Bu şu anki durumu anlatmak için oldukça açıklayıdır. Ancak madalyonun diğer yüzünde eski dostumuz neo-liberalizm ve onun alanımızdaki yansıması “yetkinlik” meselesi durmaktadır. Türkiye’de teknik eleman yetiştirme sürecinde yaşanan akademik değişim önden tahmin edilen şekilde ilerlemektedir. Eğitimin ticarileşmesi halkası kapandıkça üniversite eğitimi ve “ünvan” arasındaki bağ da kopartılmaktadır. Mantar gibi çoğalan üniversitelerde tornadan parça çıkarır gibi teknik eleman çıkartanlar, çıkanların “ünvanlanması” sürecini de eğitim sonrasına atmak konusunda henüz resmi olmasa da oldukça yol almış durumdadır. Süreç kendi ayaklarını oluşturarak ilerlemektedir.

Piyasada yaşanan mühendis/mimar enflasyonu acımasız bir rekabetin kapısını açmaktadır. Yeterli eğitimi alamadan (zira müfredatlar da adım adım değiştirilerek hafifletilmiş temel dersler dışında mesleğe dönük dersler azaltılarak eğitim de güdükleştirilmiştir) üniversitelerinden mezun olan binlerce kişi çalışma hayatında zaten fiilen “mühendis” kabul edilmemekte en iyi ihtimalle teknik ressamlık, teknikerlik yapmaktadır. Bu noktada “yetkin mühendislik”in fiilen hayatımızın bir parçası durumuna geldiğini söyleyebiliriz. Bundan sonra yapılması gereken bunun adını koymak olacaktır. Süreç tam da bu resmi doğru okuyanların dediği gibi işlemektedir. LPG, periyodik kontrol, asansör, iş güvenliği ve özellikle inşaat sektöründe oluşan ranta denetim, proje onayı vs. gibi gerekçelerle talip olan odalar devletin meslek örgütlerine dönük operasyonuyla gerçeklerle yüzleşmek durumunda kalmıştır. Bu rant TMMOB’ye, en azından bugünkü haliyle, yedirilmeyecektir.

KHK’nın ilk biçiminin TMMOB lehine revize edilmesiyle sular şimdilik durulsa da AKP’nin gözünü meslek odalarına dikmiş olduğu resmileşmiştir. Bu tek başına TMMOB’nin AKP’nin ayağına dolaşmasının değil bu alanda oluşan büyük rantların sonucudur. Bu ranta bir şekilde talip olan ve örgütü buna angaje eden oda beyleri açısından da mesele muhalefetin bir mevzisini korumak değil bu rant kavgasından pay kapmaktır. Ortaya koyulan pratik de bunu onaylamaktadır. Elbette bu pratiğin gerisinde sinsi ve kötü niyetli yöneticilerin ötesinde bir sınıfın, burjuvazinin, düşünsel yapısı bulunmaktadır. Bundandır ki TMMOB’nin yok olması veya “elden çıkması” gündeme geldiğinde önce örgütün değeri milyarları bulan mal varlığının akıbeti akla düşmektedir. TMMOB bir uçurumdan aşağıya doğru hızla yuvarlanıyor. Bugün yaşanan badire atlatılsa bile bu gidişin örgütün sonu olacağını, daha doğrusu bildiğimiz TMMOB’nin yerine 1954’teki rolü oynayacak bir TMMOB’nin geçeceğini söylemek kâhinlik olmayacaktır.

Toplumcu Mühendis, Mimar & Şehir Plancıları (TMMŞP)