16 Mart 2018
Sayı: KB 2018/11

Savaşa ve işgale karşı işçilerin birliği, halkların kardeşliği!
Kadına ve çocuğa yönelik istismara karşı mücadele
Dünden bugüne tek tip kıyafet
Sermaye devletinin “çılgın” yıkım projeleri
Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi mutlaka engellenmeli!
Berkin Elvan katledilişinin 4. yıl dönümünde anıldı
MİB MYK Mart Ayı Toplantısı Sonuçları
Metalde kıyımlar başladı!
Sağlık çalışanları tükeniyor, intihar ediyor, şiddete uğruyor
Ortadoğu, Türkiye ve Kürt sorunu - I - H. Fırat
Alman ve Türk sermaye devletleri arasındaki kirli pazarlıklar üzerine
Almanya’da büyüyen yoksulluk ve yabancı düşmanlığı
İnsan ve kadın olmanın ağır yükünü omuzlayan Olga Lyubatoviç
Karanlığa inat, 8 Mart’a kadınların öfke ve tepkisi damgasını vurdu!
Kızıl fularlı kadınlar yürüyor
Sermayenin gözünden mesleki eğitim
İstanbul direnişi yol ayrımında…
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi mutlaka engellenmeli!

İşçinin ve köylünün ekmeği, halkın sağlığı tehlikede!

 

AKP iktidarı bir kez daha milyonlarca emekçinin hayatıyla oynamaya hazırlanıyor. Gündeminde bu kez şeker fabrikalarının özelleştirilmesi var. Devlete ait 25 şeker fabrikasından 14’ünü satmak için ihaleye çıkarıyor. Toplumun geniş bir kesiminden büyük tepkiler olmasına karşın AKP iktidarı ve onun şefi Tayyip Erdoğan bildiğinden şaşmıyor.

Neden bu ısrar?

Peki neden? Neden seçim havasına girilmekte olan şu günlerde böyle bir siyasi riski alıyor?

Bu sorunun öncelikle akla gelen iki yanıtı var:

Birincisi, ekonominin ve daha özelde devlet bütçesinin haliyle ilgilidir. Devletin elindeki kaynaklar yağma, rant, sefahat ve aynı zamanda da savaş için kullanıldığı için çok büyük açıklar veriyor. Dolayısıyla bu açıkların kapatılması için eldeki zenginliklerin paraya çevrilmesinden başka bir yol bulunmuyor.

Hükümet olduğu 2002 yılından bu yana SEK (Süt Endüstrisi Kurumu), Tüpraş, Petkim, Türk Telekom, TEKEL gibi ekonomik olarak son derece büyük ve kârlı işletmelerin yok pahasına satılmasıyla elde edilen devasa kaynakların nasıl kullanıldığı malum.

AKP iktidarı şeker fabrikalarının satışından 3 milyar dolar civarında bir kaynak sağlamayı planlıyor.

İkincisi, yerli sermaye ve uluslararası tekellerin taleplerini karşılamak için bu özelleştirmeler yapılıyor. AKP 16 yıllık iktidarı boyunca tekelleri memnun etmek için hiçbir sınır tanımadı. Zaten bunca yıl boyunca iktidarını bu kodamanların esaslı bir itirazı olmadan sürdürmesinin gerisinde de bu konuda tüm hamasi söylemlere rağmen izlediği uşaklık pratiği var. Bundan önceki özelleştirmelerin nasıl bir peşkeş biçiminde gerçekleştiği de biliniyor.

Tüpraş yok pahasına Koç’a, TEKEL Amerikan tekeline, Türk Telekom Arap sermayesine, SEK yine Koç’a satıldı… Diğer birçok devlet kurumu da yine ya yandaş sermayeye ya büyük uluslararası tekellere peşkeş çekildi… Tüm bu özelleştirme süreçleri ya büyük bir dünya tekelinin özelleştirilen işletmenin üzerine yok pahasına konmasıyla, ya rakip olan işletmeyi kapatarak tekel konumunu pekiştirmesiyle, ya da üretimine son verip değerli arazilerini iç etmesiyle sonuçlandı.

Örneğin SEK 1995 yılında özelleştirilirken, kuruma ait 32 fabrikadan 25’i kapatıldı, çoğu yıkıldı. İstanbul Yenibosna’da Koçtaş’ın içinde olduğu AVM’nin arsasında zamanında SEK’in fabrikası vardı.

Şeker fabrikaları söz konusu olduğunda ise bu konuda Amerikan gıda tekeli Cargill’in adı öne çıkıyor. Nişasta bazlı şeker (NBŞ) üretiminde dünya çapında gerçek bir tekel olan Cargill’in uzun zamandır şeker fabrikalarının kapatılması için yoğun bir çalışma yürüttüğü biliniyor. Özelleştirme tartışmaları sırasında AKP’liler ve Cargill bunu reddetmiş, fakat daha sonra Cargill’in AKP’li bakanlara verdiği “özelleştirme olmalı” minvalindeki raporlar ortaya çıkmıştı.

AKP iktidarı hükümete gelir gelmez ilk işlerinden birisi de bu tekele Bursa Orhangazi’de birinci derece tarım arazisine kurduğu fabrikaya işletme iznini çıkarmak olmuştu. Oysa Cargill’in fabrikasına işletme izni alması o zamana kadar bir şekilde engellenmişti.

AKP’nin ilk işinin Cargill olması boşuna değildi. Çünkü o hem bir Amerikan projesi olarak doğmuştu hem de zamanın ABD Başkanı Bush’un Tayyip Erdoğan ile yaptığı görüşmede önüne koyduğu ilk ödevlerden biri de Cargill’in fabrikasıydı…

Bunun için şeker fabrikalarının özelleştirilmesinin Amerikan Dışişleri Bakanı Tillerson’un Türkiye ziyaretinin hemen akabinde gündeme gelmesi ile ilişkilendirilmesi boşuna değildir. İlişkilerin niteliği ve geçmişi nedeniyle özelleştirme kararının zamanlaması ve AKP’nin ısrarı bunu ayrıca doğruluyor. Zaten bu iddialara karşılık AKP yönetiminin herhangi bir yalanlaması da bulunmuyor.

Yerli” ve “milli” laflarıyla tüm bir toplumsal muhalefeti yargılamaya kalkan AKP’nin gerçeği işte budur. Bir Amerikan projesi olarak Amerikancı çizgisinden hiç şaşmadı, bundan sonra da şaşmaz, şaşamaz!

Geçmeden belirtelim ki, dünyada NBŞ üretiminde ABD 7,6 milyon tonla ilk sırada bulunuyor. ABD aynı zamanda NBŞ’nin ana hammaddesi olarak kullanılan GDO’lu mısır üretiminde de lider konumda.

AKP tüm bu amaçlarla daha önce de defalarca şeker fabrikalarını özelleştirmek için girişimde bulunmuş, ancak hem işçilerin ve köylülerin hem de bu toplumsal tepkinin sonucu olarak Danıştay’a takılmıştı. Ancak OHAL ve yaratılan faşist düzen sayesinde benzer pek çok durumda olduğu gibi bu konuyu da yeniden gündeme getirdi. Yani AKP için bu özelleştirme kararı yersiz ve zamansız değil, mevcut ortamda tam yeri ve zamanı!

Şeker fabrikaları zarar mı ediyor?

AKP iktidarı toplum ölçeğinde ortaya çıkan tepkiye karşılık olarak özelleştirme kararını savunmak için “ama bu fabrikalar zarar ediyor, başka çaremiz yok” argümanını öne sürüyor.

Bu büyük bir yalandır, çünkü şeker fabrikaları özelleştirilmek istenen her işletmede yapıldığı gibi bilinçli olarak zarar ettirilmiştir.

Hem de şeker fabrikalarının ülke ekonomisinde, tarımsal yapısında ve toplumsal yaşamında gördüğü işlev ile NBŞ tüketiminin toplum sağlığına yaratacağı tahribat bir arada değerlendirildiğinde kâr-zarar mantığı üzerinden bakılamaz.

Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi ülke tarımına, toplum yaşamına ve sağlığına vurulmuş büyük bir darbe olacaktır. Telafisi olmayacak büyük bir yıkım ve tahribat ortaya çıkacaktır.

Özelleştirmenin topluma faturası büyük!

Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi sadece bu fabrikalarda çalışan işçileri değil hem bu fabrikaların ana hammaddesi olan şeker pancarı üreticisi on binlerce köylü ile ailesini hem de fabrikaların kurulu olduğu yörede bir şekilde ekonomik olarak bu fabrikalara bağlı olan halkı vuracak. Anadolu’da bulundukları yöredeki yerel ekonominin merkezinde duran bu fabrikaların özelleştirilmesi sonucunda bu yöreler sosyal ve ekonomik olarak çoraklaşacak, tüm bir halk yoksullaşacak ve göç etmek zorunda kalacaktır.

Ama sadece bu kadarıyla sınırlı değil, şeker pancarı fabrikalarının devreden çıkarılmasıyla NBŞ kaynaklı şekerin egemenliği artacak. Bu ise bir bütün olarak halkın sağlığını vuracaktır.

Elbette yerli şeker üretiminin bitirilmesiyle meydan tümüyle uluslararası NBŞ tekellerine kalacak, pek çok tarımsal üründe olduğu gibi uluslararası tekellere bağımlılık kesin hale gelecektir.

Bunun için şeker fabrikalarının özelleştirilmesiyle hem işçi ve köylünün ekmeği hem halkın sağlığı tehlikededir, hem de deyim uygunsa bu bir memleket meselesidir. Özelleştirme saldırısı ile sefahat içinde yaşayan AKP iktidarı ile yerli ve yabancı tekeller kazanacak, işçi sınıfı ve emekçi halk kaybedecektir!

Şimdi bu faturanın ayrıntılarına bakalım.

İşçiler neden kaybedecek?

Her özelleştirmenin ana hedeflerinden birisi bu işletmelerde çalışan işçileri daha ucuza ve kölece çalıştırmak, ücret ve sosyal haklarını tırpanlamak, iş güvencesini kaldırmaktır. Bugüne kadar tüm özelleştirme süreçleri hep böyle işlemiştir. Özelleştirilip kapatılan fabrikaların işçileri ya işlerini kaybetmiş ya da başka kamu fabrikalarına geçmek zorunda kalmışlardır. Örneğin TEKEL’de böyle olmuştur. TEKEL’in Tokat gibi bir dizi ildeki fabrikaları kapatılırken, işçiler başka kentlere göç etmeye zorlanmıştır.

Kapatılmayıp işletilmeye devam eden fabrikalarda ise işçiler bir süre ücret ve sosyal haklarını korusalar da, zamanla kazanımlarını kaybetmişlerdir ya da emekli olduktan sonra yerlerine alınan işçiler güvencesiz ve düşük ücretle çalışmak zorunda bırakılmışlardır. Örneğin Gemlik Gübre. Bu fabrika yok pahasına özelleştirildikten sonra birçok haklarını kaybeden, ucuza çalıştırılan işçiler son olarak sendikal haklarını da kaybetmişlerdir.

AKP iktidarı şeker fabrikaları için de benzer bir süreç öngörüyor. Sözde kimse mağdur olmayacak diyor ama açıklanan karara göre özelleştirilecek şeker fabrikalarında çalışan memurlar ile işçiler ya özelleştirilmeyen diğer fabrikalara ve kamu kuruluşlarına geçecek ya da mevcut fabrikalarda çalışmaya devam edecekler.

Gerçekte bu fabrikalar hem bulundukları yörede işçi almayacak hale gelecekler hem de artık ucuz ve kölece çalışmanın merkezleri haline dönüşecekler.

Üretici köylülük neden kaybedecek?

TEKEL’in özelleştirme sürecinde tütün üreticilerinin başına gelenler bu kez şekerde olacak. Tütün fabrikalarının özelleştirilmesinden sonra işçiler ile birlikte bu fabrikalara tütün üreten köylülerin önemli bir bölümü de göç etmek zorunda kaldı. Zengin köylüler belki başka bir ürün ekmeye başladı ancak küçük üretici köylülük tam bir ekonomik yıkım yaşadı. Çoğu büyük şehirlere göç etmek zorunda kaldı, yoksullaştı ve işçileşti.

Aynı şeyler bu kez şekerde yaşanacak. Aslında bu uzun yıllardır başlamış olan bir sürecin daha büyük bir tasfiyeye dönüşmesinden başka bir şey olmayacak. Zira Cargill ve Amylum gibi uluslararası dev şirketlerin NBŞ üretimine başlaması ve bunlara tanınan kotanın yıllar içerisinde AKP eliyle arttırılmasıyla birlikte çok sayıda üretici köylü şeker pancarı üretmeyi bıraktı. 20 yıl önce pancar ekimi yapan köylü sayısı 500 bin iken şimdilerde bu sayı 105 binlere kadar düştü. Şeker üretimi işçiler ve şeker pancarı üreticileri ile bağlı sektörlerde çalışanlar bir arada Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 15’inin temel geçim kaynağı.

Sadece 2011 yılından bu yana her 3 şeker pancarı üreticisinden ikisinin ekim yapmayı bıraktığı bilgisi veriliyor. Şeker pancarı üretimi yapılan tarım alanlarında ise son 20 yıl içinde yüzde 40, üretim miktarında da yüzde 30 oranında bir azalma sözkonusu.

Böylelikle şeker pancarı üretiminin bitirilmesiyle Türkiye çok önemli bir tarımsal ürünün üretiminden daha yoksun bırakılmış olacak.

Halkın sağlığı tehlikede!

Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi şeker pancarından yapılma şekerin yerinin Cargill gibi uluslararası dev şirketlerin tekelinde olan nişasta bazlı şekerle doldurulması anlamına geliyor. NBŞ ise pancar şekerine göre çok daha yüksek bazda fruktoz içeriyor. Gıda Mühendisi Bülent Şık’ın verdiği bilgiye göre “Vücudunuza bol miktarda fruktoz girmesi hızla kilo almanıza ve kısa sürede obezite, metabolik sendrom gibi sağlık problemlerine neden olur.” Şık ortaya çıkacak vahim tabloyu “Şeker fabrikalarından gelecek para tedaviye gidecek” sözleriyle anlatıyor.

Dolayısıyla NBŞ demek, obezite ve kiloya bağlı diğer sağlık sorunlarında büyük bir artış demektir.

Öte yandan ise NBŞ sıvı formda ve ucuz olduğu için gıda şirketleri tarafından genelde tercih ediliyor. Alkolsüz içecekler ile şekerli çikolatalı ürünler, fast food tarzı abur cubur yiyecek ve içeceklerin tamamında bu şeker türü kullanılıyor.

NBŞ’nin bu biçimde sınırsızca ve “sinsice” tüm ürünlerde kullanımının yaratacağı sağlık sorunlarının en önemli kaynaklarından biri de bu şeker türünün üretiminin ana maddesinin mısır olmasıdır. Cargill ve diğer tekeller ise mısırı daha çok dışarıdan ithal etmektedir. Mısırda GDO’nun yaygın kullanıldığı bilinmektedir. Dolayısıyla ne olduğu bilinmeyen GDO’lu mısırın hammaddesini oluşturduğu NBŞ’nin toplumun sağlığında yol açacağı tahribat oldukça büyüktür.

Dünyada bu zararlarından dolayı NBŞ ya yasak ya da kotaya tabi. Örneğin Fransa’da NBŞ’ye izin verilmezken, Almanya’da kota yüzde 2’nin altında, AB ortalaması ise yüzde 5 civarında. Fransa ile birlikte Hollanda ve İngiltere başta olmak üzere birçok ülkede NBŞ üretilmiyor. Türkiye’de ise kota yüzde 10. Ancak şeker yasasıyla Bakanlar Kurulu’na bu kotayı yüzde 50’ye kadar arttırma ya da düşürme yetkisi verildi. Elbette bu yetkiyi hep arttırma yönünde kullanan AKP, yüzde 35 ile 25 arasında değişen oranlarda her yıl kotayı arttırdı.

Mutlaka engellenmeli!

Sonuç olarak AKP iktidarının ısrarla dayattığı şeker fabrikalarının özelleştirilmesi ABD’li Cargill tekeli başta olmak üzere bir avuç sömürücü için yapılırken, bu özelleştirme planı hayata geçerse hem işçi sınıfı hem köylülük hem de bir bütün olarak emekçi halk bundan büyük zarar görecek. Bu özelleştirme işçinin ve köylünün ekmeğine, halkın sağlığına zararlıdır. Şeker fabrikalarının özelleştirilmesi halkın ekmeği, sağlığı ve ülkenin emperyalizme bağımlılığı sorunudur. Yerli ve yabancı sermayenin milyonlarca emekçiyi köleleştirmesi, geleceğiyle oynaması sorunudur.

Bunun için mutlaka engellenmelidir!

 

 

 

 

Sarayın 13 günlük harcaması, şeker fabrikalarının 1 yıllık zararına eşit!

 

Şeker fabrikalarının özelleştirilme gerekçesi olarak “zarar ettiği”, “devletin sırtında yük olduğu söyleniyor Erdoğan ve AKP’si tarafından. CHP Genel Başkan Yardımcısı Aykut Erdoğdu, resmi açıklama ve verilerden yararlanarak sarayın 13 günlük harcamasının 2016 yılında şeker fabrikalarının 1 yıllık zararını karşıladığını belirtti.

Erdoğdu partisinin MYK toplantısında, “Devletin resmi rakamlarına göre, şeker fabrikalarının 2016 zararı 76 milyon. Aynı yıl saray 650 milyon TL ve 1 milyar 650 milyon TL örtülü ödenek harcaması yaptı. Yani devletin resmi kesin hesaplarıyla kıyaslarsak, sarayın 13 günlük harcaması ile şeker fabrikalarının tüm zararı karşılanıyor” dedi.

Sayıştay raporlarına göre şeker fabrikaları iyi yönetilmediği için 2016’da 22 milyon TL faiz ödedi. Erdoğdu bu açıklanan zarara ilişkin şunları söyledi: “Türkiye’deki 43 şeker fabrikasının 25’i kamuya, 5’i Pankobirlik’e ait. 2016 yılında 15 milyon hektar alanda tahıl ve bitkisel ürün ekilirken, şeker pancarı ekim alanı ise 322 bin hektar civarında gerçekleşti. 2017’de pancar üretimi bir önceki yıla göre yüzde 22 artışla 19 milyon 500 bin ton olarak gerçekleşti. Bu miktar Şeker Kanunu’nun uygulanmaya girdiği 2002’den bu yana en yüksek üretim. Üretilen pancar 16 milyon tondan 20 milyon tona yükseldi, dekar başına verim 5,5 tondan 6,1 tona ve ürün taşıyan alan da 2,9 milyon dekardan 3,2 milyon dekara genişledi.” Bu artışa rağmen bu zarar en hafifinden şeker fabrikalarının iyi yönetilemediği sonucunu çıkarır belirlemesinde bulundu. Ki bunun sorumlusu da işçiler, emekçiler değil.

 

 

 

 

 

Patronlar devletten “alacak” peşinde

 

Doymak bilmeyen patronlar, şimdi de devletin kendilerine borcu olduğunu, bu borcun taksit taksit ödeneceğini dile getirdi.

TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, devletin özel sektöre burcu olduğunu söyleyerek, hükümetle anlaştıklarını, devletin patronlara taksitle ödeme yapacağını belirtti.

Artvin Ahmet Hamdi Tanpınar Kültür Merkezi’nde düzenlenen Ekonomik İstişare Toplantısı’nda konuşan Hisarcıklıoğlu, borcun Katma Değer Vergisi’ne (KDV) ilişkin olduğunu dile getirerek, “1985’te KDV çıkıyor. O günden bugüne Katma Değer Vergisi’ni devletten alabilen bir tane tüccar, sanayici yoktur. Maliye Bakanımız ile bu konu üzerinde çalıştık. Özel sektör olarak 140 milyar lira devletten alacağımız var. Hükümetimizle de anlaştık. Bunu bize belirli bir taksitle ödeyecek. Bu paranın cebimize girdiğini düşünün, ekonomi ne kadar canlanır biliyor musunuz? 1985’ten beri alamadığımız Katma Değer Vergimizi devletten geri alacağız” dedi.


 
§