ABD askerinin Türkiyede konuşlanması ve Türk askerinin Iraka gönderilmesi içerikli tezkerenin Meclisten dönmesi hiç bir anlam ifade etmemişe benziyor. Her iki konuda da faaliyet tüm hızıyla sürüyor. Tezkerenin reddini takibeden günlerde Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkökün yaptığı açıklama, konuya ilişkin kararın çoktan verildiği ve Amerika ile mutabakatın sağlandığını gösteriyor. Bu, yasalara aykırı olduğu kadar Türkiyede siyasi iradenin hangi kurum ve merkezlerde toplandığını göstermesi açısından da ilginç bir durum. Önce gizli oturumlarda karar veriliyor, ardından uygulamaya geçiriliyor, TBMM kararıyla yasallık kılıfına büründürme en sona bırakılıyor.
Burjuva devlet kendi anayasasını kendi ayakları altında paspasa çevirmiş durumda. Anayasanın 92. maddesine göre yabancı askeri Türkiyede bulundurma yetkisi güya TBMMdedir. Ama TBMM kararına rağmen Amerikan askerleri, ağır silahları, cephaneleri Türkiyeye yerleştirilmektedir. Bu bile söz konusu olan ABD emperyalizminin çıkarları olunca, hükümetinden ordusuna sermaye devletinin tüm gücüyle seferber olacağının açık göstergesidir.
AKP milletvekilleri, halkın %90ının savaşa karşı olması ve onbinlerce işçi ve emekçinin emperyalist savaş karşıtı tepkisini Ankara sokaklarında göstermesinin basıncı altında tezkerenin yaşam bulması için gerekli olan çoğunlukta oyu vermedi. Bu durum aynı zamanda AKPnin çabuk teşhirini ve savaşın günah keçisi sayılmasını sağlayacak olan tezkerenin yükünün sermaye hükümetinin yanı sıra Genelkurmay tarafından paylaşılmasını beraberinde getirdi.
Genelkurmay Başkanının açıklaması sonrası yaşananlar, ordunun sermaye devletinin icraatlarında ne denli etkili olduğunu gösterdi. Genelkurmay Başkanının devreye girmesi ile birlikte ABD emperyalizmi pervasızca Irak halkını katletme yolunda Türkiye topraklarını, üslerini, limanlarını babasının çiftliği gibi kullanmaya başladı.
Müslüman AKPnin oluşturduğu sermaye hükümeti de Genelkurmay Başkanının açıklamalarından sonra rahatladı. Zira tezkereyi meclis gündemine tekrar taşımak için önleri açılmıştı. Ayrıca söz konusu olan ülke güvenliği, Kürt devleti oluşumunun engellenmesi, Irak petrollerinin yağmalanacağı paylaşım masasında yer kapılması vb. ulvi amaçlarının güvenceye alınması, ülke çıkarlarının korunmasıydı(!) Bu sadece sermaye hükümetinin değil, Genelkurmayın da ortaklaştığı yüksek menfaatlerin gereğiydi.
TBMM Başkanı Bülent Arınç meclis kararına rağmen ABD emperyalizminin savaş hazırlıkları çerçevesinde Türkiye topraklarını boydan boya işgalinden rahatsızlık duyduğunu Benim dışardan asker bulundurmam müttefiklerimden asker istemektir. Hey dostum bana asker gönder diyebilirim. Acaba transit geçiş bu kapsama giriyor mu? Acı duyduğum bir konu. Askerler gidiyor. Biz buna izin verdik mi? Verdik, vermedik. Genelkurmay Başkanlığı Bu bizim yetkimizdir diyor. Bunlar denetlenmeli. Sözleriyle ifade ediyor. Ama bir gün sonra yaptığı açıklama ile yaklaşımını belirsizleştiriyor. Yaptığı açıklamada yer alan Hükümet görevinin başındadır ve bilincindedir. Bunlarla ilgili gelişmeleri takip ederler, gereğini yaparlar. Olması gerekeni ortaya koyarlar. Zaten zaman zaman gerek hükümet, gerekse silahlı kuvvetlerden açıklamalar geliyor. Benim ayrıa bir şey söylememe gerek yok. Hükümetten ve Genelkurmaydan gelen açıklamaların özü özeti Türkiyenin ABD emperyalizminin savaş arabasına bağlanması, Irak halkının katliam fermanına destek verilmesidir. Benim ayrıca bir şey söylememe gerek yok diyen TBMM Başkanı bu sözleriyle emperyalist savaş kampına katıldığını açıkça ilan etmiştir.
Sermaye devletinin politik kuvvetiyle belirleyici olan temel yönetici merkezi ordudur. Bu nedenledir ki, sermaye devletinin ve ABD emperyalizminin çıkarları çerçevesinde hareket tarzı belirlemek ordunun doğal refleksidir. Genelkurmaydaki, ordudaki gelişmeler ABD emperyalizminin denetleyici gözleri ile izlendi. Kararlar ABD emperyalizminin onayıyla alındı. Tüm faşist darbeler ABD emperyalizminin izni ve bilgisi çerçevesinde yapıldı. Orduda atamaların taraflarından birinin Pentagon olduğu onyılların bilinen gerçeğidir. Ordu komuta heyetlerinde yükselmek, Pentagonun gözüne girmekten, ABD emperyalizminin güvenini sağlamaktan geçiyor. Tüm bunlardan dolayıdır ki, ordu ve yönetim kademeleri su katılmamış Amerikancılardan oluşmaktadır.
Yurtta sulh, cihanda sulh sözleriyle komşu ülkelerle iyi geçinmek isteğini dışavurarak kendini güvenceye almaya çalışan sermaye devleti onyıllardan bu yanadır emperyalizme uşaklık çerçevesinde komşu halkların cellatlığına soyunmuş, saldırganlıkta sınır tanımamıştır. İçerde kronikleşen iktisadi ve siyasi açmazlarına geçici bir çözüm bulmak, bir nebze olsun rahatlamak için büyük bir iştahla efendisinin önüne atacağı kemiğe göz dikmiştir. Sermaye devleti tüm kurumlarıyla Amerikan emperyalizminin bölgesel başağrısı olan Irakın yokedilmesi, Irak petrollerinin üzerine oturması için var gücüyle savaş politikasına destek vermektedir. Önümüzdeki günler desteğin somut ifadesi olan tezkerelerin meclisten geçtiğine tanıklık edecektir. Zira sermaye sınıfı hükümeti ve ordusuyla ir bütün olarak Irak halkının katliam planı çerçevesinde ABD emperyalizminin hizmetine soyunmuştur.
Bu savaşı durduracak biricik güç dünya halklarının birleşik, militan karşı koyuşudur. Sermaye devletini kirli savaş taşeronluğundan alıkoyacak yegane kuvvet ise Türkiye işçi sınıfı ve emekçilerinin emperyalist kirli savaşa karşı oluşturacakları topyekûn direniş hattıdır. Bu direniş hattı örülemediği koşullarda, sermaye devleti nasıl ki deprem yıkımını sosyal yıkıma dönüştürme yolunda kullandıysa, emperyalist savaş atmosferinden de yeni iş yasası, personel rejimi yasası, yeni zamlar ve terör genelgeleri çıkarmak ve uygulamak için yararlanacaktır. Savaşı işçi sınıfı ve emekçilere yönelik pervasız saldırıların gerekçesine dönüştürecektir. Son yapılan zamlar bu tutumlarının açık göstergesidir. Emperyalist ABDnin ve onun destekçisi sermaye devletinin yenilgisi ise dünyada ve Türkiyede emperyalist sermayenin açmazının daha da derinleşmesine, devrim dinamiklerinin ise güçlenmesine yolaçacaktır. Bu bilinç açıklığının ürünü olan politik ve örgütsel çabayı daha da derinleştirmek sınıf devrimcilerinin tarihsel olan ertelenemez yakıcı görevidir.