28 Şubat 2020
Sayı: KB 2020/09

Suriye’de düğümler çözülürken…
AKP-Saray rejimi toplumu yıkıma sürüklüyor
İdlib bataklığına doğru...
Dinci-gerici cenahta çatlaklar derinleşiyor
HDP 4. Kongresi toplandı
Bu düzenin hukuku hükümsüzdür
İntihar değil seri cinayet; fail kapitalist düzen
TİS süreci ve metal işçilerinin durumu
Geçmişten geleceğe… / 2 - DİSK’te iktidar savaşları
Teslim Demir: Devrime adanmış yarım asır!
Kurtuluşa sevdalı bir yürek: İmran Aydın
Almanya’nın katliam formülü
Avrupa’daki faşist çetelerin üssü İsviçre
Almanya’da işçi kıyımı planı ve sendikal bürokrasi
AB bütçe zirvesinde Fransa-Almanya çekişmesi
Türkiye’de 8 Martlar…
Kadınlar ve gericilik
ODTÜ’de yaşanan saldırıların ardından
1996 İstanbul Üniversitesi işgali yol gösteriyor!
Örgütlü mücadele yaşamsaldır!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Trump gaz veriyor, Erdoğan tehdit ediyor,
NATO müdahaleye çağrılıyor

İdlib bataklığına doğru...

 

Ortadoğu’da tutunduğu tek dal olan cihatçı çetelerin mevzi kaybetmesi, AKP şefi T. Erdoğan’ın dengesini bozmuş görünüyor. Üst perdeden savurulan tehditlere rağmen Suriye ordusunun Halep kentinin kırsalını çetelerden temizlemesi, saraydaki gerilimi doruğa çıkardı. Nitekim son haftalarda İdlib’e askeri yığınak yapan AKP iktidarı, Trump’tan da aldığı gazla, yeni bir işgal hareketi düzenlemeye heves ediyor.

Washington’daki efendilerinin verdiği destekten feyz alan AKP şefi, İdlib harekatının an meselesi olduğunu ilan etti. Suriye’den yansıyan haberlere göre cihatçı çeteleri önüne katan Türk ordusu Suriye ordusunu hedef alan saldırılar düzenliyor. Ancak T. Erdoğan’ın iddia ettiği gibi bir harekatın başlaması çatışmaları farklı bir boyuta taşır. Yeni bir işgal hareketi bölgesel savaşı tetikleme riski taşıyor. Bu durumda AKP-saray rejiminin tek başına bir saldırı düzenlemesi kolay değil. İşin zorluğunu bilen “yerli-milli” AKP-MHP koalisyonu hem Trump’tan hem emperyalist savaş aygıtı NATO’dan destek talep ediyor.

Öte yandan Türkiye’nin Birleşmiş Milletler (BM) Daimi Temsilcisi Feridun Sinirlioğlu, Güvenlik Konseyi nezdinde yaptığı konuşmada saraydaki ruh halini BM salonlarına taşıdı. Beşşar Esad’ın soykırım yaptığını iddia eden İsrail eski Büyükelçisi Feridun Sinirlioğlu’ya göre, ABD-İngiltere-NATO bu işe derhal el koymalı, Şam’a haddi bildirilmelidir.

“Şam’daki zorba, halkın olmadığı, Suriyelilerin olmadığı bir Suriye istiyor. İnsan hayatını tamamen göz ardı ederek iktidarda kalmak istiyor. Bunun olmasına izin vermeyeceğiz.” Türünden laflar eden saray sefiri, emperyalist efendilerine “bu işe el atın” diye yalvarıyor.

Yansıyan haberlere göre, Türkiye, İdlib’e yönelik bir harekat gerçekleştireceğini bildirerek NATO’dan şehir üzerinde önleme uçuşu yapmasını talep etti. Talep edilen şey, Suriye hava sahasını kapatan Rusya ile NATO’yu karşı karşıya getirmek anlamına geliyor. NATO ya da ABD’den destek almadan İdlib’e saldırmanın maliyeti ağır olur. Güya kurnazlık yapan AKP-saray rejimi, efendilerini bu savaşa ortak ederek kendini güvence altına alabileceğini varsayıyor.

ABD-İsrail İdlib’deki savaşı uzatmak istiyor

T. Erdoğan’la müritleri bir şeyi göz ardı ediyor gibiler. Emperyalistler, uşakları kullanır ama tersi olmaz. Ne ABD ne NATO saray rejimi için savaşa girer. Onlar olsa olsa kendi çıkarlarına hizmet eden savaşı kışkırtırlar. İdlib’in cihatçı çeteler denetiminde kalmasını isteyen ABD, bunun için savaşa giren Ankara’daki uşaklarına gaz veriyorlar. Zira İdlib’de savaş ne kadar uzarsa, ABD-İsrail ikilisi için o kadar iyidir.

Bu arada İdlib’deki çatışmalarla ilgili konuşan Pentagon sözcüsü Jonathan Hoffman’ın sarf ettiği sözler ABD’nin beklentileri hakkında fikir veriyor. “Ruslar ve Türkler’in bölgede daha kapsamlı bir çatışmaya girmeye çok yaklaştığını görüyoruz. Bundan kaçınmanın bir yolunu bulacaklarını umuyoruz” şeklinde konuşan Pentagon sözcüsü, gerçekte temenni ettikleri şeyi dile getiriyor.

Savaşı körükleyen AKP-saray rejimi, hem Türkiye hem bölge halklarının başına yeni felaketler açabilecek bir politika izliyor. Türkiye’nin işçileri, emekçileri, ilerici-devrimci güçleri de bu gayrimeşru işgalin bitmesini talep etmeli, yayılmacı savaşlara karşı durmalıdırlar.

 

 

 

 

 

İşçilerin birliği halkların kardeşliği mücadelesini büyütelim

 

AKP iktidarının İdlip’ten Libya’ya uzanan yayılmacı politikaları toplumsal yaşamda her geçen gün daha ağır sonuçlar yaratıyor. Erdoğan yönetimi ise kendi iktidarını korumak için savaş çanlarını daha güçlü çalıyor. Bu konuda medyadaki borazanlarına tam yetki veriyor. Savaş karşıtı söylemleri ise bir kez daha şovenizm ve milliyetçiliği kışkırtarak, faşist zorbalığı tırmandırarak bastırmaya çalışıyor.

Türk sermaye devleti savaş bataklığına, itiraf edildiği üzere artık “mecbur değil, mahkûm” iken bunun faturası yine emekçilere ödetiliyor. Suriye devletine sınırları içinde bulunan topraklardan çekil deme hakkını kendinde gören AKP iktidarı sıkıştıkça saldırganlaşıyor.

İdlip’te dünyanın dört bir tarafından toplanmış olan çeteler, tecavüzcü katiller, sanki Suriye vatandaşıymış gibi yerlerinden yurtlarından edilmiş mağdur insanlar olarak gösterilmeye, kirli çıkarlara gerekçe yapılmaya çalışılmaktadır. Bu çetelere yapılan askeri, ekonomik vb. yardımlar ise Türk sermaye devletinin işgalci güç olmasının yanı sıra bir başka insanlık suçuna ortak olması anlamına gelmektedir.

Suriye’de ve Libya’da devam eden savaşlar işçilerin ve emekçilerin çıkarına değildir. Aksine krizin faturasının işçi ve emekçilerin sırtına daha fazla yüklenmesine yol açacaktır. Zamlar artacak, ücretler eriyecek, zaten katlanılmaz olan bu düzen daha da çekilmez hale gelecektir. İşsizlik de intiharlarda artacaktır. Öte taraftan, Suriye’ye barış ve istikrar getirmek şöyle dursun, aksine var olan istikrarsızlığı derinleştirecektir. Savaşın yarattığı yıkımın katlanarak artmasına neden olacaktır.

Suriye’de ve Libya’da Türkiye işgalci bir güç konumundadır. Türkiyeli işçi ve emekçilere savaşın tüm faturası ödetilirken, halklar arasına düşmanlık duvarları da örülmektedir. Bölgedeki diğer emperyalist güçler ise kendi stratejik çıkarlarına odaklanmış durumdalar. Savaşların yarattığı yıkım umurlarında bile değil.

Tam da bu nedenlerle savaşın ağır bedelini bölge halklarının ödediği Ortadoğu’da işçilerin birliği halkların kardeşliği mücadelesinin önemi her geçen gün artmaktadır.

 

 

 

 

 

Erdoğan’dan itiraf:
“Ben buna savaş diyebilirim!”

 

İstanbul’da İdlib’deki gelişmelerle ilgili açıklamalarda bulunan Tayyip Erdoğan, İdlib’de Suriye devlet ordusuyla TSK arasında yaşanan çatışmalar hakkında “savaş diyebilirim” ifadesini kullandı.

AKP iktidarı Suriye ve Rojavaya dönük işgal harekatlarını “terör tehdidi” söylemiyle meşrulaştırmaya çalışmıştı. Suriye›nin İdlib ve diğer kentlerindeki varlığını ise “sivil halkın güvenliği” yalanıyla perdelemek istemişti. Ancak Rusya destekli rejim güçleri ile yaşanan çatışmalara meşru bir gerekçe bulamamış olacak ki, AKP şefi Erdoğan durumu savaş olarak tanımlamak zorunda kaldı. Erdoğan konuyla ilglili konuşmasında şunları ifade etti:

“Şu an itibarıyla İdlib’deki tüm gelişmeleri ele alacağız. İdlib’de yoğun bir -ben buna savaş diyebilirim- şu anda orada devam ediyor.”

Erdoğan yönetiminin savaş ısrarı

Savaş ve saldırganlık politikalarından bir milim sapmayan, ülkeyi her adımında savaşın ve büyük bir yıkımın içerisine sürükleyen AKP iktidarı bu tutumundan kolay vazgeçecek gibi görünmüyor. Zira, İdlib’deki savaşı derinleştirmek için ABD başta olmak üzere batılı emperyalistlerden döne döne destek dileniyor. Erdoğan’ın son yaptığı açıklamalar da bu saldırgan tutumun yeni bir örneğini oluşturuyor:

“Rejim İdlib halkına zulmü durdurmadığı sürece bize oradan çekilmek söz konusu değil. Güvenli bölgede yeni adım attık briket barakalar yapalım 25-30 metrekare dedik.”

Konuşmasının sonunda efendisi ABD emperyalizmine sitem etmeyi de ihmal etmeyen Erdoğan’ın “Bizim S-400 gündemdeyken o zaman Sayın Trump’a gelin bize Patriot’lar verin onu da alalım dedik. S-400 de Patriot da kullanabiliriz ama bize olumlu cevap vermediler, veremediler.” dediği belirtiliyor.