Merhaba,
Uzunca bir aradan sonra yine birlikteyiz.
İçinde bulunduğumuz Mart ayı işçi ve emekçiler açısından önemli gelişmelerin yaşanacağı bir dönem olacak.
Kuşkusuz bunlardan en önemlisi savaş. Türkiyeyi yönetenler Amerikanın yanında bu savaşa girmek için çabalıyorlar. Ne var ki meclis, Amerikanın emrinde savaşa girilmesi anlamına gelen tezkereyi onaylama gücünü kendinde bulamadı. Fakat Mart ayı içinde bu konuda kesin bir karar verilmesi, Amerikanın isteklerinin hükümetçe bir biçimde yerine getirilmesi gerekiyor.
Öte yandan işçiler için Ortaçağ köleliği koşullarına dönüş anlamına gelen yeni iş yasası da önümüzdeki haftalarda meclisin önüne gelecek. Büyük bir ihtimalle de fazla bekletilmeden onaylanacak. Patronlar en geç 15 Martta bu yasanın meclisten geçmesini istiyorlar.
İMF ile görüşmeleri tamamlayan AKP hükümeti, oradan aldığı talimatlar doğrultusunda bütçeyi hazırladı. Savaş bahanesiyle bütçede bir çok yeni vergi ve zamların yanı sıra hak gaspları da yer alıyor.
Bütün bunların da gösterdiği gibi Mart ayında ülkenin, işçi ve emekçilerin yaşamını, geleceğini belirleyecek gelişmeler yaşanacak. Fakat Mart aynı zamanda isyan ayı. 8 Martı yaratan emekçi kadınlar, Newrozu yaratan Kürt halkı, Paris Komününü yaratan işçi sınıfı hep de Mart ayında kavgaya durmuşlar. Baharın gelişini mücadele ateşini daha da gür yakarak karşılamışlar. Devrimci isyan tohumlarını ülkemizin topraklarına serpenlerden Mahir Çayan ve 9 yoldaşı da gene bir Mart günü Kızılderede mücadele bayrağını bizlere bırakarak ölümsüzleşti.
1 Martta Ankarada toplanan on binlerce işçi ve emekçi emperyalist savaşa karşı tepkisini haykırarak Martın mücadele mirasının sahipsiz olmadığını göstermiş oldu. Şimdi bu yoldan daha da ileriye yürümek, Martı ve baharı kazanmak gerekiyor.
Savaş hazırlıkları tüm hızıyla sürüyor. ABD emperyalizmi Afganistanın ardından şimdi de Irakı kana bulamaya hazırlanıyor. Saldırmak için gün sayıyor.
Dünya alem ABDnin niye Iraka saldırmak istediğini biliyor. Fakat o gene de büyük bir ikiyüzlülükle sahte bahaneler üretmeye çalışıyor. Onun derdi petrol, onun derdi dünya egemenliği. Ne Ira ın ürettiği kimyasal silahlar ne de Saddamın diktatörlüğü Amerikayı ilgilendirmiyor. Onun tek derdi şiddet ve askeri güçle dünya üzerinde egemenliğini sürdürmek.
Bu saldırıda Amerikanın en önemli destekçilerinden biri de Türkiye. Bu saldırı gündeme geldiğinden Amerikalılarla Türkiyeyi yönetenler arasında kapalı kapılar ardında halktan gizli, pazarlıklar yapıldı. Türkiyeyi yönetenler sonunda ülkenin limanlarını, havaalanlarını Amerikan ordusunun kullanımına açtılar. Amerikadan alınacak krediler karşılığında Türkiyenin işgal edilmesine göz yumdular.
Yapılan pazarlıklar sonucu İncirlik, Malatya, Diyarbakır ve Batman üsleri havaalanları, Antalya, Mersin, İskenderun limanları Amerikan ordusunun hizmetine sunuldu. Amerika günlerdir gemilerle, uçaklarla Türkiyeye asker ve silah taşıyor.
Tüm bunlar Türkiyenin savaşa katılması anlamına geliyor. Ve bunlar dost ülke, müttefik ülke adına yapılıyor. Bu pazarlıklar bizzat ABD ile Genelkurmay arasında yürütülüyor. Abdullah Gül ise bir süre önce barış elçisi gibi Ortadoğu ülkelerini dolaşıyordu. Sık sık biz barıştan yanayız açıklamalarını yapıyordu. Daha sonra ise günah bizden gitti, artık kendi ulusal çıkarlarımızı savunacağız şeklinde açıklamalar yaptı. İşledikleri suçu meşrulaştırmak, halkı buna inandırmak içinse dışında kalırsak zarar ederiz, katılırsak kâr ederiz diyorlar. Bu kadar çirkef, bu kadar aşağılık, bu kadar insanlıktan uzaklaşmış haldeler. Yüzbinlerce insanın ölümüne neden olacak bir savaş söz konusuyken onlar kâr zarar hesabından başka bir şey yapmıyorlar. Ondan sonra kalkıp bir de dinden imandan, insan sevgisinden bahsediyorlar
Bir de şu var. ABD kendi çıkarları için girdiği bir savaşta elde ettiği yağmayı niye uşaklarıyla paylaşsın ki. 91de Körfez Savaşında zamanın Cumhurbaşkanı Turgut Özal bir koyup üç alacağız demiş ve Türkiyeyi savaşa sokmaya heveslenmişti. Şimdikiler Turgut Özalı Amerikaya uşaklık ve halka ihanette geride bıraktılar.
İşte üç beş kuruş karşılığında askerinin kanını pazarlayan, bir emperyalist gücün onbinlerce askerinin kendi topraklarında üslenmesine izin veren bir ülke. İşte ekonomisi İMF, ordusu Amerika tarafından yönetilen BÜYÜK TÜRKİYE!!!
Son bir nokta olarak şunu da belirtmek gerekir ki AKP hükümetinin getirdiği tezkere meclisten geçmedi diye Türkiyenin bu savaşın dışında kalacağını düşünmek saflık olacaktır. Amerika ve AKP hükümeti Mart ayı içinde ne yapıp edecek Türkiyeyi savaşa sokmanın yeni bir yolunu bulacaklardır. Zaten biraz önce de değindiğimiz gibi tezkerenin meclisten geçmemiş olması Amerikanın Türkiyedeki hazırlıklarını zerre kadar etkilememiştir. Bu da meclisin tek işinin görüntüyü kurtarmak olduğunu, başkaca bir fonksiyonunun bulunmadığını göstermektedir.