28 Şubat 2020
Sayı: KB 2020/09

Suriye’de düğümler çözülürken…
AKP-Saray rejimi toplumu yıkıma sürüklüyor
İdlib bataklığına doğru...
Dinci-gerici cenahta çatlaklar derinleşiyor
HDP 4. Kongresi toplandı
Bu düzenin hukuku hükümsüzdür
İntihar değil seri cinayet; fail kapitalist düzen
TİS süreci ve metal işçilerinin durumu
Geçmişten geleceğe… / 2 - DİSK’te iktidar savaşları
Teslim Demir: Devrime adanmış yarım asır!
Kurtuluşa sevdalı bir yürek: İmran Aydın
Almanya’nın katliam formülü
Avrupa’daki faşist çetelerin üssü İsviçre
Almanya’da işçi kıyımı planı ve sendikal bürokrasi
AB bütçe zirvesinde Fransa-Almanya çekişmesi
Türkiye’de 8 Martlar…
Kadınlar ve gericilik
ODTÜ’de yaşanan saldırıların ardından
1996 İstanbul Üniversitesi işgali yol gösteriyor!
Örgütlü mücadele yaşamsaldır!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Almanya’da işçi kıyımı planı
ve sendikal bürokrasi

D. Meriç

 

Almanya’da işçi sınıfına yönelik kapsamlı saldırı planları, tekellerin sözcüleri tarafından artık açıkça dile getiriliyor. Sermaye cephesi, özellikle bazı sektörlerde işten atmalar ve işyerlerinin (istihdam birimlerinin) yok edilmesi yönlü planları uygulamaya başladı.

Sermayenin kapsamlı yıkım saldırılarına karşı sendikaların ortaya koyduğu gerçek bir mücadele programından söz etmek mümkün değil. Tam tersine, IG Metall sendikası bürokratları, tekellerin ellerini rahatlatmak için bir “uzlaşma programı” açıkladılar. On binlerce işçi ve emekçinin işini, geleceğini yok etmeyi amaçlayan saldırılar karşısında, sendika bürokratlarının ortaya koydukları bu utanç verici uzlaşma programı sınıfa ihanetin belgesi niteliğindedir. IG Metall sendikası başkanı Jörg Hofmann tarafından Metall-Zeitung’da (sendikanın metal işçileri için çıkardığı gazete) yayınlanan uzlaşma programı incelendiğinde bu açıkça görülmektedir.

Öncelikle, bu yılın ortalarında yapılması gereken toplu iş sözleşmesi (TİS) görüşmeleri öne çekilmek isteniyor. Buna gerekçe olarak yaşanmakta olan işçi kıyımları ve işyerlerininin kapatılması gösteriliyor. Sektörde yaşanan gelişmelere değinilen programda, sermayenin saldırıları “zorunluluklardan doğan ama gene de iyi idare edilmesi gereken bir süreç” olarak tanımlanıyor. “Bu zorunluluğun bilincinde olan sendikaların gelişmelere karşı duyarlı oldukları ve bu konuda üzerlerine düşen sorumlulukları yerine getirecekleri” söyleniyor.

Sendika bürokratlarının “sorumluluk” gereğince 3 Şubat’ta karara bağladıkları ve adına “Adil değişim” dedikleri söz konusu programda sermaye sınıfından beklenti, “işverenler, işçi atımlarını ve işyerlerini kapatmayı durduracaklarına dair garanti verecek” şeklinde dile getiriliyor.IG Metall ise, “tek taraflı adımlar ve karşılıklı tehditler olmadan görüşmelere başlayabilmek için, (31 Marta kadar) eylemsizlik kararı alacak.” Sermayeden beklenen ön koşulun yerine getirilmesi kaydıyla sendika bürokratları tekellere şu garantileri veriyorlar: Toplu sözleşme masasında işçi ücretlerine talep edecekleri zamdan vazgeçmek, işletmelerde planlanan kısa süreli çalışma uygulamasını ve gerektiğinde 24 aya kadar uzatılmasını kabul etmek, kısa süreli çalışma boyunca tekellerin ödemesi gereken bütün sosyal kesintilerin devlet tarafından karşılanması yönündeki sermayenin isteklerine destek verme garantisi… Sendika bürokratlarının bu vaatleri, sermayenin sözcüleri tarafından, “içinden geçilen sürecin zorlukları konusunda IG Metall’in gösterdiği duyarlılığa” teşekkür edilerek selamlanıyor.

Sermayenin işçi sınıfına yönelik saldırılar karşısında sendika bürokratlarının aldıkları bu tutum, onların kimlerin hizmetinde olduğu konusunda açık bir fikir vermektedir. Bunun farklı olmasını beklemek, Almaya gibi devasa sermaye birikimine sahip tekellerin sendikalar içerisinde satın aldıkları bürokratlar üzerinden sahip oldukları gücü anlamamaktır. Bu konuda boş hayaller yaymak, mutlak bir biçimde işçi sınıfının davasına zarar verir. Sınıf devrimcilerinin bu konudaki değerlendirmeleri yol göstericiliği bakımından çok önemlidir:

“Burjuvazi, sendikaların sınıf mücadelesinde oynadığı ve oynayabileceği son derece önemli rolü de göz önünde bulundurarak, çok yönlü çabalarla bu örgütleri kendi denetimi altına almaya çalıştı ve dünya çapındaki tarihsel deneyimlerin açıkça gösterdiği gibi sonuçta bunda bir hayli de başarılı oldu... Fakat sürecin ilerlemesine de bağlı olarak burjuvazinin başarısında bundan da önemli bir rol oynayan yeni bir etken belirdi: Ayrıcalıklarla donanmış ve giderek kastlaşmış bir sendika bürokrasisi. Sendikalar bünyesinde zamanla ayrıcalıklı bir bürokratik yönetim kastı ortaya çıktı. Bu kast, işçi sınıfının ayrıcalıklı dar bir kesimini oluşturan işçi aristokrasisi ile birlikte burjuvalaşmış bir işçi tabakasının ifadesi oldu. Bu burjuvalaşmış işçi tabakası, işçi sınıfı içinde burjuvazi için temel önemde bir sosyal dayanak haline geldi ve bundan böyle işçi hareketi içinde burjuvazinin ajanı rolünü oynamaya başladı. (Ekim, Sayı: 238, Ağustos 2004, Başyazı)

Tekelci sermayenin sınıf içerisindeki ajanları

Sınıflar mücadelesi tarihi boyunca işçi sınıfı, sermayenin birçok kolluyla mücadele etmek zorunda kalmıştır. Bunların başında tekellerin egemenlik aracı olan sermaye devleti, onun mahkemeleri ve kolluk güçleri gelmektedir. Bir diğer ayağı ise sendikaların başına çöreklenmiş sendika bürokratlarıdır. Bu, dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi Almanya’da da böyledir. Özellikle temel sanayi sektörlerinde sendika yöneticisi birçok bürokrat milyonlarca euro karşılığında satın alınmış bulunmaktadır. Bunların başında gelenlerden birisi IG Metall sendikası sekreteri Markus Grolms’dur. Düne kadar sendikanın en önemli makamını işgal eden bu “sendikacı” Alman metal sanayisi devi Thyssen-Krupp yönetimine transfer edilmiştir. Tam da bu tekelin 6 bin işçiyi sokağa atacağı bir dönemde yapılan bu transfer, işçi sınıfı içerisindeki bu ajanların günü geldiğinde nasıl kullanılacağına dair fikir vermektedir.

Diğer bir örnek ise, aynı sendikanın hukuk danışmanı olan Sabine Maaßen isimli bürokratın, Audi tekelinde insan kaynaklarından sorumlu yönetim pozisyonuna transfer edilmesidir. Artık bu tekelin bünyesinde çalışmakta olan 9 bin 500 işçinin iş akitlerini feshedecek olan çıkış belgeleri dünün “sendikacısı” bugünün tekel yöneticisi olan bu zat tarafından imzalanacaktır. Bu liste, tekeller tarafından transfer edilen IG Metall NRW eyaleti sorumlusu Oliver Burkhard vb. gibi daha birçok sendika bürokratı ile uzayıp gitmektedir.

Transfer edilen bürokrat takımının yanı sıra “sendikacı” ya da “işçi temsilcisi” sıfatıyla anılan onlarca satılmış bürokrat da sınıfa karşı o uğursuz rollerini oynamaya devam etmektedirler. Bu bürokratların nasıl satın alındığına ilişkin Braunschweiger Zeitung isimli gazetenin verdiği haber ibret vericidir. Habere göre otomobil devi Volkswagen’de (VW) işçi temsilciliği başkanlığını yapan Bernd Osterloh’a son beş yılda ödenen 3 milyon 125 bin euro nedeniyle, tekelin dört yöneticisi hakkında “usulsüz ödemeler yaptıkları” için dava açılmıştır. Frankfurter Allgemeine Zeitung gazetesinin haberine göre ise, VW tekeline ait olan Porsche’nin üretimini yapan işletme için de usulsüz ödemelerle ilgili dava açılmış. Gazetenin ulaştığı belgelere göre, fabrikada “işçi temsilcisi” olan Uwe Hück’e yıllık 500 bin euronun üzerinde ücret ödenmektedir. Ortalığa saçılan bu kirli işlerin yanı sıra yüzlerce işletmede “işçi temsilciliği” yapan sendikacıların aylık kazançları 100 bin ile 200 bin euro arasında değişmektedir. Bu vahim tablo, sermaye tarafından satın alınan bürokratların kimleri temsil ettiğini göstermesi açısından çarpıcıdır.

İşçi sınıfı ihanet çetelerine rağmen mücadelenin yolunu tutuyor

İşçi sınıfı, onu her hak arayışında, her direnişinde sırtından hançerleyen sendika bürokratlarına rağmen mücadele yolunu seçiyor. Almanya’nın birçok kentinde işçi sınıfı, sermayenin saldırılarına karşı sendikal bürokrasiyi aşarak tepkilerini alanlara taşıyor. Babenhausen’da Continental, Bamberg’de Bosch, Koblenz’de ZF, Schweinfurt’da Audi, Mahle’de Mercedes ve Ruhr bölgesinin birçok şehrinde on binlerce işçi işyerlerini ve sokakları eylem alanına çeviriyor.

Sermayenin tehditlerine, hukuksal engellere, sendikal bürokrasinin ihanetlerine rağmen direnişin yolunu seçen işçiler grev ve direniş okullarında deneyim kazanıyorlar. Dostunu düşmanından ayırt etmesini öğreniyorlar. Bu süreçlerde sermaye ve onun bütün kurumlarıyla karşı karşıya gelen işçiler, aynı mücadelede sendika bürokrasisinin gerçek yüzünü de görüyorlar. Yine bu mücadele sürecinde işçiler, sendika bürokratları tarafından sermayenin hizmetine sunulan sendikalarından bu asalakları kovacaklardır. Sınıf devrimcilerinin asli görevi, işçi sınıfını devrimci bir sınıf olarak sermayenin karşısına çıkartmaktır. Sendikaların devrimci mücadele merkezleri haline getirilebilmesi için işçi sınıfına tutulması gereken yolun gösterilmesi de temel önemdeki bir diğer görevdir.