Tez Koop İş 2 Nolu Şube temsilcisi: Bugün kendimiz ve geleceğimiz adına tartışacak ve karar verecek olan bizleriz. Sadece karar vermekte kalmamalı kararlarımızın takipçisi olmalıyız. Artık yönetilen ve susturulan işçiler değil konuşan karar veren ve yöneten işçiler olmalıyız. Bizim adımıza bize sorulmadan karar verilmesine ancak böyle dur diyebiliriz...
Sendika genel merkez ve konfederasyon yöneticilerimiz ise bizleri aydınlatmak, örgütlemek ve mücadeleyi yükseltmek yerine sessizliğe bürünmeyi ve işverenle uzlaşmayı tercih ettiler. Bu tutum kabul edilemez. Sermayenin saldırıları dünyanın her yerinde öylesine yoğun ki ya direnerek kazanacağız ya da barbarlık içinde yokolacağız...
ABDnin saldırgan politikalarının kuyruğuna takılan Türkiye patronları ve hükümeti ise üç kuruş kredi alabilmek ve Ortadoğuda söz sahibi olabilmek için savaş çığırtkanlığı yapıyor. Bu bir paylaşım savaşı, bu bir haksız savaş, bu bir petrol savaşı. Bu savaşta biz işçilerin en ufak bir çıkarı olamaz ve buradan haykırmalıyız ki kapitalistlerin çıkarları için dökecek kanımız yok!..
Tez Koop İş Sendikası 2 Nolu şube temsilcileri olarak diyoruz ki, kölelik yasa tasarısı meclise geldiğinde Ankaraya yürünerek yasa geri çekilinceye kadar meclisin önünü terketmeme eylemi yapılmalıdır...
Tez Koop İş 4 Nolu Şube temsilcisi: Biz işçi sınıfı olarak bu ülkede 15-16 Haziranları yaratanlar olarak, 20 Martları yaratanlar olarak bunu hep bir şekilde egemenlere bildirmek durumundayız. Özellikle sendikalar açısından ekonomik olanla demokratik olanı birleştirmek zorundasınız. Eğer iş sözleşmesini bağıtlarken işin sadece ekonomik yanını düşünürseniz bugün birçok saldırı geldiğinde çok açmazlara düşersiniz...
Bizim ortak çalışanlar yasasını dayatmamız gerekiyor. Bir işyeri düşünün aynı masa etrafında bir taşeron işçisinin, bir sendikalının, bir sendikasızın, bir sözleşmelinin olduğu bir işyerinde bunu başarmamız mümkün değil. Öncelikle tüm çalışanların aynı sendika altında birleşmesini savunmamız lazım...
Belediye İş Sendikası 1 Nolu Şube temsilcisi: Sendika merkezlerine, konfederasyonlara haksızlık yapıldığını düşünüyorum. Ne iş yapıyorlar? Yapmıyorlar mı arkadaşlar, MGK sendikacılığı yapıyorlar, işbirlikçi sendikacılık yapıyorlar, teslimiyetçilik yapıyorlar, uzlaşmacılık, uzlaştırıcılık yapıyorlar. Hükümetlerin sosyal politikalarına emme basma tulumba gibi eşlik ediyorlar. Daha ötesi ülkenin işgalinden tutun da hükümetlerin İMFyle yapmış olduğu anlaşmaların altına imza koyuyorlar.
Sendika merkezleri az iş yapmıyor, kafamızı çarpıtıyor, edilgenleştiriyor, mücadelenin önünde set oluyor, şal oluyor, örtü oluyor. Ne işi var sendikaların sosyal konseyde? Taban tabana çıkarları zıt olan insanların uzlaşması mümkün mü? Çıkar ilişkilerinin çıkar çelişkilerinin uzlaşması mümkün mü? MGK sendikaları, sosyal konsey, devlet konsepti içinde olmaz...
Hava-İş Sendikası temsilcisi: Her yıl onlarca başkanlar kurulu toplantısı oldu. Hangimiz başkanlar kurulu toplantısında ne konuşulduğunu basının dışında öğrenebildik? Bu bizim hakkımız değil mi? Kim ne konuştu? Kim çıbanbaşı oldu? Kim muhalefet şerhi koydu? Asıl mesele bence burada bitiyor. Birkaç başkanlar kurulu raporunu okudum. İnanın eğer onu okumuş olursanız başımızdakinin neler istediğini, hangi başımızdakilerin çıbanbaşı olduğunu görürüz. Çıbanbaşını tırnak içinde kullanıyorum çünkü B. Merale göre çıbanbaşı denen bir kavram vardı. Ve bu da ona muhalefet şerhi koyan kişilerdi. Bu da çok fazla değildi arkadaşlar...
Petrol-İş 1 Nolu Şube temsilcisi: Bu hükümet seçim öncesi savaşa karşı çıkarken bugün insan kanı üzerinden çirkin pazarlıklar yapmaktadırlar. Bizler savaşa karşıyız çünkü savaş acı, gözyaşı, ölüm, işsizlik, yoksulluk demektir. Patronlar ekonomik krizi ve şimdi de savaşı bahane ederek, geçmişte olduğu gibi, bugün de işçi ve emekçi haklarına yönelik vahşice saldırılar yapmaktadırlar...
Bu saldırılar karşısında, bütün konfederasyonlar bir bütün olarak karşı duruş sergilemeli, artık masa başlarında değil üretimden gelen gücümüzle birlikte alanlara yığınsal güç olarak bizleri mücadeleye katmalıdırlar...
Eğitim-Sen 2 Nolu Şube temsilcisi: Bizler örgütlenmek zorundayız ve örgütlü bir şekilde alanlarda, işyerlerinde mücadelemizi yükseltmek zorundayız. Bizler bunu yapmazsak tarih bizden bunun hesabını soracak! Geçmişte 80 öncesinde nasıl işçiler mücadele ettiler, bunun mirasını kim taşımadıysa bizlere, bunun sorumlusu onlardır. Biz 80 öncesinin mücadeleci sendikal ruhunu istiyoruz, coşkusunu istiyoruz. Bu kuşak bu mücadeleyi örgütlemek zorunda.
Ben aynı zamanda yeni kuşağı temsil ettiğimi düşünüyorum. Yeni kuşak eski kuşakla hesaplaşmak zorunda. Eğer bizim önümüzde önderlik etmeyeceklerse, aldıkları kararlara uymayacaklarsa, taleplerin arkasında durmayacaklarsa ezeceğiz ve geçeceğiz. Biz mücadele edeceğiz. Biz mücadelemize güveniyoruz. Biz örgütlülüğümüze güveniyoruz. Biz kendimize güveniyoruz. Biz işçi sınıfına güveniyoruz. Biz mücadele etmekte kararlıyız...
Belediye-İş Beyoğlu Şube temsilcisi: Bugün de burada sendikalara bağlı şubelerin temsilcileri olarak şu konuda söz veriyor muyuz? Bizler bugün burada şekilci ve göstermelik eylemler yerine aldığımız kararları tabanda -ki tabanı örgütleyecek, harekete geçirecek olan biz temsilcileriz- hayata geçirmek için söz veriyor muyuz? Ki vermek zorundayız. Yoksa burada çok bilinen ve güzel şeyleri söylemekle geçiştirebiliriz. Bugün bırakın burada ileri haklar elde etmeyi varolan kazanımlarımızı da kaybediyoruz. Bunun için ne yapmak gerekiyor -ki örgütlenmenin gerekli olduğunu, örgütlü güçle karşı durmak gerektiğini söylüyoruz- ama bunu da gerçekten pratikte göstermek zorundayız. Ne yapmalıyız? İşyerlerimizde örgütlenmeliyiz. Sadece örgütlülüğü sendikaya üye olmak ve sendikaya üye olan üye ile ölçemeyiz. Varolan ¨yelerimizi harekete geçirebiliyor muyuz? İşyerlerimizde, mahallelerimizde hayatın her alanında örgütlenmeyi sağlayabiliyor muyuz? Komitelerimizi kurabiliyor muyuz, bunları harekete geçirebiliyor muyuz? Bu saldırılar ta cezaevleri operasyonundan başladı. Onlara ses çıkarmadık bari kendi haklarımıza ses çıkaralım...
Belediye İş 2 Nolu Şube temsilcisi: Bugün bu savaşı bahane ederek çocuklarımızın kanını pazarlamaya çalışıyorlar. Bu nedenle bir an önce işçi memur bütün çalışanlar direniş komiteleri kurarak yapacaklarımızı hayata geçirmeliyiz...
Bıçakçılarda işten atılan bir işçi: Biz Esenyurtta kurulu olan Bıçakçılar fabrikasında işçi arkadaşlar olarak bir hafta öncesinde işten atıldık. İşten atma gerekçesi tabii ki, sermayenin yani patronların yaklaşık 2-3 ay öncesinden beri işsizlik tehdidi savurdukları iş güvencesi yasasını çıkarırsanız birçok işçinin işinden, ekmeğinden olmasından biz sorumlu değiliz gerekçesinin arkasına sığınarak bizi işten atıyorlar. Bu işten atmalardan nasibini alan sadece biz değiliz. Bizim gibi metalde, tekstilde, petro kimyada, gıdada birçok işçi arkadaş atılıyor. Yaklaşık 2 bin civarında işten atılan olduğu söyleniyor bölgede...
Burada önemli olan noktada bir dizi sendika şubesi geçmiş süreçlerde de esnek çalışma yasasına karşı bir takım kararlar aldılar. Ancak bunlar kağıt üzerinde ve sözde kaldı. Önemli olan alınan kararların bir şekilde işyerlerine temsilciler aracılığıyla tabanlara taşınmasıdır. Bir dizi sendika şubesi daha öncesinde konfederasyonların aldıkları tutumlara karşı muhalif şubeler biraraya gelerek İSSŞP ya da İEP gibi girişimler oluşturmuşlardı. Fakat bu birliktelik net bir hareket planı çıkaramamıştı daha önce. Bunun temel nedeni ise alınan kararların tabana maledilememesiydi. Birlikteliğin sendika şubeleri başkanları birlikteliği düzeyinde kalmasıydı. Bu birliktelikte de eğer biz buradan somut kararlar alıp fabrikalara taşıyamazsak, fabrikalarda örgütlenme komiteleri kuramazsak bu toplantının da diğerlerinden farkı olmayacaktır...
Eğitim Sen 1 Nolu Şube temsilcisi: Buradaki toplantıyı küçümsememekle birlikte henüz metal işkolundan, henüz maden işkolundan, yani belirleyici sektörlerden işçilerin bu konuda hem iş yasası konusunda hem savaş konusuda yeterince duyarlı hale getirilmediğini görüyoruz. Bu durumu saptadıktan sonra şunu da belirlemeliyiz ki meclis takvimine göre hareket edemeyiz. Yasalar fiilen zaten uygulanıyor arkadaşlar. İşyerlerinde 12 saat çalışma, sigortasız çalışma, keyfi işten atmalar fiilen var. Bugüne kadar gerekli çabayı göstermemiş olanlardan yani sendikalarımızdan bu konuda şimdi harekete geçmesini beklemek ya kendimizi kandırmaktır ya da çok iyi niyetliyiz...
Sendikacılarımızı zorlayarak, onları iterek kakarak bir yere götüremeyiz çünkü gitmiyorlar. Bu örgütlerimize sendikacılarımız bir üye olarak gelsin katılsın. Biz onların yaptıkları toplantılara bir temsilci olarak katılmayalım. Onlar bizim mücadelemizin bir neferi olacaksa onlar gelip bunu önce ispatlasınlar...
Birincisi; örgüt yani bizim tabanda fabrika temsilcisi, sendika temsilcisi, işsiz temsilcisi diyebileceğimiz temsilcilerden oluşmuş bölgeler bazında ilçeler bazında örgütlenme ve bunun üst örgütlenmesini inşa etmek zorundayız. İkincisi bir program oluşturmak zorundayız. Emek Platformunun programı gibi değil. Çok acil bir program. Peki hedefi ne olacak? Tabii ki genel grev-genel direniş olmak zorunda. Böyle bir hedefi gözardı ederek hiçbir mücadelenin kazanma şansı yoktur.