25 Ocak 2019
Sayı: KB 2019/04

Seçimler ve yalanlar
Emperyalizme çok yönlü uşaklık!
Yüzümüzü sahte seçim vaatlerine değil, kendi taleplerimize dönelim!
Rektörlük atamaları
Özelleştirme saldırısı ve sendika bürokratlarının “vatan-millet” söylemi!
İş cinayetlerine devlet katkısı
Kısa çalışma ödeneği İşsizlik Fonu’ndan sağlanıyor!
“Grevden vazgeçmeyeceğiz, bu kadar!”
2019, örgütlü güç olmanın yılı olsun!
MİB MYK Ocak 2019 toplantısı sonuç metni
Enternasyonalizm, Spartakistler ve dünya devrimi - V. İ. Lenin
Ölümünün 100. yılında Franz Mehring’e saygıyla...
Suriye’de yıkım, “yeniden imar” ve kapitalizm
Almanya-Fransa “dostluk” anlaşması
Rusya ile Japonya arasında adalar anlaşmazlığı
Kadın cinayetleri devlet kurumlarının gözü önünde işleniyor!
Birliğimizi güçlendirelim, mücadeleyi büyütelim!
İklim sorununa kitlesel tepki
Kapitalizm her şeye düşman!
Hapishanelerde saldırılara karşı direniş sürüyor
“Beni devrimciler gibi uğurlayın!”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kapitalizm her şeye düşman!

 

Diyalektiğe göre, bir arının bile doğal dengede bir yeri ve etkisi vardır. Etkisi olmasa da doğal güzelliğe bir katkısı vardır. Terazi kefelerinin dengesi misali, yeryüzünde bütün canlılar sayesinde doğal denge korunabiliyor. Sırf bu sebepten ötürü yaşama hakkının her canlı için eşit olması zorunlu aslında.

Doğanın tahribatı ve talanı kapitalizmle birlikte çok farklı bir boyuta ulaştı. Kapitalizm hem insanı hem de doğayı acımasızca tüketiyor. Azgın bir emek sömürüsüne bütün güzelliklerin ve zenginliklerin yıkımı eşlik ediyor. İnsanlığın yaşam alanlarını sürekli daraltıyor özel mülkiyet düzeni.

21. yüzyıl hayatın her alanını betonlaştırmakta hızla ilerlerken, birçok canlının yaşama hakkı da elinden alınıyor. Doğaya, güzel olan her şeye düşman olan kapitalizm saldırganlıkta sınır tanımıyor. Doyumsuzluğuyla doğaya açıktan savaş açan sistem, uygarlığın, insanlığın, canlılar dünyasının geleceği ile oynuyor.

Acaba, iç güdüleri ile yaşama tutunmaya çalışan hayvanlar aleminde neler dönüyor bu yüzyılda. Kendi yaşam alanlarında rahat bırakılmayan hayvanlar ne durumdalar. Kapitalizmin etkisinden kurtulamayan insanoğlu onların birincil düşmanı olmalı. Sistemin acısını hayvanlardan çıkaran bir kesim aldı başını gidiyor. Çok ama çok savunmasızlar. Yalnızca bunlar değil, iklim değişikliklerinden de derinden etkileniyorlar. Artık insanoğlu için olmazsa olmaz sosyalizm bütün canlılar için de yakıcı bir ihtiyaç.

Sokaklarda kedilerin, köpeklerin kendilerine ait yaşam alanları olmalı, yemek içmek gibi sorunları ortadan kalkmalı. Sokakta gezen hiçbir hayvan bir insan gördüğünde korkmamalı. Örneğin, havada uçan kuş özgürlüğe simge olmanın gururunu yaşayabilmeli. Kanatlarını çırparken bu çırpınışlarda mutluluk alkışı gibi sesler yükselmeli. Nasıl da hayal kırıklığı yaşatıyor insanlık onlara. Kuşlar daha iyi görüyor gökyüzünden aşağı baktığında, eski yeryüzünden eser kalmadığını… Yollarda araçların üzerinden geçerek ezdiği kedileri, köpekleri... Elinde taşla yemek arayan köpeğe saldıranları, kapı kenarlarında kısık sesle yemek arayan kedilerin nasıl horlanarak itildiklerini de görüyor…

Bütün bunların son bulması için de sosyalizm şart. Bu düzen yıkılmadıkça ne hayvanlar ne de insanlık yaşamaktan zevk alabilir.

Marx neden doğanın özgürleşmesi gerektiğini, insanın, toplumun ve doğanın özgürlüğünün ayrılmaz bir bütün olduğunu savunmuştu? Çünkü kapitalist üretimin insan ile doğa arasındaki yabancılaşma ve çatışmayı had safhaya çıkarma eğilimi açığa çıkmıştı. Bu durumu aşmak için öncelikle insanlar arasındaki ilişkilerin dönüştürülmesi gerekiyordu. Çünkü kapitalizm bir yandan insan ile doğa arasındaki maddesel alışveriş sürecini habis bir döngüye dönüştürmüş, diğer yandan “özgür emeğin” kendi doğasına yabancılaşmasının en sefil belirimlerini ortaya çıkarmıştı. Oysa Marx’a göre bu maddesel alışveriş süreci, bir yandan insan ile doğa arasındaki en temel ilişki idi, diğer yandan ekonomik alan ile doğal-ekolojik sistem arasındaki en önemli bağlantı idi. Kapitalizm bu alışveriş döngülerini tahrip etmekteydi. Bu alışveriş aynı zamanda insanın üretken emek süreci idi ve Marx emeği şöyle tanımlamıştı: “Emek, öncelikle insan ile doğa arasındaki bir süreçtir, insanın kendisi ile doğa arasında maddesel alışverişi başlattığı, düzenlediği ve kontrol ettiği bir süreçtir.”

Havanın işçiden yana dönmeye başlamasıyla doğa da kendine gelecektir elbette. Aksi takdirde sistemin bozduğu ekolojik denge yüzünden onun ektiğini biçecek insanlık. Eskiden doğayla bütünleştiren hayaller kurulurdu. Şimdilerde hayalleri sınırlı çocuklara kızmayın. Çünkü onların hayal dünyalarını da ellerinden aldı bu düzen. Hayallerindeki sevgi sembollerine bulaştı sistemin kara yüzü. Bitki ile böcek ile başlayan sevgi kıvılcımları hayvanlarla gelişir giderdi küçük bedenlerinde. Oysa şimdilerde yürekleri betonlaşmış olanlar gözyaşı dökmekten bile aciz. Ve elbette vicdanını yitirmiş olanların karşısında, vicdanıyla ayakta durmayı başaran insanlık henüz bitmedi. Bitmedi daha sürüyor o güzel hayallerin kıvılcımları. Yakındır alevlenecek olan güzel yaşamın çocuklarımıza bulaşması. Ve elbette insanlık doğa ile bütünleşmeyi öğrenip, hayvanlarla dostluk kurmayı yeğ tutacak. İnsan ile doğanın özgürlüğü bir bütünse eğer, özgürlüğe giden yolda hayvanların da yanımızda olması kaçınılmaz. Hayvanları ve doğayı sevmeyen, insanlığı sevmeyi de zaten başaramaz. Hayallerimizdeki dünya mümkün. Mümkün olan bir dünya için umuda kurşun işletmiyoruz.

A. İmran

 

 

 

 

Deprem haritası güncellendi ama yeni faylar haritada yok!

 

Türkiye’nin deprem haritası 22 yıl aradan sonra güncellendi. Mart 2018’de güncellenen bu harita 1 Ocak 2019 itibarıyla resmi olarak yürürlüğe girdi.

1996 yılından bu yana ilk kez güncellenen haritaya göre 46 ilde deprem tehlikesi riski azalırken, 6 ilin ise deprem tehlikesi oranı arttı. Ayrıca eski haritada binaların yüzde 44’ü tehlikeli grupta yer alırken yeni haritada bu oran yüzde 26’ya düştü. Haritanın, en güncel deprem kaynak parametreleri, deprem katalogları ile yeni nesil matematiksel modeller dikkate alınarak hazırlandığı iddia edildi.

Türkiye’de en tehlikeli görülen deprem alanı oranı yüzde 42’den yüzde 17’ye indi. Yeni deprem haritasında; Adana, Antalya, Bursa, Diyarbakır, Eskişehir, Antep, Kayseri, Kırşehir, Malatya, Muğla, Mersin, Samsun, Urfa ve Van’ın da aralarında bulunduğu 46 ilin deprem riskinin azaldığı belirtildi. Tekirdağ, Aksaray, Karaman, Rize, Erzurum ve Trabzon’un deprem riskinin ise arttığı belirtildi.

Kocaeli Üniversitesi Jeofizik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şerif Barış, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı (AFAD) tarafından güncellenen bu haritada bir dizi eksiklik olduğunu açıladı. Harita hazırlanırken kıstas alınan diri fay haritasında bulunmayan birçok diri fayın mevcut olduğunu belirtti. Son dönemde deprem yaşanan bölgelerin ve geçmişte büyük ölümlerin yaşandığı kentlerin “risksiz” olarak gösterilmesi veya risk oranlarının düşürülmesinin doğru bir durum olmadığını belirtti.