19 Nisan '03
Sayı: 15 (105)


  Kızıl Bayrak'tan
  1 Mayıs'ta mücadeleyi yükseltelim!
  Özelleştirme, taşeronlaştırma ve kölelik yasasına karşı 1 Mayıs'ta alanlara!
  Gerici diktatörler ve diktatörlükler halkı temsil edemezler!
  Yağma ve talan emperyalizmin özüdür
  Emperyalist saldırganlığın yeni hedefi Suriye!
  Irak halkı emperyalist işgal ve talana boyun eğmiyor!
  Emperyalist saldırganlık ve işgale karşı gösteriler sürüyor...
  Kan koklayıp kâr kokusu alan leş kargaları!..
  Emperyalizmle işbirliğinin sonu özgürlük değil, utanç verici bir köleliktir!
  Emperyalist savaş kartışı eylemlerden...
  Kamuda TİS süreci başladı...
  Emperyalizme karşı mücadelenin engelleri ve bağımsız devrimci sınıf çizgisi
  Savaş medyası işbaşında!
  Kim bu üç-beş insan!
  İstanbul Sendikalar Birliği toplantısı üzerine...
  ESK toplantısı yapıldı
  Bir PETKİM işçisinden çağrı: Özelleştirmeye karşı mücadeleyi yükseltelim!
  Hatice Yürekli yoldaşın anısına...
  Dünyada emperyalist savaş karşıtı eylemlerden...
  Devrimci kimlikte ısrar ve kimlikte erozyon!..
  Acele polis aranıyor
  Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
Kan koklayıp kâr kokusu alan leş kargaları!..

Komşu bir ülke emperyalist orduların işgali altında. Haftalardır bombalanıyor, yakılıyor, yıkılıyor. Bu ülkede yaşayan halk katliamlardan geçiriliyor. Aç, susuz, ilaçsız bırakılıyor.

Iraklılar’ın çektikleri acılar işgalcilerin umurunda bile değil. Halka ekmek, su ve ilaç temin edilmesi onları zerre kadar ilgilendirmiyor. Kimyasal silahları imha edeceğiz, demokrasi ve özgürlük getireceğiz diye Irak’ı işgal eden emperyalistlerin tek derdi petrol kuyularını, boru hatlarını güvence altına almak, rafineri ve limanları bir an önce çalışır duruma getirmek. Bir taraftan da kapalı kapılar ardında Irak’ın zenginliklerini nasıl paylaşacaklarının, kimin yağmadan ne kadar pay alacağının kavgasını yapıyorlar. Irak’taki kuyular petrol tekelleri arasında paylaştırıldı bile.

Türkiye’deki işbirlikçi sermaye sınıfı en başından beri Irak savaşını ellerini ovuşturarak izledi, yağmadan kendisine yağlı bir parça düşeceğinin hayallerini kurdu. Ne var ki sermayenin bu sefil hayalleri savaş sırasında gerçekleşmedi. Emperyalistler Türkiye’yi ve hava sahasını istedikleri gibi kullanmalarına rağmen elde ettikleri ganimetten pay vermeye yanaşmadılar, Türkiye’yi bedava uşaklığa zorladılar. Yağma sofrasından kovdular.

Ancak bu aşağılama bile sermayenin yağmadan pay alma heveslerini kırmamış görünüyor. Türkiye’deki sermaye sınıfının en “güzide temsilcileri” bir taraftan savaş sırasında kaçırdıkları fırsatlara hayıflanıyorlar, bir taraftan da emperyalistlerin dağıtacağı yağma kırıntılarının hesabını yapmayı sürdürüyorlar. Tıpkı efendiler gibi uşakları da Irak halkının yaşadığı acılara duyarsız. Tıpkı efendileri gibi onların da tek derdi daha fazla para, daha fazla kâr. Türkiye’nin Irak’a komşu olmasından medet umuyor, bu sayede bir kemik de kendilerine düşer diye umutlanmayı sürdürüyorlar. Rahmi Koç, “Beyaz Saray’da harbe karşı olan hiçbir ülkeye, Irak’ın yeniden yapılanmasında iş vermeyeceklerini açık seçik söylediler. En azından komşu olduğumuz için muhakkak bize bir işler düşecek” diyor.

Türkiye’nin “medar-ı iftiharı” işadamlarından Sakıp Sabancı da farklı düşünmüyor. O da savaşın Türkiye burjuvazisi için büyük fırsatlar yarattığını düşünenlerden. Dolayısıyla kaçan fırsata o da üzgün. Sabancı, “Bugün Irak’a 200 asker gönderen Polonya masaya oturabiliyor. Bunları gazeteden okuyunca vah vah diyorum. Biz elimize gelen talih kuşunu kaçırdık. Omuzumuza talih kuşu konmuştu. Talih kuşunu kış kışladık” diyor.

Müteahhitler para kokusu alıyor

Savaşın başından beri Amerikalı yetkililerle ve Irak’ta iş alan ABD firmalarıyla sıkı ilişkiler içinde olan Türkiye Müteahhitler Birliği Başkanı Nihat Özdemir ise azminden hiçbir şey yitirmemiş görünüyor. Birinci tezkere meclisten geçtiğinde Amerikalılar Türkiye’deki üslerin modernizasyon ve genişletme çalışmalarında Türk firmalarına milyonlarca dolarlık iş verecek diye zil takıp oynamadığı kalan Nihat Özdemir, gözünü çoktan Irak’taki inşaat işlerine dikmiş bulunuyor. Irak’ta işgal ve yıkım nedeniyle aç kalan insanlara bir çuval un, ilaçsız hastalara bir kutu aspirin göndermeyi aklının ucundan bile geçirmeyen Türkiye Müteahhitler Birliği Başkanı Nihat Özdemir şunları söylüyor: “Yoğun bombalama nedeniyle yeniden yapılanmanın maliyeti 100 milyar dolar. Enerji altyapısının, hastanelerin, okulların yeniden yapılması zorunlu. Türk firmaları olarak Irak’ın yeniden inşasından yüzde 20 pay alacağımızı düşünüyoruz. Ya ABD’li firmalarla birlikte ya da onlar adına iş yaparak mutlaka yer alacağız. Zaten lojistik olarak da en hazırlıklı olan firmalar Türk firmaları. Bu nedenle çok şanslıyız. Kesinlikle Irak’tan iş alacağız.” Bu sözler, sermaye sınıfının insanlık değerlerine ne denli yabancı olduğunu bir kez daha ele veriyor.

Sermayedarlar böyle düşünür de akıl hocaları onlardan aşağı kalır mı? Sermayenin çıkarları için kalem oynatan, bunun için para alan kalemşörler de savaştan sonra Irak pazarının Türkiye burjuvazisi için ne kadar önemli olduğunu yazıp çiziyorlar bugünlerde. Finansal Forum gazetesi yazarı Selim Türsen de onlardan biri. İşte konuyla ilgili olarak 12 Nisan günü yazdıkları:

“İhracatının yarısından fazlasını Avrupa’ya yapan Türkiye için büyüme hızı büyük bir önem taşıyor. Eğer Avrupa ekonomilerindeki durgunluk kısa sürede aşılamazsa gerek ihracat, gerekse turizm açısından ciddi sıkıntılar yaşanmaya başlayabilir.

“Bütün bunların yanında hemen yanı başımızda tohumları ekilmekte olan yeni bir Pazar gerçeği de var. Irak’ın yeniden inşasında Türk müteahhitlik kuruluşları en az yüzde 20 pay bekliyor. (...)

“Eğer Türkiye bu fırsatı iyi değerlendirirse bölge ülkeleri yeniden yapılanıncaya kadar ihtiyacı olan mal ve hizmet üretiminde çok önemli rol oynayabilir. Ancak bunun için akıllı politikaların çok iyi bir şekilde yürütülmesi gerekiyor. İnşaattan gıdaya milyarlarca dolarlık ticaret hacmi yaratılabilir. Savaş öncesi Irak’la ticaret hacmimizin 2.5 milyar doları bulduğu hatırlanırsa bunların gerçekleşmesi mümkün.

“Kuzey Irak’taki’daki durum daha da net. Fazla sorun çıkarmayacak bir yönetimin oluşturulması durumunda Kuzey Irak Türkiye için yeni bir Pazar olabilir. Böylece petrolden alınacak pay bütün bölgeye ticari bir şekilde dağılmış olur.”

Söylenenler, yazılıp çizilenler fazla söze gerek bırakmıyor. Irak’ı işgal eden emperyalistlerin “halka özgürlük getireceğiz” sözleri ne kadar yalansa, Türkiye’deki işbirlikçilerinin “Irak halkı bizim komşumuz, kardeşimiz. Türkiye olarak Irak halkının yaralarının sarılması için ne gerekiyorsa yapmaya hazırız” sözleri de o ölçüde yalan. İnsanlık değerlerine, en basit ahlaki ölçülere bile yabancılaşmış sermaye sınıfı her hesabını daha fazla para üzerine, daha fazla sömürü üzerine yapıyor.

Bu sınıfın egemenliğine son vermeden insanlığın geleceğinden söz etmek mümkün değil. Tam da Rosa Luxemburg’un dediği gibi “Ya barbarlık içinde çöküş, ya sosyalizm!”



Irak’ı yağmalama planları...

Medya bu barbarlığı maskeleme yarışında!

Irak’ın işgalinde önemli oranda pay sahibi olan burjuva medya, şimdi de aynı uğursuz rolünü onun yağmalanmasında oynuyor. İnsani değerlerle hiçbir ilişkisi bulunmadığını saldırı sürecinde kanıtlamıştı. Yağma sürecinde de bu değerlere karşı büyük korku ve nefretini saçıyor.

Oysa ilk bakışta, medyanın yağmaya karşı olduğu, özellikle müze, kütüphane gibi insanlığın ortak tarihi değerlerini pek önemsediği gibi bir izlenim edinilebilir. Yağma olayına katılan Iraklılar’a yönelik büyük öfke gösterisi sergilenmekte, bu fırsattan istifade tüm Irak halkına hatta tüm Arap toplumuna yönelik ağır hakaretler yöneltilmektedir. Televizyon ekranlarında, gazetelerin sayfalarında Araplar’ın ne kadar ilkel, barbar vb. olduğuna yönelik yorumlar, yağma görüntüleri eşliğinde kafalara kazınmaya çalışılmaktadır. Bir kez daha gerçekler görüntülerle gizlenmeye, tersyüz edilmeye başlanmıştır.

Medyanın bu yayınlarla gizlediği gerçek, asıl yağmacının emperyalist işgal orduları, emperyalist-kapitalist tekeller ve devletler olduğudur.

Yağma hareketinin görüntüleri, işgal ordularının nasıl seyirci olduğunu açıkça gösteriyor zaten. Şimdi, olayın seyretmek kadar masum olmadığı, bizzat başlatıldığı ve teşvik edildiği haberleri ulaşmaya başladı. Bağdat müzesinden çalınanların Avrupa’da satışa çıkarılabilmesi, açıktır ki, Bağdat varoşlarında yaşayan yoksulların harcı değildir. Fakat gizlenmeye çalışılan asıl büyük yağma hareketi henüz başlamadı. Emperyalist işgal altında, Irak’ın tüm zenginliklerinin yağmalanması halihazırda planlama aşamasında. Bu o kadar büyük bir varlık olmalı ki, işgal güçleri dışındaki leş kargalarının bile iştahını kabartıyor.

Dün zafer şöleni için kurulacak “masada yer almak” şeklinde ifade edilen yağmaya katılma hevesi, bugün Irak’ın “yeniden yapılandırılması”nda rol almak söz ve planlarıyla ortaya konuluyor. Çarşaf çarşaf iş imkanları listeleri yayımlanarak, taşeron Türk firmalarının hevesleri kaşınıyor.

Bir ülkenin yıkımından, bir halkın katlinden kâr bekleyenler dönüp tam bir arsızlıkla o ülkenin halkını ilkellikle suçluyorlar. İlkellik insanlığın binlerce yılda biriktirdiği değerlerden yoksunluksa eğer, çağın en ilkel, en barbar grubunun kapitalist-emperyalist sınıf olduğu açık değil mi? Bu sınıf, insan toplumunun bilimsel-teknolojik birikimine ve parasal varlığına sahip olmakla (ki bu sahiplenmenin başlangıcında ve bugününde hırsızlık ve zor alım vardır) insanlığı temsil etme hakkına sahip değildir. Çünkü elindeki gücü insanlığın gelişmesi değil yıkımı için seferber ediyor.

Sonuç olarak, burjuva medyanın Irak’ta gizlemeye çalıştığı emperyalist yıkıcılık ve yağmacılık, ilkellik ve barbarlıktır. Ancak, hangi araçları kullanırsa kullansın artık dünyayı aldatma imkanlarına sahip değildir. Bir kez daha harekete geçirilmiş bulunan emperyalist savaş makinesiyle birlikte, kapitalist barbarlığı gözlerden gizlemenin imkanları tüketilmiş durumdadır.