İçindekiler:

5 Haziran 2022
Sayı: KB 2022/20

Mücadeleyi büyütelim!
NATO üzerinden kirli pazarlıklar
Çürüyen rejim
Basına saldırı yasası
Avrupa'nın çöpü zehir saçıyor!
Sınıf "yeni hareketlikilere" gebe
İşçi-emekçi direnişlerinden
"Dik durmamız çok önemli"
Neşe Plastik grevi üzerine...
Asen Metal işçileri anlatıyor...
Kapitalizm, savaş ve parti programı / 2
IG Metall TİS'i sabote ediyor
Kolombiya seçimleri...
Servet sefalet kutuplaşması derinleşiyor
İngiltere'den göçmen düşmanı adım
Dünya işçi ve emekçi eylemleri
Lutte Ouvrière Festivali sona erdi
"Birlikte olursak kazanırız"
İTÜ'de "Beril ve Ömer için isyandayız"
Milyonlar borç yatağında!
"Haziran'da ölmek zor"
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

İngiltere’den göçmen düşmanı “ilginç” adım

 

İngiltere’den düzenleme ile birlikte mülteciler, sığınma başvurularının sonucunu Ruanda'da bekleyecekler.

İngiltere Başbakanı Boris Johnson, 14 Nisan’da yaptığı açıklamada, “1 Ocak 2022’den itibaren İngiltere’ye yasa dışı yollardan giriş yapan herkes Ruanda’ya gönderilerek ve oraya yerleştirilecek” demişti. Johnson hükümetinin bu planına kimi insan hakları kuruluşlarının yanı sıra muhalefet de tepki göstermişti. Merkezi Londra’da bulunan Uluslararası Af Örgütü’nün Mülteci ve Göçmen Hakları Direktörü Steve Valdez-Symonds, konuya ilişkin yaptığı açıklamada, “sığınma işlemleri için insanları başka bir ülkeye göndermenin sorumsuzluğun doruğu” olduğunu, hükümetin bu adımla “insanlıktan ve gerçeklikten ne kadar uzak olduğunu” gösterdiğini belirtmişti. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği’nden yapılan yazılı açıklamada ise mültecilerin üçüncü ülkelere yollanmasına karşı çıkılarak, «bu tür adımlarla, sığınma sağlama sorumluluğundan kaçılıyor ve Mülteci Sözleşmesi’ne aykırı davranılıyor” denilmişti.

Tepki çeken plan

Bu düzenleme ile birlikte mülteciler, sığınma başvurularının sonucunu Ruanda’da bekleyecekler. Bu karar doğrultusunda ülkeye kaçak yollardan gelen mültecilerin 14 Haziran’dan itibaren Ruanda’ya gönderilmeye başlanacağı bildirildi. İngiltere hükümeti, Ruanda’ya gönderilecek sığınmacılara beş yıllık öğrenim, barınma ve sağlık hizmetlerini kapsayan “cömert bir paket” sunacaklarını, Ruanda’nın bu hizmet için 151 milyon dolar alacağını duyurmuştu. İngiltere’nin Ruanda ile yaptığı anlaşma, Birleşmiş Milletler (BM) ve insan hakları örgütlerinin sert tepkilerine yol açmıştı. Birleşmiş Milletler ise, bu adımın 1951 tarihli Mültecilerin Hukuki Statüsü’ne, BM Sözleşmesi’ne aykırı olduğunu açıklamıştı. 

İngiltere İçişleri Bakanı Priti Patel yaptığı açıklamada, “Ruanda’yla yapılan anlaşma kapsamında sınır dışı edileceklere bildirimde bulunulduğunu” duyurdu. Bu süreci geciktirmek için girişimlerin olduğunu kaydeden bakan, “Ruanda ile varılan anlaşmanın insan kaçakçılarının işini zorlaştırma stratejilerinin önemli bir parçası olduğunu” ve ilk düzensiz göçmen ve mülteci kafilesinin 14 Haziran’da gönderilmeye başlanacağını belirtti.

Eğilime dönüşen adım

Danimarka da daha önce Ruanda ile yaptığı anlaşmalar çerçevesinde mültecileri Ruanda’ya göndereceğini açıklamıştı.

Haziran 2021’de Danimarka parlamentosu, Sosyal Demokrat Başbakan Mette Frederiksen’in girişimiyle yeni bir sığınmacılar yasası çıkardı. Yasa gereği, sığınmacılar sığınma başvurularının inceleme süreçlerini beklemek için başka ülkelere gönderilebilecekler. Danimarka’nın göçmen ve mülteci düşmanı bu tavrı insan hakları konusunda bir tartışmayı tetiklemekle birlikte bunun Avrupa ülkelerinde bir eğilime dönüşmesinin önünü de açtı.

Daha önce Ruanda ile bu doğrultuda anlaşma yapan Danimarka, Kosova ile de anlaşmaya varıldığını duyurmuştu.

 Osnabrück Üniversitesi’nde göç uzmanı Frank Düvell, sözü geçen ‘projeyi’ “insan haklarına aykırı” diyerek sert bir dille eleştirmişti. Ancak Danimarka ve İngiltere’nin bu adımları Avrupa genelinde bir eğilimin işareti olarak değerlendiriliyor. İltica sürecinde göçmenleri üçüncü ülkelere devretme fikri yeni değil ve bu yer yer uygulanıyordu. Avrupa’nın dış sınırlarını korumak için kurulduğu söylenen FRONTEX, Avrupa’ya gelmek için yola çıkmış göçmenleri engelleyerek, gemilerini batırmak yolu ile bunu zaten yapıyor. Ancak Avrupa’ya ulaşmış mültecileri başka ülkelere “yerleştirme” fikri ırkçı ve yabancı düşmanlığında varılan yeni bir aşamaya işaret ediyor.

Belçika’da kamu sektöründe grev

Yüksek enflasyon ve hayat pahalılığına karşı, daha fazla personel, daha az iş yükü, daha iyi ücret talebiyle Belçika’da 31 Mayıs salı günü ülke çapında grev yapıldı. Kamu sektörü sendikaları CGSP ve FGTB’nin çağrısıyla Pazartesi akşamından itibaren demiryollarında başlayan grev Avrupa’nın uzun mesafe tren trafiği üzerinde belirgin bir etkisi oldu. Liège, Namur ve Lüksemburg bölgelerinde demiryolları taşımacılığı tamamen durduruldu. Köln-Paris Thalys ekspres treni seferleri sadece düzensiz yapılabildi. Belçika’nın başkenti Brüksel’e seyahat etmek isteyenler, Hollanda ve Anvers üzerinden zaman alıcı dolambaçlı yollar kullanmak zorunda kaldılar.

Salı sabahından itibaren otobüs, tramvay gibi toplu taşımacılık hizmetleri grevden etkilendi. Ülkedeki çoğu otobüs ve tramvaylar çalışmadı. Çöpler toplanmadı, gardiyanlar ve öğretmenler de greve katıldı.

Ağır iş baskısı ve hayat pahalılığına karşı daha iyi çalışma koşulları ve ücret artışı talepleriyle yapılan grev, kapitalist tekelleri çok rahatsız etti.

VRT Nieuws’ın aktardığına göre, büyük tekellerden Voka’nın CEO’su Hans Maertens grevle ilgili şu açıklamayı yaptı: “Sendikalar dünyanın geri kalanındaki tehlikeli duruma karşı kasıtlı olarak kör kalıyorlar… Avrupa’da bir savaş sürüyor. Çevremizdeki ülkelerde bu nedenle temkinli politikalar izleniyor ve ücretler düşük tutuluyor… Ateşle oynuyoruz ve faturanın daha sonra iki kez ödenmesi gerekecek.”

Grev sözcüleri, “Grev, ülke genelindeki özel ve kamu sektörü çalışanlarının ücret artışları ve fiyatların dondurulmasını talep etmeye çağrıldığı 20 Haziran’daki gösteri için çok iyi bir başlangıç oldu” değerlendirmesini yaptılar.

Devlete ait SNCB şirketi, demiryolu taşımacılığı üzerinde tekele sahiptir. Mart ayında personel eksikliği nedeniyle 3.700 tren seferi iptal eden şirket bu durumun uzun süre böyle devam edeceğini açıkladı. Yeşil Ulaştırma Bakanı Georges Gilkinet ile anlaşan SNCB, 2032 yılına kadar - ek personel istihdam etmeden - tren taşımacılığını yüzde on artırmayı hedefliyor. 

İşçilerin iş yükünün hafifletilmesi talebini dikkate almayan bu azgın şirket zihniyetinin yeni grevleri tetikleme ihtimali yüksek görünüyor.