İçindekiler:

5 Haziran 2022
Sayı: KB 2022/20

Mücadeleyi büyütelim!
NATO üzerinden kirli pazarlıklar
Çürüyen rejim
Basına saldırı yasası
Avrupa'nın çöpü zehir saçıyor!
Sınıf "yeni hareketlikilere" gebe
İşçi-emekçi direnişlerinden
"Dik durmamız çok önemli"
Neşe Plastik grevi üzerine...
Asen Metal işçileri anlatıyor...
Kapitalizm, savaş ve parti programı / 2
IG Metall TİS'i sabote ediyor
Kolombiya seçimleri...
Servet sefalet kutuplaşması derinleşiyor
İngiltere'den göçmen düşmanı adım
Dünya işçi ve emekçi eylemleri
Lutte Ouvrière Festivali sona erdi
"Birlikte olursak kazanırız"
İTÜ'de "Beril ve Ömer için isyandayız"
Milyonlar borç yatağında!
"Haziran'da ölmek zor"
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

“Toplu sözleşmeli, sendikalı çalışmak istiyoruz!”

 

Asen Metal işçileriyle fabrikadaki çalışma koşulları, sendikalaşma ve direniş sürece üzerine konuştuk…

Asen Metal’den bir kadın işçi: Çalışma alanımızda ürünler çok ağırdı. İkisi, üçü, beşi, onu birbiri üstüne bindiği zaman çok ağırlık basıyordu. İki kişi olmamıza rağmen çok ağırdı.

Mekanikte çalışan bir kadın işçi: Fabrika koşulları kadın işçiler için ağırdı. Mekanikte tek kişi çalışıyorduk. Malzemeleri tek kişi kaldırıyorduk. Kadın-erkek fark etmeksizin buranın koşulları hepimiz için zorlayıcıydı fakat kadınlar olarak fiziksel anlamda daha fazla zorlanıyorduk. Yetiştirmemiz gereken ürünler ve adetler oluyordu. Tek başına bunları indime, kaldırma daha zordu.

“Bütünleşe bütünleşe güçlendik!”

Bu direniş süreci size ne öğretti?

Bir erkek işçi: Biz şimdiye kadar sendikasız çalışarak çok büyük hata yapmışsız. Bunları sorguladık bu süreçte. Birlik-beraberliğe çok önem vermiyorduk içeride. Herkes farklı farklı grup olmuştu. Bunun yanlış olduğunu öğrendik. Hepimizin birlik halinde hareket etmesi gerektiğini anladık. Tek tek parçalanmaktansa, tek tek konuşmaktansa bir bütün halinde hareket ettiğimizde çok daha iyi sonuçlar aldığımızı gördük.

İşçiler olarak ne gibi engeller söz konusuydu?

İşçiler olarak parçalıydık. Bölünmemizin temel nedeni yine yönetimle ilgili. İşçileri tek tek odaya çağırıp rakam söylemeleri, onu gönderip bir başkasını çağırıp teklif vermesi...Arkadaşı arkadaşa kırdırmaları, hiçbir zaman bir bütün haline getirmek istememeleri...Mesela çay içecek yerimizi bile yoktu bizim. İki-üç kişi bir araya gelmemiz istenmiyordu. Yönetim işçilerin içeride bir araya gelmesini engellemek için her adımı attı.

İçerideki sorunlarınız ve patlama noktanız neydi?

Yönetimin tavrı, insanlara hitap şekli çok sorunluydu. En ufak sorunda bizlere kapıyı gösteriyorlardı. Bizleri bölüp parçalayıp yönetmeye çalışıyorlardı. Biz de yıllar içinde bunları fark edebildik, bir araya geldik, bütünleşe bütünleşe güçlendik.

İlk patlama noktamız aralık ayındaki zamlar oldu. Ülkedeki enflasyon durumu çok kötü, geçinme şartları işçi adına çok ağırlaştı. Bu durumu örgütlenmeden önce yöneticilere aktardık. Aynı tavırlara maruz kaldık, “gidin hakkınızı başka yerde arayın”, “burası Gebze çalışıyorsanız çalışın yoksa adam çok burada” söylemleri oldu. Biz de sendikaya başvurmaya karar verdik. Toplu sözleşmemiz olsun, çalışma şartlarımız daha iyi olsun diye.

“Bir bütün halinde hareket ediyoruz!

Direniş sürecini nasıl gidiyor?

Kapıdaki motivasyonumuz çok iyi. Bu iş artık parayla alakalı bir durum değil sadece, bir onur meselesi. Bizler toplu sözleşmeli, sendikalı, düzgün şartlarda çalışmak istiyoruz. Burada bir bütün halinde hareket ediyoruz. Bu da sendikasız çalışan, kötü şartlarda çalışan ve kötü tavırlara maruz kalan arkadaşlara örnek olsun.

İşçiler olarak yaşadığınız sorunlardan kısaca bahseder misiniz?

Bir başka işçi: İçeride insan sağlığı adına hiçbir şey yok. Burada daha geçen sene bir işçi arkadaşımızı kaybettik. Makinadan fırlayan bir parça işçi arkadaşımızın vücuduna isabet etti. İşçi cinayetine rağmen, çalışmaya devam edin denildi. Son iki ayda üç iş kazası yaşandı. En son, direnişe çıkmadan önceki pazar günü bir iş kazası yaşandı, tornada eli sıkışan bir işçi arkadaşımız var ve eli kesilecek durumdaydı. Şirket araç bile vermedi, kaza geçiren arkadaş için bıraktıklarını söyledikleri aracın tekerlekleri patlaktı. Burada kesinlikle insana değer verilmiyor. İnsanlık adına hiçbir şey yok! Sadece bizlere söyledikleri gelin, asgari ücrete çalışın, ne olursa olsun sizin yaralanmanız, ölmeniz hiçbir şekilde önemli değil, sadece çalışın.

“Buraya sendikalı gireceğiz!”

Örgütlenme süreciniz nasıl ilerledi ve talepleriniz nelerdir?

Açıkçası burada işçiler olarak parça parçaydık. On kişi bir yerde ses çıkarıyordu, on kişi başka bir yerde. “Gelin bir köprü yapalım” dedik, birleştik. Biz, birbirimizle kenetlenirsek bu yolda galip olacağımızı söyledik. Bir örgütleme yapıldı, çok kısa bir süre içinde. 20 Ocak’tan sonra örgütlenme oldu.

Bizim istediğimiz çok bir şey değil, ülkenin ekonomik koşullarına göre iyi bir ücret istiyoruz. Her şeyden önce işçi sağlığının önemsenmesini istiyoruz. Biz işçi cinayetlerinin, iş kazalarının olduğu bu düzenin bitmesini istiyoruz. Sağlıklı bir yaşam istiyoruz.

Biz işçiyiz, çalışmak zorundayız ama biz sağlıklı, güzel şartlarda çalışmak istiyoruz. Türkiye’nin ekonomik şartları ortada, açlık sınırın 15 binlere geldiği bir dönemden bahsediyoruz ve bizlere verilen 4250 TL maaş. Kazanan bir firma burası. Biz hakkımızın verilmesini istiyoruz. Biz almak istiyoruz, patron vermek istemiyor. Bunun için direniyoruz.

Son olarak da biz bir şekilde buraya sendikalı gireceğiz. Çocuklarımıza da sendikalı fabrikalar bırakmak istiyoruz.

Kızıl Bayrak / Gebze

 

 

 

 

“Sorumluluğumuz çok, altında kalmışız”

Evdeki duruma baktığımızda bütün sorumluluk kadın olarak benim üstümde, çocuk, ev işleri...Hangi biriyle ilgileneceksin? Dediğim gibi sorumluluğumuz çok, altında kalmışız. Geçinememe derdi var bir de. Yoksulluk almış başını gitmiş durumda. 1 kilogram domates alıyorsun iki kere sofrana koyamıyorsun. Hiçbir şeye para yetmiyor. Zenginler yatlarda, katlarda yaşarken, ben 50 TL’yi artırmanın derdine düşürülmüşüz. Çocuklarımın ihtiyaçlarını alamıyorum, onlara karşı da boynum bükülüyor.

Evde durumlar böyleyken, işte de sürekli eziklik yaşıyorum. Ekmek parası deyip boyun bükmek durumunda kalıyorum.

İşsiz kalma korkusu var, borçları ödeyememe korkusu var. Fabrikada mobbing söz konusu. İşçi arkadaşlarımızla konuşmak yasak. İş kıyafetlerimiz verilmiyor. Üzerimizde sürekli bir baskı var ve kadın olarak bu baskıyı daha fazla hissediyorum. Vardiyalı çalışıyorum ve okula giden bir kızım var. Vardiyam uymadığında akrabalarımdan kızımı almalarını istemek durumunda kalıyorum. Onlara tabii oluyorum. Bu da ayrıca üzerimde ayrı bir baskı yaratıyor. Kısacası ne işe yetişebiliyorum ne eve, çocuklara...

Neden bu haldeyiz? Geçim şartları neden günden güne daha da kötüleşti? Bunları iyice düşünüp bir şeyler yapmamız lazım. Devleti, patronu hepsi de kendi derdinde, kendi çıkarlarını düşünüyorlar. İşçiyi düşünen yok. Tüm emekçiler olarak tepkimizi bir ortaya koyabilsek, bize çıkarılan faturaları ödemiyoruz diyebilsek. Bunun için örgütleneceğiz, çözüm bu.

Gebze’den petrokimya sektöründen bir kadın işçi