28 Şubat 2020
Sayı: KB 2020/09

Suriye’de düğümler çözülürken…
AKP-Saray rejimi toplumu yıkıma sürüklüyor
İdlib bataklığına doğru...
Dinci-gerici cenahta çatlaklar derinleşiyor
HDP 4. Kongresi toplandı
Bu düzenin hukuku hükümsüzdür
İntihar değil seri cinayet; fail kapitalist düzen
TİS süreci ve metal işçilerinin durumu
Geçmişten geleceğe… / 2 - DİSK’te iktidar savaşları
Teslim Demir: Devrime adanmış yarım asır!
Kurtuluşa sevdalı bir yürek: İmran Aydın
Almanya’nın katliam formülü
Avrupa’daki faşist çetelerin üssü İsviçre
Almanya’da işçi kıyımı planı ve sendikal bürokrasi
AB bütçe zirvesinde Fransa-Almanya çekişmesi
Türkiye’de 8 Martlar…
Kadınlar ve gericilik
ODTÜ’de yaşanan saldırıların ardından
1996 İstanbul Üniversitesi işgali yol gösteriyor!
Örgütlü mücadele yaşamsaldır!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

İntihar değil seri cinayet;
fail kapitalist düzen

 

Bir gazete haberi şöyle başlıyor: “İstanbul’da dört kardeşin intihar etmesinin ardından Antalya’da dört kişilik bir ailenin cesetleri bulundu. Son olarak İstanbul Bakırköy’de çarşamba günü aynı aileden 3 kişinin cansız bedeni bulunmuştu.”

Türkiye’de her gün 9 kişi intihar ediyor. Dünyada her 3 saniyede bir intihar girişimi oluyor, her 40 saniyede 1 kişi de intihardan ölüyor. Dünyada toplamda günde 1 milyon kişi intihardan hayatını kaybediyor.

Üniversite öğrencisi Sibel Ünli intihar etmeden önceki son sosyal medya paylaşımlarında şunları yazmıştı: “Bir liraya karnımı doyurabilir miyim?”, “Yemekhane kartımda para kalmamış sadece bir liram var, Bir lira kırk kuruşmuş”

800 lira borcu olduğu için intihar eden üniversite öğrencisinden, fabrikada geçim sıkıntısından intihar eden işçiye kadar üst üste intihar haberleri gelmeye devam ediyor.

Dilovası’nda çalıştığı fabrikada intihar eden bir işçinin ardından, aynı fabrikada çalışan başka bir işçinin kurduğu şu cümleler durumun vahametini göstermektedir: “Bugün, geçici çalıştığımız yerde arkadaşımız kendini asarak hayatına son verdi. Bu sabah iş başı yaptıktan sonra, depoda bulundu. En kötüsü savcılık gelene kadar biz arkadaşımızın cansız bedeni orada dururken çalıştık. Artık dayanacak gücümüz kalmadı. Biz çalışmaya devam ettik. Psikolojimizi bozdular.”

Evet, toplumun geldiği noktanın kısa bir özetidir bu cümleler. Geçim sıkıntısı nedeniyle intihar eden, daha doğru bir deyimle faili kapitalist sömürü düzeni olan cinayete kurban giden işçilerin cansız bedeni orta yerde dururken, işçi arkadaşları katili beslemeye devam ediyor. İşçi sınıfını koşulsuz itaate, sermayeyi büyütmeye, hem de ölümü, canı ve kanı pahasına büyütmeye zorluyorlar. İşçi sınıfına onursuzluk dayatılıyor.

Umudun olmadığı yerde insan neden yaşar ki?

İşte, bu hayatta umudu kalmayanların kendilerine sordukları soru bu. İşsizlik, yoksulluk, açlık gerçeği insanları umutsuzluğa, umutsuzluk ise intihara sürüklüyor. Toplumsal bir sorun olarak intiharlar esasında kapitalizme ayna tutuyor.

Bugün kapitalist sistem büyük bir kriz içerisinde. Milyonlar işsiz. Resmi rakamlar 4 milyonu geçmişken gerçek işsizlik rakamlarının 7 milyona ulaştığını herkes biliyor.

Asgari ücretle çalışan 7 milyona yakın işçi-emekçi ise bırakalım yoksulluk sınırını, açlık sınırının altında yaşıyor. Buna yaşama denirse…

Bugün borçlarını ödeyemediği için, çocuğunu okula gönderemediği, çocuğuna pantolon alamadığı, harçlık veremediği için insanlar intihar ediyor.

Bugün cebinde 1-2 lirası olan, gelecekten umudunu kesmiş üniversite öğrencileri intihar ediyorlar.

Devlet yetkilileri çıkıp intihar edenler için “psikolojik sorunları vardı” diyor. Bu düzende umudu tükenen insanların psikolojilerinin bozulmama şansı var mı ki? Bir araştırmaya göre psikolojik sorunlar yaşayanların sayısı 54 milyon. Peki, psikolojik bozuklukların kapitalist sistem gerçeğiyle, umutların tükenmesinin bu sömürü düzeniyle bir bağlantısı yok mu? Elbette ki var.

Umutsuzluğun kaynağı olan sömürü düzeni var olduğu sürece intiharlar devam edecektir.

Bizler bu düzenin değişebileceğine, bu düzenin yıkılabileceğine dair umudu büyütmeliyiz. Bu da lafla olmaz. Örgütlü mücadele ile olur.

Evet, Nazım’ın dediği gibi, umut insandadır. Ancak tarihsel ve toplumsal koşullardan yalıtılmış insanda değil, bugünkü verili koşullara karşı ayağa kalkmış, örgütlü bir sınıftadır umut.

Bu düzen yıkılmaz değildir. Bunun böyle olduğu düşüncesinden hareketle başlanmalıdır mücadeleye. Umudun inşası ancak bu şekilde olanaklıdır.

 

 

 

 

 

Şubat ayı açlık sınırı 2 bin 257 lira

 

AKP iktidarı ve sermayenin işçi sınıfına ve emekçilere reva gördüğü sefalet zamları kısa sürede eridi. “Enflasyona ezdirmeme” yalanları kısa sürede ortaya serilmiş bulunuyor. Temel tüketim maddelerindeki artışlarla birlikte Şubat ayı sonunda açlık sınırı 2 bin 257 lirayı geçti. Bekar bir çalışanın aylık yaşam maliyeti 2 bin 744 lira oldu.

Türk-İş, Şubat ayı açlık ve yoksulluk sınırı araştırmasının sonuçlarını yayınladı. Dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenmesi için yapması gereken gıda harcaması tutarı baz alınarak belirlenen açlık sınırı Şubat ayında 2.257,38 TL oldu. Bunun üzerine giyim, konut, kira, elektrik, su, yakıt, ulaşım, eğitim, sağlık vb. temel ihtiyaçların eklenmesiyle oluşan yoksulluk sınırı 7.353,38 TL oldu. Bekar bir çalışanın yaşama maliyeti ise aylık 2 bin 744,38 TL olarak hesaplandı.

“Gıda fiyatları yükselme eğiliminde”

Gıda harcamaları aylık yüzde 1,71 oranında artarken, yıllık ortalama fiyat artışı yüzde 14,9 olarak hesaplandı. Türk-İş’in araştırmasında şunları ifade edildi:

“Fiyatlardaki artış çalışanların geçim şartlarını zorlamaktadır. Özellikle yaş sebze ve meyve fiyatları -mevsim şartlarının da etkisiyle- yükselme eğilimindedir. Son günlerde dövizde görülen artış, benzine yapılan fiyat ayarlamaları enflasyon beklentisini olumsuz etkilemektedir. Küresel ekonomi politikalarına ilişkin belirsizlikler, Orta Doğu ve Kuzey Afrika kaynaklı jeopolitik gerilimler, Çin’de başlayan salgın hastalık gibi faktörlerin küresel enflasyona ilişkin riskleri artırdığı ifade edilmektedir. Türkiye’de enflasyon görünümünde son aylarda -özellikle baz etkisiyle- iyileşme görülmüştür. Ancak tek haneye gerileyen tüketici enflasyonu geçen ay yine çift haneli seviyesine gelmiştir.”

 

 

 

 

 

İzmir Emek  Koordinasyonu’ndan direnişçi işçilere ziyaret!

 

İzmir Emek Koordinasyonu Menemen Belediyesi’nde işten çıkartılan işçileri ziyaret etti. Ziyaret esnasında sohbet edilen işçiler yaşadıkları saldırıları ve direniş sürecini anlattılar.

İşçiler, 2019 yılının Ocak ayında imzalanan toplu sözleşme sürecini aktardıktan sonra yeni belediye başkanı Serdar Aksoy’un maaşların yüksek olduğu gerekçesi ile yeni bir sözleşme imzalamak istediğini belirttiler. Maaşların düşürülmesi için işçilere dayatılan yeni sözleşmeyi reddeden ve haklarından feragat etmeyen işçilerin tazminatsız işten çıkartıldığını söylediler.

Emek Koordinasyonu adına yapılan konuşmalarda ise belediyelerde hangi parti olursa olsun kendi çıkarlarını esas aldığı belirtildi. İş başına geçen yeni belediye yönetimlerinin kendi adamlarını işe almak için işçi kıyımı gerçekleştirdikleri hatırlatıldı. Her hâlükârda faturayı işçilerin ödediği söylendi. Sermayenin saldırılarına karşı mücadele etmek gerektiği ve direnişte olan yerler örnek verilerek dayanışmanın önemi vurgulandı. Yapılan sohbetlerin ardından belediye işçilerinin kendi seslerini duyurmak için belirli eylem programları olduğu söylenerek dayanışma çağrısı yaptılar.

İzmir Emek Koordinasyonu belediye işçilerinin ardından Gaziemir Serbest Bölgede bulunan SF Traden işçilerini ziyaret etti. SF Tekstil işçileri de kendi süreçlerini aktararak direnişlerinin 127. gününde olduklarını, sendikalaştıkları için uyduruk gerekçelerle işten çıkartıldıklarını ifade ettiler.

7 Mart’ta kadın platformların SF işçileri için dayanışma etkinliği yapacaklarını belirterek herkesi dayanışma çağrısı yaptılar. Yapılan sohbetlerden sonra SF Tekstil servislerinin çıkışında servisler karşılandı ve ziyaret bitirildi.

Kızıl Bayrak / İzmir