Siirt seçimlerinin gösterdikleri
Geçtiğimiz hafta sonu Siirtte seçim vardı. Bu seçimde AKP, oyların yüzde 84ünü alarak 3 milletvekili çıkardı. Siirtten milletvekili seçilen AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğana başbakanlık yolu böylelikle açılmış oldu.
Hem Siirtte yapılan seçimin sonuçlarının, hem de Recep Tayyip Erdoğanın nihayet meclis çatısı altına girmesinin siyasal anlamı üzerinde kısaca durmak gerekiyor.
AKP ve Erdoğana sermaye vizesinin tescili
AKP Genel Başkanının önü 3 Kasım seçimleri öncesinde özel bir tarzda kesilmişti. Amaç, AKPde temsil edildiği şekliyle dinsel gericiliği düzen siyasetinin dışına atmak değildi. Sadece, 28 Şubattan bugüne süren ehlileştirme sürecinin daha da derinleştirilmesi, AKPnin sıkıntı yaratmayacak bir parti haline getirilmesi hedefleniyordu.
AKP çizgisinin başında Recep Tayyip Erdoğan vardı. Düzen güçleri AKPyi ehlileştirme politikalarının başlıca hedefi olarak onu seçtiler. Gerek parti başkanı olduğu süreçte, gerekse 3 Kasım seçimleri öncesinde milletvekili aday listeleri oluşturulurken Tayyip Erdoğanın karşısına bir çok engel çıkardılar. Burjuva basında onun aleyhine kampanyalar düzenlediler. Özellikle seçimlerden AKPnin yüksek oranda bir oy alacağı belirginleştikçe bu baskı daha da arttı.
AKP değiştiğini, diğer düzen partilerinden hiçbir farkının olmadığını, eski RP-FP çizgisinin aksine adil düzen diye isimlendirilen çizgiden koptuğunu ispat etmek için bu süreçte canla başla çalıştı. Sermaye örgütleriyle, ABD emperyalizmiyle çok yakın ilişkiler içerisine girdi, Türkiyenin ABye girme hevesinin sözcülüğüne soyundu, demokrasi havarisi kesildi. Bir dönem yasaklı olmasına, seçimden sonra ise meclis dışında kalmasına rağmen AKPnin tüm bu çabası içinde Tayyip Erdoğanın çok özel bir rolü oldu.
Özellikle seçimden sonra kurulan AKP hükümeti, başlangıçta takiyye yapıyorlar eleştirilerine maruz kalsa da düzenin ne kadar samimi bir hizmetkarı olduğunu kısa zamanda gösterdi. Gerek ABD emperyalizmine uşaklık, gerekse sınıfa ve emekçilere dönük sömürü ve yıkım politikalarının tereddütsüz uygulanması konularında o kadar aktif bir tutum takındı ki, emperyalizme ve sermayeye uşaklığı tescilli düzen partilerinin tümünü geride bıraktı. Meclisteki tezkere tartışmalarının gösterdiği gibi CHP tarafından bile ABD uşaklığı ile suçlanır bir konuma ulaştı.
AKP ve düzenin üniformalı bekçileri arasındaki buzlar eriyip tereddütler ortadan kalktıkça Tayyip Erdoğanın önü de açılmaya başlandı. Siirt seçimlerinin zamanlaması onun yasaklarının kalkmasına göre ayarlandı. Devletin bütün olanakları Siirtte AKPnin kazanması için seferber edildi. Gene aynı amaçla ve Yüksek Seçim Kurulunun hukuka aykırı ayak oyunlarıyla DEHAP seçim dışına itildi.
Özet olarak Siirt seçimleri, düzenin Tayyip Erdoğanla barışmasının ve onu sadık bir hizmetkarı olarak bağrına basmasının tescil edilmesidir. Milletvekili seçilir seçilmez baş döndürücü bir hızla mecliste yemin ettirilmesi ve Cumhurbaşkanı tarafından yeni hükümeti kurmakla görevlendirilmesi de sermayenin şu dönemde onun ve partisinin hizmetlerine ne denli acil ihtiyacı olduğunu bir kere daha göstermiştir.
CHP ve DEHAPın durumu
CHP Siirt seçimlerinde yüzde 14 oy aldı. Hemen herkesin üzerinde hemfikir oldukları şey, bunun hayli başarısız bir sonuç olduğudur. Kuşkusuz bunun en önemli nedeni AKPnin Siirtli seçmene bol keseden hizmet sözü vermesi ve rüşvet dağıtmasıdır. Tayyip Erdoğanın başbakanlığının hemen hemen kesin olması, bundan kentleri için çıkar uman Siirtli seçmeni bir biçimde etkilemiştir. Fakat CHPnin başarısızlığını sadece buraya bağlamak hata olur. Nitekim seçmene maddi çıkar anlamında hiçbir şey vaat etmeyen, üstelik de seçime katılmayan DEHAPın çağrısıyla onbinlerce kişi sandığa gitmemiş, seçimi boykot etmiştir. Seçimlere katılım oranı yüzde 62de kalmıştır.
Bu bakımdan CHPnin başarısızlığının gerisindeki asıl neden onun toplumdan; işçi ve emekçilerden, Kürt halkından kopuk olmasıdır. Gerçekten de CHP toplumun geniş kesimlerine yabancılaşmış bir devlet partisidir. 3 Kasım seçimlerinde yoksa şeriatçılar gelir korkusu CHPnin oy toplamasında belli bir rol oynamıştır. Fakat 3 aylık AKP iktidarı, şeriatçıların CHP ve diğer düzen partilerinden hiçbir farkının olmadığını, üstelik mecliste bu ikisinin göze batan bir uyum içinde çalıştığını göstermiştir. Böyle olunca da insanların CHPye oy vermeleri için 3 Kasımda olduğu kadarıyla bile gerekçeleri kalmamıştır.
DEHAP Siirt seçimlerine katılmadı. Çünkü Yüksek Seçim Kurulu, 3 Kasım seçimlerinde yüzde 10 barajını aşamayan partilerin Siirt seçimlerine katılsalar bile milletvekili çıkartamayacaklarını karara bağlamıştı. Bu keyfi ve tümüyle DEHAPı hedefleyen bir karardı. DEHAP da bunun üzerine seçime katılmama kararı aldı. Seçimden önce de kendi seçmenine sandığa gitmeme çağrısı yaptı. Bu çağrı önemli bir karşılık buldu. Fakat boykot çağrısına uyanların sayısı 3 Kasımda DEHAPa oy veren seçmen sayısının ancak yarısına ulaşabildi. DEHAPlı seçmenin bir bölümü AKPye oy verdi.
Kazanan millet iradesi değil sermaye oldu
Çeşitli burjuva köşe yazarları ve bizzat Tayyip Erdoğanın kendisi, Siirt seçimleriyle millet iradesinin ve demokrasinin kazandığını, söylüyorlar, yazıp çiziyorlar. Siirt seçimlerinin Tayyip Erdoğanın parlamentoya girmesi buna karşılık Fadıl Akgündüz adlı sahtekarın kamuoyunda fazla teşhir olduğu için meclisten atılması dışında bir amacı bulunmuyordu. Öyle ki bazı TV kanalları Siirtte yapılan seçimle ilgili gelişmeleri, o gün boyunca Tayyip Erdoğan seçimi anonsuyla ekranlara taşıdılar.
Tayyip Erdoğanın bir an önce başbakan olması ise hem sermayenin hem de ABD emperyalizminin dört gözle beklediği şeydi. ABD askerlerinin Türkiyeye gelmesine yasal zemin hazırlayacak ikinci tezkerenin meclisten geçmesi bile Tayyipin gelip hükümetin başına oturmasına endekslenmiş durumdaydı. Bu nedenle Siirtte tezgahlanan demokrasi soytarılığında kazanan millet iradesi değil sermayenin çıkarları oldu. Sermayenin hizmetindeki savaş ve saldırı hükümeti Erdoğanın başbakanlığında biraz daha güçlendirilmiş oldu.
İslamcı Gençlik liderliğinden,
ABDnin sadık uşaklığına
Can Dündar, 11 Mart tarihli Milliyet gazetesindeki yazısında Tayyip Erdoğanın geçmişten bugüne yaşadığı değişim üzerinde duruyor.
Can Dündarın anlattığına göre 1980 yılında öldürülen dinci gericilerden birinin cenazesi jandarma tarafından engellenir. Cenazeye katılan yüzlerce kişi gözaltına alınır. Gözaltına alınanlardan biri de bugün AKP Genel Başkanı olan Tayyip Erdoğandır. Bir sonraki gün yayınlanan bir dinci gerici gazetede gözaltına alınan Tayyip Erdoğanın resminin altında şunlar yazılıdır; İslamcı gençliğin gerçek liderlerinden, MSP Gençlik Kolları Başkanı Tayyip Erdoğan...
Bundan sonrasını Can Dündarın yazısından okuyalım.
O günlerde Haçlı seferlerine karşı cihad çağrısı yapan 26 yaşındaki Akıncı Erdoğana deselerdi ki;
Ey İslamcı gençliğin lideri! 23 yıl sonra başbakan seçileceksin. Seçimi ABD büyükelçisiyle birlikte izleyeceksin ve ilk icraat olarak Müslüman komşuna saldırması için Amerikan askerini Türkiyeye getireceksin.
Genç Akıncı kimbilir nasıl gülerdi.
(...)
Yenilikçilik bayrağı açtığı bir yıl içinde 5 kez ABDyi ziyaret etmesini, oğlunun nikahına Amerikan başkonsolosunu davet etmesini, Washingtonda Yahudi lobisiyle flört etmesini, çeyrek asra sığan ama akla hayale sığmayan bir çark etme süreci olarak görüyoruz.
|