31 Ocak 2020
Sayı: KB 2020/05

Depremin aynasında kapitalizm gerçeği
Deprem değil ‘sermayenin demir yumruğu’ öldürüyor
Rejim krizi sürüyor… Sınıfa karşı sınıf, düzene karşı devrim!
Hapishanelerde işkence ve hak ihlalleri artıyor
Ülkeyi tüccar kafasıyla yönetenler pişkinlikte sınır tanımıyor
Kanal İstanbul: İhanet projesi
MİB: Sefalete boyun eğme, ihanete geçit verme!
İşgallerin, grevlerin, direnişlerin izinden ileri!
Mersin Serbest Bölge’ye sağlık kuruluşu yapılıyor
Alman Devrimi’nin dersleri üzerine - H. Fırat
Silahlanma yarışında Çin’in hızlı yükselişi
Haiti’de emekçilerin dinmeyen öfkesi
Clara Zetkin ve 8 Mart’ın tarihsel devrimci mirası
Dünyada yeni dönem gençlik hareketi
Devrim Okulları’nın ardından…
Parasız ve nitelikli sağlık hizmetleri için de sosyalizm!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Ülkeyi tüccar kafasıyla yönetenler pişkinlikte sınır tanımıyor

 

AKP İzmir Milletvekili Binali Yıldırım, 18 yıl içinde inşa ettikleri harami saltanatını bir kez daha tüccar kafası ile savunmaya kalktı.

Partisinin İl Danışma Meclisi Toplantısı için Manisa’ya giden Yıldırım’ın gündeminde Kanal İstanbul projesi vardı. Büyükşehir Belediyesi Kültür Merkezi Lale Salonu’nda düzenlenen toplantıda konuşan Yıldırım, 18 yıllık iktidarları döneminde “büyük bir vizyonla” Türkiye’deki “büyük projeleri” hayata geçirdiklerini iddia etti. Bir kez daha İstanbul Havalimanı’nı ve Kanal İstanbul projesini savundu.

Havalimanları, karayolları, okullar, köprüler vb... normalde toplumsal yararlılıkları üzerinden ele alınır ve savunulur. AKP zihniyetinin dolaysız temsilcilerinden olan Yıldırım ise bir kez daha kar zarar hesabı yaparak İstanbul Havalimanı’a övgüler yağdırdı:

“Bugün havacılığın merkezi, Amerika’dan Türkiye’ye, İstanbul’a gelmiştir. Bu yüzden İstanbul bunu hak etmiştir. Projelerimizi küçümsemeye çalışanlar oldu. ‘Pahalı yapıldı, şu kadar para alınıyor.’ İstanbul Havalimanı aralık ayı sonu itibarıyla garanti edilen yolcunun üzerinde yolcuya ulaştı, yıllık. Biz bundan dolayı da 30 milyon euro fazla para aldık, bırakın para vermeyi. Artık bunun üzerine de her yıl, 1 milyar 50 milyon euro artı KDV de para alacağız, 25 yıl boyunca. İşte iş bilen de konuşuyor, bilmeyen de konuşuyor.”

Binali Yıldırım, havalimanı üzerinden yaptığı hesap kitap işlemlerini Kanal İstanbul projesine bağlamayı da ihmal etmedi. İstanbul Havalimanı’ndan elde edilen gelirin bir başka rant projesi olan Kanal İstanbul’a aktarılacağını büyük bir pişkinlikle duyurdu. Öyle ya, din bezirganı AKP iktidarının yegane kıblesi para. Binali Yıldırım felaket projesinin nasıl
finanse edileceği hakkında şunları söyledi:

“Kanal İstanbul’u nasıl yapacaksın?’ diyorlar. İstanbul Havalimanı’nın 5 yıllık kirası Kanal İstanbul’u yapar. Hiçbir yüke de ihtiyaç yok. ‘Bu kadar parayı neden yatıracaksınız?’ diyorlar. Kardeşim insan biraz düşünür. Bu ülkenin gençlerinin işe ihtiyacı var, yatırıma ihtiyacı var. Ekonomisinin canlanmasına ihtiyacı var.
Bunu harcayarak yapacaksın. Dökmeden, toplama var mı? Önce dökeceksin zeytini, sonra toplayacaksın. Oraya harcanacak para zaten hava limanından geliyor”

Binali Yıldırım bu sözleri ile Erdoğan yönetiminin Kanal İstanbul’u nasıl finanse edeceğine kendince açıklık getirmiş oldu. Peki, Elazığ depreminin ardından gündeme bir kez daha gelen şu sorulara neden yanıt vermiyorlar: Yıllardır toplanan deprem paraları, sigorta kesintileri ve yardımla nereye gitti? Bu paralar nereye harcandı? İstanbul’u büyük bir yıkıma uğratacak rant projesini pişkinlikle savunanların dilleri bu sorular karşısında lal oluyor.

Oysa ki bu günlerde işçi ve emekçiler Kanal İstanbul’un nasıl finanse edileceğinden çok bu soruların yanıtlarını merak ediyorlar.

 

 

 

 

 

Isınma sorunu büyüyor

 

Isınma, insanların temel haklarından biridir. Ne var ki bu hak, kapitalizmde emekçiler için bir sorunlar alanıdır. Halklara ait enerji kaynaklarını ele geçiren tekeller, bu yaşamsal ihtiyacı emekçileri soymanın aracına çevirir. Türkiye gibi ülkelerde ise tam bir soygun çarkıdır. Nitekim kabarık faturalar emekçilerin belini daha fazla büker hale geldi.

Her kış ısınma sorunu yaşayan emekçilerin sayısı bu yıl milyonlara ulaştı. Avrupa İstatistik Kurumu Eurostat verilerine göre Türkiye’de nüfusun yüzde 20’si evinde yeterince ısınamıyor. Son iki yılda doğalgaza yapılan zamlar yüzde 60’ı aştı. Satınalma gücü düşen emekçiler doğalgaz kullanamaz duruma düştü. Abonelerin önemli bir kısmı doğalgaz kullanamadığı için sobayla evin bir odasını ısıtmakla yetinmek zorunda kalıyor. Bu arada faturayı ödeyemedikleri için doğalgazı ya da elektriği kesilenlerin sayısı da milyonları buluyor.

Enerji şirketlerinin serveti devasa boyutlara ulaşırken, ısınmak gibi doğal bir insani ihtiyaç emekçiler için bir eziyet halini alıyor. AKP-saray rejiminin krizi derinleştiren icraatlarının enerji fiyatlarını katlaması ise bu eziyeti günden güne derinleştiriyor. Verili koşullarda bu temel insani sorunun çözümü yazık ki kolay değil. Zira bunun için hem büyük şirketlerin enerji kaynakları üzerindeki tekellerinin kırılması hem faturalarla emekçileri soyan saray rejiminin çarkına çomak sokmak gerekiyor.

 

 

 

 

 

Sanayide krizin etkisi sürüyor

 

AKP şefleri Türkiye kapitalizminin krizinin geride kaldığı yönünde iddialarla çarpıtmalarda bulunsa da kriz, sanayi alanında etkisini göstermeye devam edior. AKP şeflerinin ve kapitalistlerin yaydığı hayallerin aksine sanayi üretimindeki inişli çıkışlı gidişat, kapitalizmin bunalımının etkisinin uzun süreceğine işaret ediyor.

Kapitalistlerin ve AKP şeflerinin manipülasyonlarına konu olan “imalat sanayi kapasite kullanım oranlarında geçtiğimiz yılın ikinci yarısındaki kısmi yükseliş 2020’nin ilk ayı itibarıyla eridi.

Merkez Bankası tarafından açıklanan istatistiklere göre, 2020 Ocak ayı kapasite kullanım oranı, 2019 Aralık ayına kıyasla 1,5 puan gerileyerek yüzde 75,5 seviyesine düştü.

Bu dönemde, imalat sanayi alt gruplarının tümünde kapasite kullanım oranları geriledi. Kapasite kullanım oranları; tüketim malları üretiminde yüzde 75,2’den 74,6’ya, dayanıklı tüketim mallarında yüzde 72,7’den 71,9’a, dayanıksız tüketim mallarında yüzde 75,7’den 75,1’e, ara malları üretiminde yüzde 76,5’ten 75’e, yatırım malları üretiminde yüzde 77,1’den 75,2’ye düştü.

Geçtiğimiz yılın Ocak ayında yüzde 74,4 seviyesinde olan kapasite kullanım oranları, inişli çıkışlı bir seyir izlediği ilk 6 ayın ardından yılın son çeyreğinde kısmi de olsa 4 ay üst üste artış kaydederek yüzde 77’ye yükselmişti.

İşten atmalar, baskı ve sömürü uygulamaları başta olmak üzere çeşitli saldırılarla krizin faturasını işçi sınıfına çıkaran kapitalistlerin ve AKP şeflerinin yaydığı boş hayallere aldanmamak gerektiği bu verilerle bir kez daha gözler önüne serilmiş oldu. Bu tablo, krizin acı reçetesini ödemeyi reddetmenin acil bir ihtiyaç olduğunu da ortaya koyuyor.