Filistin emperyalist/siyonist kıskaç altında
ABD emperyalizminin Ortadoğuyu yeniden yapılandırma planının bir parçası da güçlü bir siyonist İsrail devleti yaratmaktır. Sapı ABDnin elinde, Ortadoğu halklarının bağrına saplanmış bir hançer olan İsrail, sahip olduğu askeri güce, tüm tarihine yayılan katliamcı kimliğine ve Amerikadan aldığı sınırsız desteğe rağmen kronik istikrarsızlıktan kurtulamadı. İşgalci konumu ve militarist yapısından dolayı, bölge halklarının haklı olarak nefretini kazanan siyonist devlet, emperyalist savaş ile bu cendereyi aşmayı planlıyor. Bush ve savaş kabinesi de aynı amaca ulaşmak için çaba harcarken, Şaronun ağzıyla konuşuyor, gerçekleri tersyüz ederek İsraili mağdur olarak göstermeye çalışıyor.
Şaronun savaş duası
Bushla sürekli yakın bir diyalog ve işbirliği içinde bulunan Şaron ve çevresindeki askeri/siyasi güçler savaşın bir an önce başlaması için gittikçe sabırsızlanıyorlar. Bu savaşın bölge barışı için tek çıkar yol olduğunu sık sık iddia eden siyonistler, bu sayede yüklü silah ve mali yardım almak için ABDye çoktan başvurdular. Savaşla ilgili son açıklamayı Beyrut kasabı Şaronun kendisi yaptı. Likud Partisi milletvekillerine hitaben yaptığı konuşmada, Irakta bir savaşın meydana gelmesinin, Tanrının izniyle hepimizin istediği gibi bölgede barışı sağlayacak siyasi süreçte ilerleme kaydetmek için başka olanaklar yaratacağını ümit ediyorum dedi.
Şaron gibi katillerin barış derken ne kastettiği, 1982 yılında Sabra ve Şatila mülteci kamplarında bizzat onun emriyle binlerce kadın ve çocuğun katledilmesinden bilinir.
Siyonistlerin, özellikle de Şaronun barıştan anladığı; bütünüyle işgal edilmiş ve Araplardan arındırılmış bir Filistindir. Bunun anlamı yayılmacı ve güçlü bir siyonist devlettir. Bu kirli amaca ulaşmak için katlettikleri onbinlerce kişiden başka, 4 milyon Filistinliyi sürgüne zorlayan İsrail, emperyalist savaş ortamı ile geri kalan 3 milyon Filistinliyi de yine yıkım ve katliamlar eşliğinde mecburi sürgüne göndermenin yollarını arıyor.
Devletler arası ikiyüzlülük: Mağdur İsrail
Siyonist İsrail devleti BM Güvenlik Konseyi kararlarını 55 yıldır ihlal ediyor. Birleşmiş Milletler kararlarını en çok ihlal eden devlet unvanı da halen İsraile aittir. İsraile yaptırım içeren kararlar ise ABD tarafından düzenli olarak veto edildi. Güvenlik Konseyi daimi üyeleri arasında veto hakkını en çok kullanan ülke Amerikadır. Siyonistlerin Filistindeki saldırı ve katliamlarının kınanmasını engellemeye dönük ABDnin bu tavrı, İsrail için BMde kalkan işlevi görüyor 50 yıldır. Bu sayede 50 yılda Ortadoğu ile ilgili 100e yakın karar alan BM, İsraile dönük tek bir yaptırım bile uygulayamadı, zira her girişim ABD engeline takılıyordu. ABD veto hakkını son kez 3 ay önce kullanmıştı. Bu karar tasarısı, BM çalışanlarının İsrail askerleri tarafından öldürülmesini eleştiriyordu.
İşte sırtını Amerikan emperyalizmine dayayan bu küstah devlet, itibarını ayaklar altında çiğnediği BMden destek istemeye hazırlanıyor. Siyonistler bugünlerde intihar eylemlerine karşı bir uluslararası belgeyi BM gündemine taşımaya hazırlanıyor. BMnin desteğini isteyen İsrail, intihar eylemcilerinin ailelerinin dünyaca tecrit edilmesini talep ediyor. Bu talebi kabul edilirse güya İsrailin mağdur olduğu belgelenmiş olacak. Bir halkı katlederek, zorbalıkla topraklarından kopartıp atarak sürgüne gönderen, bu kirli sicili tüm dünya tarafından bilinen işgalci bir terörist devlet mağdurmuş. BM ve uluslararası kamuoyu ile alay etmek anlamına gelen bu akıldışı iddiaya, tam kendilerine yakışan bir davranışla ilk destek veren ülkeler ABD ve Türkiye oldu. Gerçek ancak bu kadar tersyüz edilebilir, dünya kamuoyu ile ancak bu kadar alay edilebilir.
Uluslararası hukuku ve BM kararlarını hiçe saymayı geleneksel bir politika haline getiren, gebe kadınlara, çocuklara, kısacası Filistin halkına bir bütün olarak acımasızca ateş eden, katliamlar yapan, Filistinlilerin evlerini ve işyerlerini yıkıp bütün yaşam alanlarını daraltan siyonist yönetim, kendini mağdur gösterip, BMden destek isteme yüzsüzlüğünde bulunuyor. Bu aynı yönetim, Filistin halkına karşı uyguladığı vahşetin hukuksal kayıt altına alınmasını bile engelliyor. Geçen yıl Cenin mülteci kampında İsrail ordusunun gerçekleştirdiği, Nazi icraatlarına eş değerdeki katliamı incelemeye gelen BM uzmanları heyetinin Cenine girmesine bile izin verilmemişti.
Kuruluşundan beri bir terör devleti olan, kitle imha silahlarıyla donatılan İsrailin bu pervasız tutumunu, dünyanın en büyük zorbası Amerikanın verdiği kesintisiz desteğe borçludur. Emperyalist ve gerici güçlerin İsraili kayırmaları, hiçbir kural tanımadığı halde herhangi bir yaptırıma tabi tutmak bir yana, siyonistlere sahip çıkmaları onları daha da azdırıyor. Gelinen aşamada İsrail tüm bölge için ciddi bir tehdit olarak varlığını koruyor.
İsrail emekçileri de siyonist baskı altında
Filistin halkına karşı yürütülen kirli savaş İsrail ekonomisini önemli ölçüde zorlamaya başlayınca emekçilerin tepkisi dışa vurmaya, savaşın faturasından duyulan rahatsızlık dile getirilmeye başlandı. Kirli savaşın İsrail halkına bir diğer faturası ahlaki alanda yaşanan yozlaşma. Bu gerçeğin farkına varanlar da barış için mücadele ediyorlar. Ancak en ince dokusuna kadar militaristleşen İsrail devleti bu türden çıkışları vatan hainliği suçlaması ve mahkemeler aracılığıyla susturmaya çalışıyor. Şaron yönetimi ile bu baskılar daha da artmış durumda. Zaten zayıf olan emekçi hareketi, ideolojik propaganda ve baskılar karşısında daha da güçten düşmüştür.
Siyonistler, kapsamlı yıkım planlarını hayata geçirmek için emperyalist savaşı dört gözle bekliyorlar
Siyonistlerin büyük İsrail düşü kurdukları biliniyor. Tarihleri boyunca kirli savaş, cinayet, toplu katliam ve sürgünlerle anılmaları bundandır. 1948 ve 1967 yıllarında iki defa Filistin halkını kitlesel olarak sürgüne zorlamaları, zorbalıkla yerinden yurdundan ettikleri milyonlarca Filistinlinin mal ve mülklerini yağmalamaları, katliamlar eşliğinde boşaltılan yerleri gaspetmeleri vb. Nazileri kendilerine örnek alarak gerçekleştirdikleri bütün bu vahşi icraatların nedeni Filistinli Arapları yurdundan sürgün etmektir. Bir halk katledilerek bitirilemiyor. İnatla düşmanlarının karşısına yeniden dikiliyor.
Bu emellerini istedikleri düzeyde gerçekleştiremeyen siyonistler, son hamleyi emperyalist savaşın sağlayacağı koşullarda, Filistin halkını yeni katliamlar ve sürgünlere maruz bırakarak yapmaya hazırlanıyorlar. Bu amaçla belli planlar da hazır bekliyor. Savaşla beraber dikkatlerin Filistinden Iraka doğru kayacağını dolayısıyla istenen boyutta saldırıların başlatılması için aranan koşulların uygun oluşacağını hesap eden siyonistlerin hazırlıklarını kabaca şöyle sıralamak mümkün: İşgal altındaki toprakların tamamında uzun süreli kuşatma ve sokağa çıkma yasağı, köy ve kasabalara gıda ve ilaç girişini engellemek, elektriği tamamen keserek dünya ile bağlantıyı kopartacak. Hastaların tedavilerini engellemek vb. Filistinli militanlar, gençler, çocuklar, kısacası tüm Filistinlileri hedef alan toplu infazlar düzenlemek... Bütünbu saldırıların hedefi Filistin halkının direnişini kırmak ve yeni bir sürgüne zorlamaktır. Ancak koşullar 48 veya 67 yıllarından farklı olduğu için başka bir ülkeye sürgün etmek pek mümkün görünmüyor. Topraklarının çoğu fiilen işgal altında olan ve çok kalabalık (Gazze Şeridi dünyada nüfus yoğunluğu bakımından en kalabalık yerlerden biridir) olan Filistin halkı için yeni bir i&ccdil; sürgün tehlikesi bulunmaktadır.
Siyonist ordu ve devletin yanı sıra Yahudilerin en gerici, yobaz kesimi olan yerleşimcilerin de yerleşim alanları çevresindeki alanları işgal etmeye kalkışacaklarına neredeyse kesin gözüyle bakılıyor. Tümü silahlı olan ve cinayet dahil (Filistinlilere karşı) işledikleri hiçbir suçtan dolayı haklarında dava bile açılmayan bu gerici güruh, çok daha saldırgan bir tutum alacaktır.
Emperyalist/siyonist saldırıyı
emekçi halkların mücadelesi püskürtebilir!
Genelde Ortadoğuyu özelde Filistini hedef alan emperyalist siyonist planlar haydutların kendi hesaplarına göre hazırlanmış. Bu planların başarıyla hayata geçip geçmemesi emekçilerin emperyalizme karşı mücadele ve direnişine bağlı olacaktır. Elbette Filistin halkının sağlam duruşunun da çok özel bir önemi var. Bu da bütün anti-emperyalist güçlere Filistin halkıyla ileri boyutta bir dayanışma içinde olmayı zorunlu kılıyor.
|